17 Aralık 2005


Irak’a asker gönderme

Amerikan emperyalizm’i, Irak’ işgal etmesinden sonra,işgal öncesi ve sırasında izlediği politikasını devam edirir iken, yeni manevra beşinde koşuyor.AB ve Rusyanın, BM’deki etkinliğini kıramayan, ABD,kendi etrafında yeni bir” dünya blok”u kurmaya çalışıyor.Bir yandan AB’ne üye ülkelerden bazılarını yanına çekiyor,diğer yandan,ABD’nin ve AB’nin dışında kalan ülkeleri kazanmaya çalışıyor.Fransa, Almanya, Rusya, Irak olayları öncesi izledikleri politikalarına( bazı küçük ayrılıklar dışında) devam ediyorlar.Son BMM toplantısı sırasıda yapılan konuşmalar, verilen önergeler,AB ve Rusyala, ABD ve İngiltere arasındaki ayrılıklarının devam ettiği gözetlendi.Bilindiği gibi,Fransa,Almanya,Rusya gibi ülkeler,Irak’ın askeri olarak işgal edilmesine karşı idiler.Şimdi ise ABD ‘nin bir an önce zorla zapetdiği Irak’taki iktidarı,BMM egemenliğinde,Irak’lılara devir etmelerini ve Irak’tan askeri güçlerini çekmelerini istiyorlar.
Orta-doğu petrolarını askeri kontrol altında tutmak istiyen ABD,karşısına çıkarılan önerilerini, önce elinin tersile bir kenara itmesine rağmen, sonunda bazılarına razı oldu. Ama ABD, Irak’tan ve orta-doğudan çekip gitmeye niyetinin olmadığını açıktan belirtmekten çekinmiyor.ABD emperyalizm,BMM’deki çoğunluğu ve kontrolü kayıp ettiği için “yeni bir dünya bloku” örgütlüyor.Bunun için, petrol kaynaklarına egemen olmanın avantajlarını ve askeri güçlülüğünü kulanıyor. AB’nin içindeki etkin güçler,Fransa ve Almanya,Rusya’la birlikte,ABD’nin Irak’ta ve orta doğudaki hegemonyasını zayıflatmak için yeni taktikler geliştirip,sahneye sürmekteler ve Irak’ın işgaline karşı olan Arab devletlerinin yanlarına çekmenin yollarını arıyorlar.AB,i İsrail ile Arablar arasındaki çatışmada, ilk kez açıktan Arablardan yana bir tavır belirledi.Alman başbakanı schröder, Mısır,başta olmak üzere orta-doğunu Arap devletlerine bir gezintiye çıktı.Alman holdinglerinin temsilciler ile birlikte gittiği bu ülkelerde önemli ekonomik anlaşmalar imzaladı.Almanya,2001 yılında beri,Suudi-Arapistan başta olamak üzere,Arap-emirlikleri,Kuveyt ,Katar,Bahreyin,Uman,Yemen gibi petrol zengini Arap ülkeler ile ekonomik ilişkilerini çok üst boyutlara çıkarmış durumdadır. Schröder, bu gezitisi sırasında, Suudi-Arapistan’ın, Alman firmalarına (daha fazla yatırım yapmaları için) kapılarını ardına kadar açmasını sağladı.Suudi-kralığının,pazarlarını Alman malları istila etmiştir.Geçen yıl,Almanya’dan alınan,sadece Otomobil,elektrolik eşyalar,makinelerin tutarı 3,4 milyar Euro’dur.Suudi-Arapistana yapılan Alman ihracatı,2001 yılına göre %14 artış göstermiştir. Almanya,(şimdilik)Suudi-Arapistan’ın dünyadaki ticari partneri olarak ABD ve Japonya’dan sonra 3. sırada yer almasına rağmen hızlı bir tarzda 1. sıraya doğru tırmanıyor.Almanya,Suudi-Arapistan’da yeni yatıırm alanları elde etmiştir.Özelikle Siemens,kirli suların temizlenmesi,deniz suyunu tuzlardan arındırılması,tTelekomunikasyon, ve demir yollarına, saat imalatı,kimya ve çimento fabrikaları gibi alanlara yatırımlara girişmiştir. Deutsche- Bank, Suudi-Arabistan’ın başşehiri Riat’a ilk kez batı finans kuruluşu olarak açılmış ve faaliyete geçmiştir.
Siemens’in önemli faliyet alanlarından diğer bir yer ise birleşik Arap-emirlikleridir.Schröder,bu gezitisinde,Abu Dhabi’de 300 kişinin çalıştığı,”Dubai Internet City” isimli Siemens merkezinin açılışını yaptı.Almanya,bu küçük ülkeye 3,4milyar euro’luk ihracat yapıyor.
Schröder, Mısır’la var olan ilişkilerini daha da geliştiriyor ve bu bunun kanıtı olarak da dünya’da ilk kez Almanca eğitim yapacak olan “Alman üniversitesi”nin açılışını yapıyordu.Mısır’la ekonomik ilişkileri geliştirmek için bir sürü ekonomik anlaşmalar imzaladılar.
Schröder, orta-doğu’nun Arap ülkelerine yaptığı seyahat sonra,vakit geçirmeksizin Alman tekellerinin temsilcilerile birlikte Rusya’ya doğru yolla çıktı ve Putin’le Irak sorunuda tam bir fikir birliği içinde olduklarını ilan etti.Schröder’in, Putin’le 2000 yılından beri yaptığı buluşmanın 20.si gerçekleşmesi sırasında,bu kadar sık buluşmalarını nedenini”kişisel güvene ve saygı”la açıklaması ,Rusya pazarlarının,Alman tekelleri tarafından zapt edilmesin, ne gözardı eder ve ne de Rusyay’la olan sıkı işbirliğinin, Alman tekellerinin kurduğu ekonomik egemenlik dayandığı gerçeğini.Rusya’la, Almanya arasındaki işbirliğini temelini enerji sektörü oluşturuyor. Schröder,bunu “ stratejik işbirliğine yönelim” olarak nitelendirmekten geri durmuyor.Nitekin, Schröder,son Rusya gezisinde enerji sektörüne yönelik 1,5 miliyarlık yeni bir yatırım anlaşması imzaladı.Devletler arası bu anlaşmanın yanı sıra,Düsseldof- enerji holding’i Moskova’da 500 milyon euro tutarında ,gaz ve buhar güçü ile çalışan fabrika kurmak için , Essen demir-çelik firması’da,amonyak fabrikasının inşası için 400 milyon euro’luk ve ,Rus gaz tekelli ile’de, gaz sahalarına yatırım için 700 milyon euro’luk yeni anlaşmalar imzaladılar.Bunların yanı sıra Rusya’la var olan iki ülke arasındaki vize zorunluğunun kolaylaştırılmasıda karar altına alındı.
Schröder’in Rusya gezisinden sonra,Rusya’daki iç egemen sınıf çatışması su yüzüne çıktı.Putin, ABD ve İngiliz yanlısı Rus petrol tröstlerine karşı savaş açtı.Yukos isimli Rusya’nın en zengini ve nüfuslü kişisi tutuklandı ve bunun petrol şirkelteri devlet denetimi altına alındı.Bu adamın petrol şirketlerinin yönetiminde Amerikanlar ağırlıkla yer alıyorlar ve Amerikan petrol trösti, Exxon Mobil ile sıkı işbirliği kurmuşlar.Rusya’daki Exxon’un temsilcisi Putin’in son operasyonla ilgili olarak, “Biz bu gibi saldırılara alışkınız, şirketlerimiz,Sudi-Arapistanda iki kere millileştirildi, aynı şey Libya’dada gerçekleştiridi,sonuda eski konumumuzu yeniden kavuştuk.”diye açıklamada bulunmaktan geri durmuyor.ABD,Fall Yukos’un tutuklanmasına,şirketlerinin devlet kontrolü altına alınmasına şiddetle karşı çıktı ve bu operasyonun ekonomik değil siyasi sebeplerden kaynakladığını açıklamaktan geri durmadı.ABD’nin bunu iktidar mücadelesi olarak nitelendirmesi,onun Rusya’da iktidarı el geçirmek için çaba harcadığının açık itirafıdır.Nitekin,Yukos, uzun dönemden beri,Rus ordusunu, gizli polist teşkilatını, ele geçirmeğe çalıştığı bir vaka idi.Yukos,ordunun petrol ihtiyacının karşılıyarak,üst düzeydeki generalları satın almaya çalışmakta idi,istediği kanunları Duma’dan geçirtmek için millet-vekillerine açıktan rüşvet vermekten çekinmiyordu.ABD,Yukos olayına karşı çıkıp,bunun “demokrasiye indirilen bir darbe ve yasaları hiçe sayma” olarak niteler iken AB, Putin desteklediğini açıklıyordu.Putin,Yukos olayından sonra hemen,AB’nin 6 aylık yönetimini elinde bulunduran İtalya’yı ziyaret etti.Berlusconi,Putin’i övgülerle karşıladı,Rusya’nın AB’ine alınması gerektiğini vurgulamasının yanı sıra;Yukos olayında Putin’i desteklediklerini belirtmekten geri durmadı.AB ile ABD arasıdaki ticari rekabet ve çatışma durmadan şiddetleniyor. Özelikle,demir-çelik sanayi ürünlerdeki rekabet ABD ile AB’ni tam bir çatışmanın içine itmiştir. AB,ABD ile askeri işbirliğine giren üyelerinin üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmaya başladı.ABD ile askeri işbirliğini sıklaştıran,İspanya ve Polanya bu baskını birinci hedefleri haline geldi.Avruba anayasası için Nice’de yapılan ön görüşmelerde alına bazı kararlandan dönülüyor.Yeniden organize edilmesi düşünülen Avruba komsuyonunun üyeleri ve kurulması istenen Avruba hükümetinin temsilciliği nüfus oranına göre tanzim edilmesi düşünülür iken,şimdi bundan vazgeçiliyor ve her üye devlet için bir temsilci ön görülüyor. Almanya ve Fransa, Polanya’nın ve İspanya’nın siyasi etkinliğini azatılmak için komisyona bir üye fazladan verme haklarından dahi vazgeçmek istiyorlar. Schröder,İspanya’nın ve Polanya’nın,AB anayasasının kabulünü engeleme tavırını kırmak için, birliğe yaptıkları ekonomik yardımları durduracaklarını ilan etmekten dahi geri durmuyor.Tabiki,Polanya ve İspanya’ya karşı yoğunlaşan AB baskısı bunlarla sınırlı değil,ekonomik ve diğer siyasi baskılar peş, peşe geliyor.Emperyalist bloklar arası çatışmanın keskinleşmesi,ne orta doğu,nede Avruba sahasıla sınırlıdır.Emperyalist bloklar,dünyanın dört bir tarafında kendilerine yandaş bulmak, egemenlik alanlarını genişletmek için yoğun bir faliyet yürütüyorlar. Bush’un son uzak doğu ve Avusturalya gezisi,bunun bır diğer somut kanıtıdır.

Türkiye’nin konumu

Irak işgal’li öncesi, ABD ile kuzey Irak’ınTürkiye tarafından kontrol altına alınması ve Kürt’lerin silahsızlandırılması konusuda anlaşma sağlanmaması sonucu, ABD askerlerinin,Türkiyede konuklayıp,Irak geçme isteğinin red edilmesi,Tekelci burjuvaziyi ve onun işbaşındaki hükümeti,AKP yi (sonradan) pişmanlığa sürüklemişti.Oysa Türkiye egemenlerinin esas amaçları,ABD ile birlikte Irakın petrol bölgelerinin kontrolünü ele geçirmekti.Bu konuda,bölgede rakip olarakta Kürt egemen sınıflarını seçmişlerdi.Sanki,Irak’ın ve orta-doğunun Arap egemen sınıfları, bunların, ABD’nin arkasına gizlenerek petrol bölgelerinden bay kapma teşebbüsüne ses çıkarmıyacaktı! Hedef olarak sadece Kürtleri seçiliyordu.ABD’nin, Kürtleri karşılarına almaması,Türkiyenin egemenlerini,ABD’ye rağmen Irakın petrol bölgelerinde etkinlik kurma çabası içine girmeye zorladı.Musul ve Kerküt gibi petrol bölgelerinde yaşayan Türkmenleri örgütleyip,silahlandırmanın peşinde koştular ve MİT tarafından çok önceden beri örgütlenen Türkmenlerin “ulusal haklar”ının verilmesi ve “Kürtler”e karşı korunmaları bahanesinin arkasına gizlenerek,Türkmenleri harekete geçirmeyi amaçladılar.Ama, Türkiyenin, “ABD’ye rağmen” Irak’ta etkinlik kurma teşebbüsü,ABD tarafından kolayca boşa çıkarıldı.ABD’nin işgal ordusu,Türkiye egemenlerinin, yıllarca uğraşıp oluşturdukları örgütlüğü,Türkmenler içinde’de dışlatarak, Türkmenlerin üzerindeki etkisini kırdı.Kerküt valiliğine azınlıkta olan Kürtlerden birini seçtirdi. PKK’yı bahane ederek kuzey Irak’a yerleşen MİT’ciler, ( boş durmamaları ve faliyetlerine devam etmeleri sonucu) ABD’nin işgal ordusu tarafından tutuklandılar ve böylece ,ABD emperyalistleri, bunların Irak’ta etkinlik kurma faliyetlerine göz yummuyacaklarını göstermiş oldular.Bu tutuklama karşısında,Türk-ordu’sunun ve şoven çevrelerin Müthij!bir “anti-Amerika!”cı yaygaralarına rağmen,sonuda Amerikan yönetimile “barış”manın yolların arayan Türkiyenin gerici egemenleri,ABD’ye rağmen Irak’ta etkinlik kuramıyacaklarını anladılar. Dış- işler bakan Abdullah Gül, ABD’ine yaptığı son gezi sırasıda ,Amerikan’lılara,onların istedikleri şekilde ve kuzey Irak dışındaki bölgelere asker göndere bileceklerini söylediği anlaşılıyor.ABD’lilerin ise,( bu talep karşısında) “Irak’lıları ikna edin bizim için sorun yok” dedikleri açıklandı.Tüm bu gerçeklere rağmen asker istiyenin “Irak’ta müşkül durumda kalan!” ABD’nin olduğu görüşleri yaygınlaştırılmaya çalışılmakta.Bunun içinde,Irak’ta, Saddam’ın aşiretinin ve Sadam’ın işbirlikcisi Şii’yi aşiretlerinden Muktada Al Sadr hareketinin şimdilik cılız direnişi ön plana çıkartılarak, ABD emperyalizm’in Irak’ta çok “müşkül!” durumda kaldığını propagandasını yaygınlaştırmakta ve bu yollada, ABD’nin, Irak’ta Türk askerine muhtaç olduğunu kanıtlamak istenmekte!(1)Oysa gerçeğin böyle olmadığı bilinmektedir, Irak’asker gönderimesine çalışan,Türkiye egemen sınıfları ve onların hükümeti AKP, ilk önce,Irak’a asker göndermek için, Irak egemenlerini,Irak aşiretlerini ikna etmeğe çalıştı,elçiler gönderdi,Irak’ın süni Arap aşiretlerini liderlerini Türkiye’ye çağırarak,osmanlı dönemideki iş-birliklerini yeniden çanlandırmaya çalıştılar. En sonuda,Irak’ta Türkmenler dahi olmak üzere hiçbir aşiretin Türk-ordusunu Irak girmesine razı olamadığı anlaşıdı.Bunun üzerine,hükümet ve ordu, ABD’ye asker göndermeye hazır olduklarını göstermek ve ABD’nin,Türk-ordusunu istemiyen Irak’lılar üzerinde baskı kurmasını sağlamak amaçıla, TBMM’den Irak’a asker göndermek için yekinin alnınmasına karar verdiler ve meclisten bu kararı aldılar.

(2)!Türkiye,Türk-askerine acil ihtiyac duyan! ABD’nin, hemen hareket geçerek,Irak’lara baskı yapacağını bekleliniyordu.Addullah Gül “bizi istemiyenler Irak’lılar, ABD’nin atadığı kişilerdi,onlar Irak’lıları temsil etmiyor,ABD bunlar üzerinde kolayca baskı kurar sorun yok” diye açıklama yapmaktan geri durmadı.Çok geçmeden,ABD’nin Irak’ta “istikrarı” sağlamak için,Türk askerine ne acil olarak ihtiyac duyduğu,nede “atadığı Irak”lıların üstünde bir baskı kurmaya niyeti olduğu anlaşıldı.Tam tersine,ABD,Irak’lıların osmanlı sömürgeciliğini tekrar yaşamak istemediklerini açıkladı.Bu durum karşısında Deniz Baykal, hemen devreye girdi,”şimdiye kadar bağımsız bir dış politika izleyen! Türkiye bu kadar aşağılanmamıştı!” yalanına baş vurdu.2.emperyalist savaş sonrasından beri Emperyalistlerin güdümünde bir politika izleyen,emperyalizm’in yeni sömürgesi haline getirilen,NATO’ya girilerek,ordusunun emir kumandasını emperyalistlere teslim eden, ordusunu empeyalistlerin yardımlarla besleyen, bir ülkenin “aşağılanmayan”bir dış politika izlediği veya izleğe bileceği iddia etmek aşağılık bir yalandır.Aslıda, o, emperyalizm’e bağımlığı inkar etmenin beşinde koşuyor.Bunun içinde, demagojiye baş vuruyor. Tüm Irak’lılar, Türkiye’nin Irak’a asker göndermesinin esas amaçını biliyor. Türkiye’bu karkaşalıktan yararlanıp,Irak petrolerinden bir bay kapmanın peşinde koşuyor, 1.emperyalist savaşta kayıp ettikleri Musul ve Kerküt bölgelerine yeniden egemen olmak istıyor.Deniz Baykal gibileri,Türkiye’nin bu amaçının, başarı şansının olmadığını,( az çok) kestire bildikleri için bu sevdadan vaz geçin diyorlar ve Osmanı’lı sömürgeciliğinin bir daha geri gelmiyeceğını,Osmanlı sömürgeciliğinin(3)peşinde koşmanın,Türkiye’nin komşusu olan ülkelerle şimdiye kadar sağlanan ilişkilerin dahi bozulacağını ileri sürüyorlar.Türkiye,ABD emperyalizmin güdümünde,Irak’ın petrol bölgelerinden bay kapabilsedi,Deniz Baykal gibileri”komşularımızla iyi ilişkilerimizi bozmayalım” çağrısını yine yapacaklarmıdı? Tabiki hayır ,ama bunlar başından itibaren, Türkiyenin, petrol’den bay kapma sevdasına en büyük engelin ABD’den geleceğini görmüşlerdi.Bunu içinde “hiç olmasa komşularımızla mevcut ilişkilerimizi bozmayalım” demagojisıne baş vurarak, ABD emperyalizm’nin( hiç bir zaman) orta doğudaki askeri egemeliğinede son vermiyeceğini göz ardı etmeğe çalışıyorlar.Türkiye gericilerini,hayal kırıklığına sürüklüyen,ABD emperyalistlerinin,onların Irak!ta bay kapmalarına engel çıkarmasıdır.

Irak’lı Kürt egemenlerinin hedef

Irak Kürtleri,Türkiye ve benzer ülkelerdeki gibi, bulunduğu ülkelerde ezilen ulus konumundalardı. Batı-emperyalizm’ine bağımlı Irak kralı Faysal’ın,General Kasım önderliğindeki askeri darbele iktidardan düşürülmesi sonucu,Sovyetlerde sürgün hayatı yaşayan Molla Mustafa Barzani Irak’a döndü.Askeri darbe sonrası,Irak,batı-emperyalistlerden koparak Sovyetlere yanaştı ve Sovyetler’le

ilişkilerini geliştirdiler.Kasım’ın İktidarı, yeni bir askeri darbele yıkılması,Molla Barzani’nin harekete geçmesine vesile oldu ve Molla Barzani önderliğinde kürt ulusal hareketi silahlı mücadeleye başladı.General Kasım iktidarını devren Albay Arif!in iktidarınada, Saddam’ın askeri darbesi son verdi,Molla barzani,Sovyetlere bağlı olan askeri iktidarlar döneminde, Irak Kürtistan’ındaki egemenliğini geliştirdi,Irak-Arap devlet ile çatışmasını sürdürdü.Sonuda,Sovyetlerinde araburculuğula,Saddam iktidarı,Iraklı Kürtlerle anlaşmaya oturdu ve Kürt bölgesine otonom vererek,Irak’ın federal bir devlet olmasını kabul etti. Federe-Kürt devletinin sınırlarının belirlenmesinde,Molla Barzani’le, Saddam arasıda yeni anlaşmazlıklar çıktı.Molla Barzani, Kerkük ve Musul’un Kürt-federe devletinin içinde yer almasını istiyordu,Saddam petrol bölgelerinin kontrolünün, Kürt feodal-burjuva sınıfların eline geçmesine razı olmadı,Gerekçesi ise, Kürtlerin, bu yerlerdeki nufüsun azınlığını teşkil etmeleridi.Sovyetler,Saddam’dan yana tavır aldı.Sovyetlere daha fazla bağımlı olan Talabani, Molla barzani’ye karşı harekete geçti.Aşiretinin egemen olduğu bölgelerde, Barzani’nin egemenliğine son verdi ve Saddam’la birlikte hareket etti.Molla Mustafa Bazani ise,Sovyetleri terk edip ABD ve Müttefikleri’le ilişkiye girdi.Sonraki gelişmeler biliniyor.

Şimdi yine, Irak-Kürtistan’ın egemen sınıflarıda, Kerkük ve Musul bölgelerine egemen olmak istiyor.Bunun içinde, bu bölgede yaşayan Arap,Türkmen ve diğer uluslar’la çatışmaya giriyor ve onları baskı altına almak istiyor.Özellikle,Saddam tarafından bu bölgelere yerleştirilen,Arapları buralardan sürmeği hedefliyorlar.Tabi,Kürt egemenlerinin karşısına,bu bölgeye egemen olmak isteyen,Türkiye ve Arap devletleri, Irak’lı Arap egemenleri çıkıyor.Kürt egemenlerininde amaçı,ABD emperyalistlerinin güdümünde petrol bölgelerine egemen olmaktır.Daha doğrusu,Türkiye egemenler ile benzer amaçlar taşıyorlar.Bunun içinde, Irak’ta Saddam sorunu çıkar çıkmaz ABD’le daha sıkı işbirliğine girdiler ve Türkiye’nin bu bölgeye müdahale etmesini, Türk askerinin Irak’a girmesini istemediler. 2. Irak savaşı öncesi bunun garantisini,ABD’den aldılar.Irak’lı Kürt feodal-burjuva egemenleride Türkiye’nin, Irak’ın hiç bir bölgesine asker göndermesini istemiyor ve böylece Kürkük ve Musul petrol bölgelerini daha kolayca kontrolları altına alabileceklerini düşünüyorlar.Türkiye asker müdahele etmese,kürt egemenleri,buralara egemen olabileceklermi?.Tabiki hayır.Araplar, bu bölgeyi,Kürtleremi? bırakacak?!.Kaldıki, ABD, bu bölgede eskiden olduğu gibi,işbirlikcisi sınıfların aracıla, siyasi , ekonomik ve askeri egemenlik kurmakla yetinmek istemiyor.Bizzat kendisi askeri egemenliği ile petrol bölgelerini kontrolü altında tutmayı amaçlıyor ve bunun içinde,Almanya’nın,Fransanın,Rusya’nın ve BMM’in” Irak’daki iktidarı,Irak’lılara bırakın” önerilerini kulak arkası ediyor, (buralada) uzun dönem kalacaklarını ilan etmekten geri durmuyor.Irak’ın ve orta doğunun emperyalistler tarafından yeniden şekillendilimesi,aynı zamanda,Irak’ada egemen olmak istiyenleri kaçınılmaz bir çatışmanın içine ittiyor.Irak, Uluslaşma sürecini tamamlamamış,aşiret bağımlılık ilişkileri temelinde yükselen feodal sınıfların egemen olduğu bir ülkedir.ABD emperyalizmi, Feodal parçalanmışlığın esasları üzerinde sözde”burjuva demokrasisi”inşa etmeğe çalışıyor.ABD,Saddam,aşiretinin,diğer aşiretler üzeride kurduğu diktatöryayı yıktı ve Saddam’ın diktatöryası altında olanlar arasında bir birlik kurdu.Ve bunları hep birlikte Irak’ı yönetmek için sahneye çıktılar.Ama “yarın” Irak’ın federal yapısının oluşturma sürecine girildiğide,özelikle,Araplar’la Kürtler arasıda, ABD’in gölgesinde petrol bölgelerinde yer kapma çatışması keskinleşecek.Arap egemen sınıfları,şimdiye kadar üstünde saltana kurtukları petrol bölgelerini,bırakın,”Türkler”e, “Kürtler”e kaptırmayı,Emperyalistlerin askeri kontrolerine karşı gözü kapalı silahlı mücadele yürütmekten çekinmiyorlar.

Dinci-gerici Arap egemenleri ile ABD emperyalizmi arasıdaki çatışma

Sovyetlerle,ABD ve müttefikleri arasındaki çatışma döneminde, şeriat’a(yani islam’a) göre yönetilen tüm Arap devletleri, batı-emperyalizm ile tam işbirliği içindelerdi,dolayısıla İsrail ile de müttefiklerdi.Bunlar aynı zamanda İsrail,Filistin çatışmasında “tarafsızlık politikası” adı altında açıktan İsrail’i desteklemekten çekinmiyorlardı.Şeriatcı devlet biçimini benimseyen,Arap kralları ve şehleri ,Sovyet yanlısı Arap milliyeçiliğinin gelişmesinden,tüm Arap devletlerini birleştirmeyi amaçlamasından korkuyorlardı.Çünkü kendi iktidarları yok olmakla başbaşa idi.Laikliği temel alan,islam göre örgütlenen devlet biçimine son vermeği amaçlayan, Arap milliteyçiliği,şeriat’in en büyük düşmanları içinde yer alıyordu.O,dönemdeki Filistin hareketi,şeriatcı devlet biçimine karşı olanların ideolojik ,siyasi ve örgütsel etkiliği altıda idiler,El- fetih, Filistin halk cephesi,Filistin demokratik halk cephesi, isimli örgütler Filistinlerin,emperyalizm’e ve İsrail’e karşı yürüttüğü mücadeleye önderlik ediyorlardı.Batı-emperyalizm’in müttefiki islam ise, Filistinlerin siyasi kurtuluş mücadelesinin ezilmesini destekliyordu. Türkiye egemen sınıfları,1950’lerden itibaren NATO üyesi olmanın gereği olarak,bu güne kadar süre gelen İsrail ile stratejik müttefikliğini oluşturmuştu.(4)Sovyet emperyalizminin ortadan kalkması,dünya komünist hareketinin geçici olarak zayıflaması,komünizmin yakın tehlike olmaktan çıkması,Emperyalist burjuvazinin, petrol bölgesi, orta-doğuya ilişkin politikasında’da köklü değişilikler yapmasının ortam hazırladı. Gorbacov, iş başına gelmeden önce,Sovyetler bu bölgeyi ele geçirmek için yoğun çaba harcıyordu.Şeriatcı devlet biçimine karşı olanlar,Sovyetlerin müttefiki orta doğu ülkeleridi.Ve yine Filistin hareketini destekleyenlerin başında, Sovyetler geliyordu.Sovyetler, İsrail’e kesin olarak karşıdı.Sovyetler,müttefiki olan orta-doğu ülkelerine,askeri,ekonomik yardımlarda bulunuyordu ve bu ülkeleri,batı-emperyalizme ve müttefiklerine karşı silahlandırıyordu.ABD’nin başını çektiği batı-emperyalizmde boş durmuyor,İsrail,Türkiye, başta olmak üzere,orta-doğudaki müttefik devletleri, ekonomik,özelikle askeri olarak destekliyor ve silahlandırıyordu.Batı-emperyalizm ile Sovyetler arasıdaki çatışmadan,zengin petrol kaynaklarına sahip olan, şeriatcı devlet biçimi’le egemenliklerini sürdüren Arap kralları,şehleri alabildiğine yaralandılar.Batı-emperyalizminin uluslar- arası petrol tröstlerinin orta-doğu petrolları üzerideki egemenliklerine son vermeyi amaçlayan petrolün millileştirilmesi ,orta-doğu halklarının en önemli taleplerinde birini oluşturuyordu.Nitekin, İran’da başbakan olan Mussadık, İran petrollerini millileştirerek petrol tröstlerini ülkesiden kovmuş olmasın sonucu seçimle hükümete gelmesine rağmen, CİA’nin tezgahladığı askeri darbele iktidardan uzaklaştırıldı,ama orta-doğu petrolerinin millileştirmesi talepinin giderek güçlenmesinin önüne geçilemedi.Irak’ta kral Faysal’ın askeri darbele,iktidardan düşürülmesi,Irak petrollerinin millileştirilmesine yol açtı.Bunu,güney Yemen ve bazı Sovyetlerin egemenliği altına giren Arap devletleri takip etti.Bu gelişmeler,batı- emperyalizmin müttefiki, şeriatcı Arap devletlerini çok zor durumda bırakıyordu.Batı-emperyalizmi,orta-doğuda başlayan ve petrol’u olan diğer sömürge ülkelere doğu yayıla petrolün ve ham madelerin millileştirilmesi girişimlerinin önünü kesmek için önemli tavizler vermek zorunda kaldı.Bu tavizden şeriatcı Arap devletleri,İran şahı gibileri yaralandı. Batı-emperyalistler,petrol üreten ülkeler birliği, OPEC’in kurulmasına ses çıkarmadılar. OPEC’in kurulması,petrol üreten ve ihraç eden ülkelerin ekonomik olarak çok güçlenmelerine yol açtı.Dünya pazarlarında,petrolün fiyatı saptayan,ne kadar petrol üretileceğine karar veren,ne kadar ihraç edileceğini belirleyen OPEC oldu.Bu dönemden sonra petrol üreten ve ihraç eden ülkeler alabildiğine zengileşir iken,Türkiye gibi petrolü olmayan,petrol ithal etmek zorunda kalan yeni sömürge ülkeler ise ekonomik olarak, dahada fakirleştiler.Emperyalist ülkeler ise, uluslar- arası dünya pazarlarına egemen ve petrol tröstlerine sahip olmaları sonucu, bu durumdan çokta muztarip olamadılar. Petrol ihraç eden şeriatcı devletlerin egemenleri,petrodan elde edikleri gelirlerini,bir kısımınıda halkına dağıtmaktan çekinmediler, zenginleşen ülkede çalışacak işçi bulamadıkları için,işsizliğin yoğun olduğu yoksul ülkelerden işçi ithal ediler.Özelikle,petrol sayeside güçlenen Arap kralları, şehleri, şeriatcı görüşleri ile,tüm Arapları, giderek islam dininin benimseyen, diğer yoksul ulusları egemenlikleri altına almak için yoğun çaba harcamaya başladılar.1969 yılıda patlak veren İsrail ile Arap devletleri arasıdaki savaştan, İsrail’in galip çıkması,tüm Arap devletlerinin birleşmesine vesile oldu.Batı-emperyalizm’in İsrail’idesteklemesi,petrol ülkesi Arap ülkelerini petrol boykotu başlatmaya itti.Başta Avruba devletleri başta olmak üzere,petrol ithal etmek zorunda kalan ülkeler, bu boykottan büyük zarar gördüler.Petrol boykotu,kapitalist üretimin durmasına neden oldu,Özelikle Avruba’da, fabrikalar,ard arda kapanmaya başladı,ABD,dede Avruba kadar olmasada, petrol boykotundan darbe aldı, ama aynı zamanda, petrol silahının güçlülüğüde su yüzüne çıkmış oldu.Bu dönemden itibaren,petrol kaynaklarına sahip şeriatcı devletlerin etkinliği artmaya başladı.Arap devletlerinin birliğini oluşturdular.Sovyetlerin, Araplar üzerindeki etkinliğini kırdılar,Mısır’la başlayan Sovyetleri terk etme, Sudan’ı,Güney yemen’ide içine alarak genişledi.Şeriat devlet biçiminin benimsenmesi,daha doğrusu şeriat’a dönüş güçlendi.Bu aynı zamanda,ABD ve müttefiklerinin orta doğuda güçlenmesini zeminini oluşturu iken, Sovyet hegemonyasının zayıflamasını sağladı.1980’lere gelindiğide, Sovyetlerin Suriye’nin dışında,hiç bir orta doğu ülkesinde etkiliği kalmamıştı.Filistiler,İsrail yenilgisi sonucu yerlerinden sürülerek,çatırlarda yaşamaya mahkum edildikleri dönemde petrol zengini Arap ülkereinin yardımlarıla yaşamlarını sürdüre biliyorlardı. O güne kadar Filistin hareketine egemen olan, devrimci ve “sosyalist” örgütler,etkinliklerini yitirdiler.Hamas, Hizbullah, gibi şeriatı savunan,Sudi-Arapistan’la sıkı bağları olan örgütler,Filistinlerini mücadelesine egemen oldular.Sudi-Arapistan”ın önderliğide, islam ülkelerinde şeriatı egemen kılma hareketi,Sovyetlere ve onu işbirlikcilerine karşı yürütülen Afkanistan’daki savaşla doruk noktasına çıktı.İslamın güçlenmesi aynı zamanda batı-emperyalistlerinin egemenliğini yayılmasına tekabül ediyordu.Batı-emperyalistler, şeriatcıların iktidar mücadelesini tüm güçler ile destekliyorlardı ve hata,Sudi-Arapistan ve benzeri şeriatcı devletlerin, bazı uluslar-arası dev petrol şirketlerini millileştirmesi karşısında seslerini dahi çıkarmıyorladı.Çünkü,İslam,Sovyet cumhuriyetlerine doğru yayılmaya başlamıştı ve Sovyetlerin, karşısındaki,batı-emperyalizm’in güçlenmesine büyük katkıda bulunuyordu.Sovyetlerin ekonomik olarak çöküntüye girmeside ve sonuda dağılmasıda,İslamın bayının olduğunu hiçkimse inkar edemez.Sovyetlerin dağılmasıdan sonra,Sovyetler birliğine dahil cumhuriyetlerin bire bire emperyalist-kapitalizm’in egemenliği altına girmesi,Sovyetlerle,Batılı emperyalistler arasıdaki çatışmadan yararlanarak, gelişmiş kapitalist ülkeler aleyhine bazı imtiyazlar elde eden, petrol zengini orta-doğu devletleri,bu imtiyazların kayıp etmekle yüz yüze bıraktı. İşte,günümüzde ortaya çıkan islamın sahte “antı,emperyalistliğinin!” nedeni budur.Sovyetler dağıldıktan sonra, zengin petrol kaynaklarına sahip ülkeleri tam olarak askeri kontrolları altına almak için fırsat kolayan emperyalistlerin işini Saddam kolaylaştırdı ve tüm Petrol zengini Arap ülkelerini askeri hegemonyaları altına almalarının zeminini hazırladı.1. körfez savaşından sonra,Sudi-Arapistan şehi,Sudi- Arapistan’ın şeriatcı devleti tarafından desteklenen,Osama Bin Laden’nın, ABD’ye karşı savaş açmasının nedeni,ABD emperyalizminin,Sovyetler dönemiden tanımak zorunda kaldığı imtiyazları geri almak istemesinden dolayıdır.(5) Her kesin bildiği gibi,Afkanistan savaşı sırasıda,Afkanların dışındaki müslümalarla,”islam ordusu”nu kuran ve bunun başına Sudi Şeh’i, Osama Bin Laden’ını getiren ABD emperyalizmi’dir.ABD emperyalistlerinin orta-doğu petrol kaynaklarını askeri kontrolu altına almasına Arap Kralları,Şehleri, (kendilerini Saddam’dan kurtaran) ABD karşı şimdilik açıktan seslerini çıkarmazlar iken,el altından destekledikleri, Osama Bin Laden ve örgütü, El Kaide, bu girişime açıktan tavır aldı. Ve ABD’ye savaş açtı.ABD emperyalizm, kurdurtuğu “islam ordusu” El Kaide’nin başına bela olacağını bildiği için,” günümüzde teröre karşı mücadele esasdır” görüşünü ortaya attı. Terörü,sınıflar üstü bir olguymuş gibi lanse etmeğe çalıştı ve çalışıyor.Gereket, Irak savaşı,gerekse, islamcılarla ,emperyalistler arası silahlı çatışma, gericiler arası çelişkinin ürünüdür.

Türkiye’nin Irak’a asker göndermek istemesi ve buna,ABD’nin gölgesinde, petrol bölgesini kontrol altına almak isteyenlerin karşı çıkışları,gerici sınıflar arası pazarları el geçirme çatışmasını ifade ediyor.Esas olarak, ABD emperyalizm’i istemediği için,Türkiye,Irak’a asker göndermedi.Türkiye’nin Irak’a asker göndermemesi, Türkiye’li işçilerin,yoksul emekçilerin menfaatınadır.Çünkü,Türkiye’li emekçiler ve işçiler, tekelci burjuvazinin çıkarı için savaşa sürülmek istenmekte idi.Burjuvazi,”sınıflar üstü Türkiye çıkarı” tanımla, bu savaşın hangi sınıfın menfaatını gözetlediğini göz ardı etmeğe çalıştı.Ama, Türkiye’nin, Irak’a asker gönderilmesine karşı olanların önemli bir kesimini,Irak ve Arap egemen sınıfların çıkarı doğrultusunda hareket edenlerin oluşturduklarıda, diğer bir gerçekti.Türkiye’li işçilerin ve emekçilerin karşı çıkışlarıla,bu gerici egemen sınıfları karşı çıkışı arasıdaki temel farklılıkları ön plana getirmeden, genel olarak asker göndermeye karşı çıkış, ister, istemez, insanı, bir gerici sınıfa karşı,diğer gerici sınıfın çıkarına hizmete sürükler.

-_________________________________________________________________

(1)Deniz Baykal gibileri sözde Iraka’a asker gönderilmesine karşılar!.Ama bu karşı oluşunun gerçek nedeni,ABD’nin, Kuzey Irak’taki Kürt bölgesine Türk askerinin girmesine izin vermemesinden kaynaklandığı anlaşılıyor.Deniz Baykal, “biz Irak’lılarla komşuyuz,ABD Irak’ta geçicidir,çekip gidecek, biz Irak’lılarla başbaşa kalacağız, Düşmanlık yaratmıyalım! “ deyip duruyor.Peki bu demagojinin gerçekle ilgisi varmı?Her şeyden önce sosyal demokratlık kisvesi altında faşistlerin yolunda yürüyen bu burjuva, ABD emperyalizminin gerçek amaçlarını ört bas etmeğe çalışıyor.ABD’nin Irak ve orta doğunu petrol bölgelerini kontrol altında tutan askeri güçlerini tamamen çekeceğine dayır görüşler ileri sürme, gerçekleri çarpıtmakta başka bir amaç taşımıyor.ABD diğer emperyalist güçlere karşı bu bölgeyi askeri olarakta kontrolü altında tutmaya devam edecektir.ABD,”tüm Irak’lılara rağmen” Irak’ı işgal ettiği ise yalandır.Saddam’ın aşretinin diktatöryası altında olan ve Irak’in nufüsünün çoğuluğunu kontroleri altında tutan, Şii Arap ve Kürt aşiretleri ABD’nin işgalinden önce,ABD emperyalistlerile iş-birliği yaptıkları,işgalden sonra ise,Saddam diktatörlüğünün yıkılması sonucu,ABD tarafından Irak’ın egemen güçleri haline getirildikleri bir vakadır.ABD ile işbirliği yapan,aşiretler,giderek polis ve ordu teşkilatlarını oluşturarak, ABD’nin işgalcı ordusunu günlük asayişi sağlama görevinden arındırıp, direnişçilerin açık hedefi haline gelmekten kurtarmaya çalışıyorlar.Barzani,devriye gezen ABD askerlerinin hedef olmaları karşısında “ bu görevi bize bırakın” çağrısını yapıyor.Irak aşiretlerinin emperyalistler’le iş-birliği yapmaları yeni bir olgu değil.Arap aşiretlerinin ,1. emperyalist savaş sırasında, Alman emperyalistleri’le ittifak kuran ve bu bölgeleri 400 yılla boyunca işgalı altında tutan feodal-emperyalist Osmanı devletine karşı,İngiliz emperyalizm ile iş-birliği yaparak, Osmanlıyı bu topraklardan silip attıklar bilinmektedir.Yani orta-doğunun Arap,Kürt aşiretlerinin,bir emperyalist güçe karşı diğer emperyalist güçler’le iş-birliği yapması yeni bir olgu değil,aksine bir gelenektir.Deniz Baykal ve CHP’nin bir diğer demagojisi ise, 2. tezkere TBMM’inde red edilmesi konusudadır.Güya, “hükümete ve ordu’ya rağmen” 2. tezkere meclis’te red edildi!.”halkın temsicileri! hür iradelerile onurlu bir tavır göstererek ,dünya’yı şaşırttılar ve Türkiyenin itibarını yükselt”mişler!.Burjuva demokrasisinin temel ilkelerine dahi uyulmayan,kimin millet vekil olacağına parti şeflerinin karar verdiği,işçi ve yoksul emekçilerin çıkarını savunan partilerin temsilcilerinin burjuva meclisine girmemeleri için akıl almaz seçim barajları koyulduğu ve statüsü 12 eylül faşizm’i tarafından oluşturulduğu,bir meclisin millet-vekil’lerinin burjuva anlamda dahi “hür iradesinin” oluşa bileceğini ileri sürmek ve bu millet-vekil’lerini, “halkın temsilcisi olarak!” olarak hareket etmeye çağırmak,tek kelmele söyleresek “halka ihanet”dir, halkı kandırarak burjuva meclisine güven duyulmasını sağlamaya çalışmaktır.2.tezkerenin red edilmesi “Türkiye’nin itibarını yükselt”diği iddiasi,ise tam bir kuyruklu yalandır.Avrubanın en önde gelen tüm basın-yayın organları,2. tezkerenin red ile, ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak!a girmesine izin verilmemesinin ,ABD tarafından,Türkiyenin kuzey Irak!a girerek,Kürtlerin silahsızlandırılmasını kabul etmemesi sonucu ve Türk-ordusunun isteği doğrultusunda gerçekleştirildiğini yazdı çizdi.”İtibarı yükselen!” Kürt bölgesini işgal etmek isteyen,Türkiye’nin önüne set çeken ABD emperyalizm oldu.

(2)Irak’a asker göndermesi için hükümete yetki veren “halkın temsilcileri!”, “halkın temsilcisi görev!”lerini yerine getirmeyen TBMM, böylece yükseltikleri “Türkiyenin itibarın!” yere serdiler!.

(3) Osmanlı’egemenliğini savunan dincilere göre Osmanlı,”sömürgeci!” değilmiş!Osmanlı haraça dayanan bir sömürgeci devlet olduğu için girdiği ülkeleri kurutmuş. Feodal dönemden, kapitalist döneme geçmek için sağlanması gereken zorunlu birikimlere dahi imkan tanımadığı bu ülkeler, Türkiye’ dahi olmak üzere, hemen hemen tüm “geri kalmış ülkere “ statüsünden( bu gün dahi) kurtulamamışlardır.Bırakın Osmanlı’nın sömürgeci olmamasın, buldozer gibi girdiği ülkelerin kökünü kazımış.

(4)İslam’cılar,son dönemde,sanki,Türkiye,ABD ve İsrail arasıda kurulan siyasi ve askeri ittifak yeni bir oluşummuş gibi ele alıyorlar.Oysa,bu ittifak yeni kurulmadı,Türkiye ile İsrail arasındaki askeri sıkı işbirliğinin 60 senelik bir geçmişi var.İslam’cılar, bu ittifakın Sovyetlere karşı olduğu dönemde seslerini çıkarmıyorlardı,hata,Orta-doğudaki devrimci hareketler, ABD,İsrail ve Türkiye arasıdaki işbirliğine karşı çıkıp,özelikle İsrail’e karşı mücadele ettiklerinde karşılarında İslamcıları buluyorlardı.Artık bugün bu 3’lü ittifak, diğer emperyalistleri,İslamcıları ve diğer gericileri karşısına aldığı için ,(özelikle,)Türkiye ,İsrail işbirliği gündeme getiriliyor.

(5)Afkansitanda kurulan “islam ordusu”nun “neferleri!”,Afkan savaşı bittikten sonra ülkelerine dönüp,şeriatı egemen devlet biçimi haline getirmek için silaha sarıldılar.Sudi- Arapistan ve diğer körfez ülkeler tarafından desteklenen,Cezayir’de ve Çeçenistan’da şeriatcıların silahlı mücadelesi,ABD emperyalizmının yayılmacılığının bir aracı olduğu biliniyor.

(6)Ama tüm bunlara rağmen, Osama Bin Laden’nın örgütü, El Kaide’nin, ABD dahil olmak üzere ,ABD emperyalizmine karşı dünyanın birçok yerinde saldırılarda bulunması önlenemedi.Çünkü, şimdi,Osama Bin Laden ve El Kaide’nin arkasında,Sudi-Arapistan ve diğer petrol ülkesi Arap körfez ülkeleri yer alıyor.onların sermayesi sayeside, Osama Bin Laden,Özelikle,Afkanistan’da,Pakistan’da ve Hintistan’ın Keşmir bölgeside,islamıcı örgütlerin egemenliğini sağladı.(Körfez Şehlerinin egemen olduğu ülkerede yayın yapan, El cezire, AL Arabiya televizyonları,serbesce,Osama Bin laden’ın sözcülüğünü ve propagandasını yapıyor) Osama Bin Laden,arkasına aldığı bu güçler sayeside, Afkanistan’da, Pakistan’da şeriat’ın, devlet biçimi haline getirilmesine, büyük katkılarda bulundu.Çeçenistan’daki islamcıların savaşını destekleyen,Afkanistan’da kurduğu İslam ordusunu Çeçen savaşına kattan, Bin Laden’na, Sudi-Arapistan’ın tam destek verdiği biliniyor.Sovyetlere karşı Afkanistan’daki savaş sırasıda, “islam ordusu”nun kurulmasına,şeriatcı Arap devletlerinin yanı sıra,Amerikan emperyalizm’inin sadık müttefiki Türkiye’nin önemli yardımlarda bulunduğu bilinmektedir.12 eylül faşist generalları,iş başına gelir gelmez ,Afkanistan’daki savaşla yakınen ilgilendiler.Afkanistan’daki islam ordusuna, Türkiye’nin islamcılarının katılmasını destekleyen,el altından gitmelerini teşvik eden,Türkiye’den rahatca gitmelerine göz yuman, 12 eylül’ün generallarıdır. Türk devletinin,PKK’ın silahlı mücadelesi başlar başlamaz,Afkanistan’da Sovyetlere karşı verilen savaşın bitmesiden sonra, Türkiye’ye dönen islamcıları,Hizbullah isimli örgütle,PKK’a karşı hemen savaşa sürebilmesi, Afkan savaşına gönderdikleri islamcılarla kurdukları sıkı ilişikiler nedeninden dolayıdı. Laik Türk-devleti!,ABD ile birlikte,şeriatcı düşünceleri islam ülkelerine ve Türkiye’ye yayan ülke olarak sadece İran’ı göstermeğe çalıştılar.Ve böylece şeriat esas kaynağı ve yayıcısı Sudi-Arapistan’ı göz ardı edildi.İran,Afkanistan’da sovyetlere karşı verilen savaşta,ABD ile var olan çelişkisi ve Irak’la devam eden savaşı, neden ile tarafsız bir politika izlediği halede, Yine “şeriatı esas yayıcısı” olarak gösterilmeye devam edildi.Türkiye’deki Hizbullah diğer islamcı örgütlerin bağları olan, Sudi-Arapistan ve onun uzantısı Osama Bin Laden’ın örgütü EL Kaide gözlerden ırak tutuldu ve bilincli bir şekilde hedef şaşırtılar.Çünkü, ABD, laikliği benimsemiş, Türkiye halkının, şeriatcı İran’ın hedef almasını istiyordu.12 eylül generalları,ABD’nin tam desteğini arkalarına alarak,Pakistan’da şeriatcı devlet biçimini egemen kılan, general Ziya’la birlikte, Afkanistan’nın dinci-gericileri destekliyorlardı ve Osama Bin Laden gibiler ile gizli ilişkilerle,”islam ordu”su kuruluyordu.Afkanistan’da ,Osama Bin Ladin’in kurduğu”İslam ordusu”nu, sadece ABD emperyalizm’nin katkılarıla değil,Sudi-Arapistan’ın,şeriat rejiminin egemen olduğu körfez ülkelerinin,Pakistan’daki general Ziya iktidarının ve Türkiyenin 12 eylül generallarının yardımlarıla oluşturuldu.Türkiye’de, Hizbullah ve benzeri islamcı örgütlerin kurulmasının ve faliyete geçmesinin esas sorumlusu 12 eylül generallarıdır.Çünkü,bu örgütler,”iç ve dış komünistlere karşı”mücadele etmek için,12 eylül generallarını kontrol’ünde ve gizli ilişkilerile kurulmuş ve faliyete geçirilmiştir.Hizbullah’ın Türkiye’deki dinci terörünün ortaya çıkması,artması (ve son günlerde İstanbulda gerçekleştirdiği kanlı eylemleri) karşısıda,bu örgütün kurulmasının esas sorumlusu, 12 eylül generallarını olduğu gizlenmeğe çalışılmaktadır.12 eylül generalları,”kemalizm’in,laikliğin” arkasına gizlenerek,islam’ın Türkiye’de güçlenmesini sağlamışlardır.Pakistan’daki Şeriatcı general Ziya ,faşist Evren’in en yakın arkadaşıdı.Sıkı, sıkı buluşu, görüş alış, verişide bulunurlardı.Türk-devlet’in, işine yaramaz hale geldiğide,Hizbullahı ve diğer islam örgütlerini kolayca etkisiz hale getirmesinin nedeni,bunlarla,Afkanistan savaşı sırasıda kurdukları ve PKK’ya karşı mücadele sırasıda sürdürdükleri ilişkilere ötürüdür.

İstanbuldaki,islamcı terörün gerçekleştirdiği eylemler karşısında bazıları ve”barışcıl!islamcılar” dinlerin ve özelikle islamın “terör”le bir ilişkisinin olmadığı, islamın teröre karşı olduğu safsatasını yayıyorlar.Feodal topluma geçişle ortaya çıkan tek tanrılı dinler,bir üst yapı kurumu olarak,sömürücü ve egemen sınıfların çıkarı gereği,sömürülen ve ezilen sınıflara terör uygulanmasını onaylamış ve yol göstermiştir.İslam ise, bu dinler arasıda devlet biçim veren tek din kurumudur.Şeriat bir devlet biçimidir.En büyük terör örgütü devletir.devlet’ten büyük, ne terör örgütü var, nede terörist.Burjuvazi ve egemen sınıflar,devletin dışında “terör ve terörist” aradıkları için devleti terör örgütü olarak göstermemeğe çalışmaktalar.İslam, devlet biçimi olarak örgütlendiği için, hukuk’a sahip olan tek dindir.İslam hukuk’unun esasın terörün nasıl uygulanması gerekliliği belirler.Terörü yaratan olgu ise,sınıflı toplumlarda var olan uzlaşmaz zıtlıklardır.başka bir değişle,uzlaşmaz çelişkidir.Sınıflı toplumlardan,uzlaşmaz çelişkilerden yan olanların teröre karşı olduklarının iddia etmeleri bir sahtekarlıktır.İslam terörünün,nihilizm’le hiç bir ilgisi yoktur.Nihilizm,Kapitalist gelişme karşısıda yoksuluğa düşen,artan sömürü ve baskı karşısıda çıkış yolu bulamıyan, çaresizlikten, ezen ve sömürenlere karşı bireysel teröre baş vuran küçük burjuva hareketidir.Marksizm,bu eylem biçimini yanlış görmesine rağmen,aşırı yoksullaşmanın bir tepkisi olarak ele alır.Devamlı burjuvazinin hizmetin olan revizyonistler,islamcı terörü,nihilizim’le aynı kefeye koymaya çalışmaktalar.Oysa islamcı terör, egemen sınıflara arası Pazar paylaşım mücadeleside ortaya çıkan, gerici egemen sınıfların bireysel terör hareketidir.İslamcı terör hareketine katılanların,sınıfsal konumuna bakarak,o, hareketin sınıfsal içeriği tesbit edilemez.Revizyonistler,faşist hareketlere katılanların büyük çoğunluğu küçük burjuva kökenli olamalarından hareketle,faşizmi’de,küçük burjuvazinin bir siyasi hareketi olarak gösterip tekelci burjuvaziyi göz ardı etmeğe çalıştığı bilinmektedır.Şimdi aynı görevi,islam terörü için yerine getiriyor.


Hiç yorum yok: