19 Mart 2012

Dünya “İmparator’u” Amerikan burjuvazisinin sonu.


Dünya  “İmparator’u” Amerikan burjuvazisinin sonu.
Doğu Avrupa ve Sovyetlerdeki devlet kapitalizmden, liberal kapitalizmine geçişle birlikte Amerikan’ın” burjuva kalemşorları” artık kapitalizmin tarih sonu olduğunu, kapitalizm ve burjuva demokrasinin ilelebet yaşayacağını ilan etmekten çekinmemişlerdi.   Aradan geçen 20 sene sonra geriye dönüp baktığımızda, burjuvazinin sevincinin “kursağında kaldığını” rahatlıkça göre biliyoruz. Çok geçmeden, kapitalizmin, savaşlar, üst, üste patlak veren ekonomik kriz, durmadan artan işsizlik ve yine durmadan artan yoksulluk, açlık, çaresizlik demek olduğu tekrar ortalığa serildi.
İkinci emperyalist savaş sonrası, dünya kapitalizmi üzerinde kurduğu, siyasi, askeri ve ekonomik hegemonyasıyla, kendini “dünya imparator’” ilan eden ABD’nin burjuvazisi, ülkesinin de sınıf farklılıklarının yok olduğu! ,herkesin refah içinde yaşadığı, yoksulluğun, işsizliğin ortadan kaldığı! ,bir topluma geçtiklerini! İleri sürebiliyordu. Her ne kadar, ırk ayrımcılığı devam etse de, siyahla ırk ayrımcılığı yüzünden ikinci vatandaş statüsünde yaşamlarını sürdürseler de ABD; artık yıkılmaz kapitalist refah devletinin örneğiydi!
Dünyanın diğer ülkelerinin vatandaşları, “erişilmesi güç olan Amerikan refah toplumunu” özlemiyle yanıp, tutuşuyor ve Amerikan’ın refah toplumu! Gibi bir toplumda yaşamanın hayaliyle kendilerini avutup, duruyorlardı.
“Amerikan refah toplumun” özlemi içinde olan ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Celal Bayar ve Menderes, “bizde küçük Amerika olacağız” laflarını dillerinde düşürmüyorlardı. Ama neo-liberal dönemle birlikte kapitalizm, yüzündeki tüm maskelerini çıkaran dünya burjuvazisi, işsizliği, yoksulluğu, açlığı ve gerici savaşların tahribatlarının daha güçlü  bir tarzda ve  yeniden ortaya çıkardı.
Kendi elleriyle besledikleri ve  komünizme karşı savaşta vurucu öncü güçler olarak kullandıkları dinci gericileri ve geri kalmış toplumların milliyetçilerini bahane ederek, Afganistan’ı, Irak’ı kana buladı. Tüm bunlar burjuvazinin, ”savaşsız, sömürüsüz” refah toplumuna geçildiği iddialarının bir palavradan ibaret olduğu su yüzüne çıkardı.
Burjuvazinin “tek kutuplu dünya” lafları herkesin ağzında sakız olmuştu. ”Tek kutuplu dünya ‘la “ABD burjuvazisinin tek başına dünyaya egemen olması kast ediliyordu. Ama dünyanın yeni” imparatoru” ABD’nin üzerine oturduğu “zemin” ise durmadan kendi mezar kazıcılarını yaratan ve ölüm çağında yaşayan kapitalizmdi. Kapitalizm; kendini mezara götürecek olan (kesinlik varlığını sürdürdüğü müddetçe ortadan kaldırılamayacağı), çelişkiler yumağını bağrında taşır.
Nitekim, Sovyetlerin ve doğu-Avrupa ülkelerinin liberal kapitalizme geçmeleriyle  birlikte genişleyen kapitalist pazarlara egemen olmak isteyen burjuvaların aralarındaki  kıyasıya yarışın  sonucu olarak giderek şiddetlene ekonomik rekabet, bir yandan  daha fazla  ucuz iş-gücüne ihtiyaç duyulmasının ortamı oluşturuldu ve de  bunun sonucu olarak yoksulluğu, işsizliği, açlığı artırıldı.
Özellikle insan yaşamının vazgeçilmez gereksinmesi olan tarım ürünlerinin üretim alanları  tahrip edildi ve tarım   ürünlerinin piyasa   fiyatlarının belirlenmesini   spekülatörlere   terk edildi. Ve Böylece  açlık tehlikesinin dünyayı sarmasına neden olundu.
Diğer yandan , daha fazla kar elde yarışını  doğal sonucu olarak,, üst, üste patlak veren aşır üretim bunalımları ortaya çıktı.  Ekonomi  durgunluğun ve  çöküşün içine ittildi.
1997-1998 ve 2000-2002,uzak-doğu ve güney Amerika krizi diye adlandırılan dönemlerde  ABD ekonomisinin, bu krizlerden daha az etkilenmiş görünmesine rağmen, köşeye sıkıştığı gizlenemiyordu.
George W. Bush, ABD ekonomisinin sıkışıklıkta kurtarmanın yolu olarak, spekülasyon oyunlarıyla ellerinde triyonlar tutarında dolar biriktiren  bankaların, bu paraları üretime yatırmalarını teşvik için burjuvazinin (özellikle bankaların) vergilerinin görülmemiş oranda aşağı çekti.  George W. Bush’un bu ekonomik politikası, ABD ekonomisini sıkışıklıktan kurtarması biryana, daha da derin ekonomik krizin içine itmekte başka bir işe yaramadı.
2007 başlayan ekonomik kriz, Amerikalı işçileri, emekçileri yoksulluğun girdabına doğru sürüklerdi. Nitekim 2011’lerin sonlarına girdiğimiz dönemde, Kuzey Afrika başlayan, işçilerin, emekçilerin, yoksulların isyanı ABD’ne sıçraması kaçınılmaz olmuştu.
4 Ekim 2011 günü Amerika merkez bankası şefi  Ben Bernanke, ekonomik durumun daha da kötüye gittiğinin, işsizliği daha da artacağının “müjdesini” veriyordu. ABD’de 2011 yılını ilk yarısında ülke iç üretimin, bir önceki yılla göre %1,0 oranında gerilemişti. Ve yine ABD tanımış ekonomisti, Nouriel Roubini 2008 yıllında başlayan ekonomik krizin yeni krizlere doğru yol alarak daha da derinleşmeye devam edeceğini  ve  ABD’nde ve Avrupa’da krizin derinleşmesinin önlenemeyeceğini açıklıyordu.
ABD Maliye bakanı Timothy Geithner; Avrupa borç krizi ABD’nde etkileyeceğini, ekonomik krizinin daha şiddetlendireceğini itiraf etmekten kendini alıkoyamıyor ve borç krizinin ABD ihracatını daha da gerilettiğini de açıklıyordu.
ABD’de, enflasyon kriz öncesine göre artarak % 6 seviyesine çıkmış. Yoksulların sayısı, Obama döneminde, 2,6 milyon artarak 46,2 milyon kişiyi bulmuş. Yoksulluk oranı 2008 de %14,3 oranındayken; şimdi  %15,1 çıkmış. 49.9 milyon (nüfusun %19,3 oranına tekabül ediyor)kişi sağlık sigortasından yoksunmuş. Bu oran bir yıl öncesine göre 1 milyon kişi olarak daha  artmış.
ABD “imparatorluğunun” üzerine oturduğu kapitalist rejimin “sallantısının” yoğunlaşması, bu “sallantıdan” en fazla etkilenen, çalışarak yoksullaşan işçiler, işsizliğin girdabında açlıkla mücadele eden yoksullar isyan bayrağını çekerek, aynen Mısır’daki gibi alanları işgal etmeğe başladılar.
1929 ekonomik krizinden beri ilk kez ABD’de işçiler, sömürülenler kapitalizme karşı başkaldırıyor. Tekelci kapitalizmin Finans merkezinin bulunduğu New York’taki Wall Street caddesi 12 bin işsiz tarafından işgal ediliyordu ve bankaların iktidarlarına, “sosyal adaletsizliğe”  ve de kapitalist sisteme karşı isyan bayrağını açıyorlardı.
4 ekim  Çarşamba günü burada başlayan isyan aynı günde  ABD’nin dört bir tarafını sarmakta gecikmedi; Philadelphia,Baltimore,St.louıs,Chiogo,Seattle ve Lon  Angeles ayaklanmalar ortaya çıkarken, Perşembe günü isyan, ABD’nin başkenti Washington’a sıçradı.
Eylemlerin ilk günlerinde burjuva sendikacılar gönülsüzde olsa mücadeleden yanaylarmış gibi açıklamalardan bulunsalar da, kapitalizme karşı sloganların mücadeleye egemen olmaya başlamasını görür, görmez, eylemlerin başladığı Çarşamba günün akşamı, ABD’nin en fazla üyeye sahip sendikası, AFL-CIO, Doccupy Wall Street eylemini desteklemekten vaz geçtiklerini açıkladılar.
Bunun nedeni eylemleri destekleme bozları takınarak, mücadeleyi yatıştırmada başarılı olamayacaklarını anlamalarıydı.
New York Times gazetesine açıklamadan buluna, AFL-CİO sendikasının sözcüsü ve Otomobil sendikasının başkanı Açıkça sorunun sistemde değil, onun işleyişinin yanlışlığında olduğunu öne sürerek, kapitalist sistemin düzeltilmesi istemini gündeme taşıyor ve  eylemleri desteklemediklerini açıklıyordu. Ve böylece ABD’deki sendikacıların da zengin burjuvalar ve kapitalizmin savunucuları oldukları bir kez daha açığa  çıkıyordu.
Tüm bunlara ve polisinin hemen saldırıya geçmesine rağmen eylemlerin aralıksız sürmesinin önüne geçilemedi.
4 ekimde başlayan ve sokak işgallerinin yanı sıra, öğrencilerin okulları işgal etmesiyle genişleyen eylemler, 3 kasımda Califonia eyaletinin Oaklanda şehirdeki ABD 5. Büyük limanı   20 bin gösterici tarafında işgal edilmesi ve tüm denizcilik faaliyetinin durdurması; limanın kapanmasına yol açtı. Bu eylemler, mücadelenin daha sertleştiğinin ve sertleşeceğinin göstergesiydi.  
Bu, Oakaland’da uzun süre sonra yapılan en büyük eylemdi. Sendikalar yasal gerekçelerin arkasına gizlenerek grev çağrısı yapmamalarına rağmen eyleme, çok sayıda çalışanlar da eyleme katıldı.
3,4 kasımda yine ABD’nin farklı şehirlerinde Wall Street’i eylemleri düzenlendi. Bu eylemlere de polis saldırarak yüzlerce göstericiyi tutuklardı. Ama aynı günler Bostan’da üniversite öğrencilerinden ve sendikalı işçilerden oluşan kalabalık grup, Amerikan merkez bankası önünde toplanarak öğrenci borçlarını proteste ediyorlardı
Ve  yine, Philadelphia ise ABD en büyük iletim şirketin Comcast’in binasında oturma grevi yapanlara polis acımasızca saldırıyor ve önüne geleni tutukluyordu.
Bu eylemler içine katılan sol grupların hedefinde; ekonomik krizin yükünü işçi ve emekçilere yüklemek için amansız saldırı kampanyası yürüten cumhuriyetçi partinin içindeki “tea party” vardı. Obama’nın seçimlerde kitlelere söz verdiği ekonomik vaatlerin hiç birini yerine getirmeme sonucu olarak ara seçimlerde Senato’da demokrat parti çoğunluğu kayıp etmişti. Bu durum cumhuriyetçilerin çoğunluğunu ele geçiren “Tea party” adlı parti içi gruba yaramıştı.  
Obama’nın seçimi kayıp etmesi, seçim vaadi olan sağlık sigortasın olmayanlara bu hakkın tanıması için başladığı yasal girişimine ve devletin 14 trilyonluk borcunu kapatmak için Bush indirdiği burjuvazinin vergilerin yükseltmeğe teşebbüs etmesine, Cumhuriyetçi parti ve  özelikle onun içinde harekete eden “Tea party” (çay partisi)karşı  çıktı.
Devlet borçların birkaç sene içinde 4 trilyonluğunun ödenmesi için, bankların, tekelci holdinglerin süper zenginlerin vergilerinin biraz yükseltilmesinin kabul edilmesinin şartı, 1,5 trilyon dolar tutarında işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarının kısıtlanmasıydı. Obama’ya bunu  kabul etti ve yasa çıkabildi .  Bunun için, ayağa kalkan  eylemcilerin ilk hedefinde Tea party yer alıyordu.
Amerikan demokrat parti, sözde eylemleri hakkı gördüklerinin açıklamasına  rağmen, Cumhuriyetçi parti  eylemcilere karşı açıktan saldırıya geçmekte, onları kararlamakta gecikmedi.
Cumhuriyetçi partinin başka adayı Herman Cain, eylemcileri “Amerikalı olmamakla” suçluyordu.
Burjuvaziye göre “Amerikalı” olan sadece burjuvalar ve kan emici sömürücülerdir. Her zaman burjuvazi, sömürüsünü, acımasız baskısını göz ardı etmek için  milliyetçiliğe sarılmaktan geri durmaz.
Bu burjuvalarda  ayın şeyi yapıyor. Açlığa, artan yoksulluğa başkaldıranlar yine  milliyetçi görüşlerle hemen etkisiz kılınmaya çalışılıyordu.      
Ama, kapitalizme karşı isyan edenler, milliyetçi görüşlere birim vermeyeceklerini hemen gösterdiler.
Kapitalist sitemden yana olan burjuva sendikacılara rağmen işçiler, “savaşa hayır, bankaları devletleştirilsin, kapitalizme ölüm, yaşasın sosyalizm” sloganlarıyla harekete geçmişlerdi.    Özelikle çeşitli şehirlerdeki tüm mitinglerin hedefinde kapitalizm vardı. Ve “sosyalizm yendiğini” iddia eden ve bu işi “başaran”  Reagan heykellerini diken burjuvazi, ABD’nde de işsizliğin, savaşın, ekonomik krizlerin nedeninin kapitalizm olduğunu sömürülenlerden, yoksullardan gizleyememiş ve kapitalizm kaçınılmaz alternatifi sosyalizm olduğunu göz ardı edememiştir.
İsyan edenler, acil taleplerini etkili kılmak için tüm ABD de (özellikle) okullar ve belediyeler başta olmak üzere  işgallerin genişletilmesi  için harekete geçiyorlardı.
 Bunun yanı sıra   her hafta sonu kitlesel eylemleri organize ederek,  sosyal kısıtlamalara son verilmesi, 1,5 trilyonluk sosyal kısıtlamalar hemen kaldırılmasını ve bunların  yerine işyerlerin açılmasını talep ediyor ve bu taleplerin kabul edilmesine  kadar eylemlere devam edilmesi çağrısını  yapılıyorlardı.
 Bankaların, tekelci kurumların ve süper zenginlerin vergilerin hemen yükseltilmesi, derhal savaşlara son verilmesi ve askeri harcamaların hemen en aşağıya çekilmesi. Askerlere sendika kurma hakkının tanınması ve demokratik haklar verilmesi, finans diktatörlüğüne son verilmesi de eylemci kitlelerin talepleriydi.
“Biz %99 uz” sloganıyla hareket edenler, kapitalist sistem son verilerek, “demokratik sosyalizmin” kurulmasının ve insanları gereksinmelerini karşılana yeni toplumun inşa edilmesinin, esas amaçları olduğunu da gizlemiyorlardı.
ABD ‘indeki bu başkaldırı, aynı zaman da sömürülenlerin, yeniden sosyalist sistem arayışına girdiklerini kapitalizm ana merkezin de,  tüm kapitalist dünya ya ilan ediklerinin  somut kanıtıydır.
Lenin’in, ekim devrim sırasında, işçi ve emekçi kitlelere seslenirken, “yaşasın dünya sosyalist devrim” Sloganı yenide dünya işçi sınıfının baş talebi oluyor. Yaşasın dünya sosyalist devrimi.


     

Hiç yorum yok: