10 Mayıs 2006

Kürkçü Yalan söylüyor

"Mihribelli.org"isimli sitede,Ertugrul Kürkçü'nün "12 mart'ı desteklemedik" açıklaması gerçek değildir.12 mart askeri hareketi, Kürkçünün başkanlıgıdaki Dev-Genç tarafından açıktan desteklendiğini dünya alem biliyor. (Sonradan THKP/C olarak örgütlenen) Kürkçü'nün içinde yer aldığı siyası hareket, askeri darbe peşinde koşuyordu.Bu amaçları doğrultusunda ordu içinde örgütlenmişlerdi. Kürkçü'nün başkanlığıdaki Dev-Genç'in "sol" askeri cunta hareketinin kitlesel tabanını oluşturacak tarzda organize edildiği yine bilinmekte idi.
Kürkçüler,9 mart'daki sözde "solcu" cunta hareketinin boşa çıkmasından sonra bile askeri darbe için caba harcamaktan vazgeçmediler. Çünkü "sol cunta"nın önderliğini yapan ve 9 mart'da yapılması düşünülen askeri darbenin kumandasını ellerinde bulunduran ,Kara-kuvvetleri kumandanı Faruk Gürler ve Hava- kuvvetleri kumandanın Muhsin Batur ,12 mart muhtırasının altında imzaları bulunan kumandanlardı.9 martla, 12 mart arasındaki 3 gün içerside ne olup bittiği konusuda, "sol askeri darbe"nin alt kademelerinde yer alanlar,( Kürkçüler burada örgütlenmişlerdi) Faruk Gürler ve Muhsin Batur'un, Mehduh Tağmaç, Faik Türün gibi sağcı subaylarla anlaşmaları sonucu 9 mart hareketinden vazgeçtiklerini, 12 mart muhtırası verildikten, Demirel Hükümetinin istifa etmesiden, Mehduh Tağmaç'ın isteği doğrultusuda , 9 mart hareketinin ordu içerside bağlatılarını sağlayan bazı kumandanların ordudan atılmasıdan ve tutuklanmalarından sonra haberleri olmuştu.
Şimdi, Kürkçü, maval okuyor. 9 mart hareketi içinde olan birisinin 12 mart muhtırasını desteklememesine imkan varmı? Kürkçü gibileri , 12 mart hareketini "desteklemediklerini!" kanıtlamaları için, 9 mart askeri hareketin içinde olmadıkların ve bu amaç doğrultusuda ordu içinde örgütlenmediklerini ispatlamaları gerekir. Her şeyin tüm çıplaklığıla ortaya çıktıgı günümüz koşullarında bile ,Kürkçü'nün "biz 12 mart'ı desteklemedik"iddiasıda bulunması yüzsüzlükten öte bir anlam ifade etmiyor.
Sözde "sol cunta"nın oluşum sürecine bir göz attığımızda kimin doğru, kimin yalan söylediği tüm çıplaklığıla ortaya çıkması kaçılınmazdır. '27 mayıs askeri darbesiden sonra, Türk ordusu ve Kemalizm konusuda düşünceler,yeniden şekillendi. Özelikle,"Sosyalistler" arasıdaki düşünce farklılığının esasın Türk ordusunun niteliğini belirlemesi teşkil ettiğini ileri sürmek kesinlikle abartılı bir tesbit değildir.
Aslıda,TİP yönetim ile Mihri Belli ve Hikmet Kıvılmcımlı arasıdaki Türkiye'nin hangi devrim aşamasında olduğunan dair tartışmanın düğüm noktasını,Türk ordusunun devrim sürecindeki rollünün vasıflandırılması teşkil ettiği göz ardı edilemez.
27 mayıs askeri darbesinin oluşumunun nedenlerine bakmadan, 1960 sonrası siyasi gelişmelere açıklık getirmek oldukca zordur. DP iktidarının askeri darbe ile görevden alınmasının nedenleri,Türkiye'de ve dünyadaki ekonomik ve politik değişiklerın dışında aranmıyacağı açıktır. DP iktidara geldiği zaman , sosyalist blokla ,emperyalist - kapitalist blok arasındaki çatışma dünya'ya damgasının vurmuştu. Nitekin Türkiye, Sovyetlerin yanı başıda olmasında ötürü, bu çatışmadan alabildiğine yararlandı.
Cumhuriyetin kurulluşudan 1950 kadar geçen süreçte, Türkiye kapitalizm oldukca yavaş bir gelişme seyiri izlemiş iken, emperyalist -kapitalist bloka katılma , Sosyalizm karşı, kapitalist dünyanın kalkanı görevi için NATO'ya girme, Dünya kapitalizm'ini savunmak için Kore'ye asker gönderme ve savaşa katılma , Emperyalist -kapitalist büyük devletlerin güvenini kazanmaya yetti de arttı.Bu dönemden itibaren Emperyalistlerinin desteği ve yardımıla Türkiye kapitalizm'i hızlı bir gelişme sürecine girdi. Devlet -kapitalizm'nin yanı başında "özel teşebbüscü" kapitalizm'de gelişti .Oysa bu döneme kadar "özel teşebbüscü"ler esas olarak ticari sektörde faliyet gösteriyor idiler ve banka , sanayi sektör ise devletin elinde idi, Yani esas ekonomik güç kapitalist devlet'de idi ve dolayısıla imtiyazlı kapitalist sınıf ise devletin bürokratlarıdı. Ordu mensupları ise, bu bürokrat tabakanın en seçkin kesimin oluşturmuştu.
Devlet kapitalizm'i, egemenliğini tek partili diktatörlüğe dayanarak sürdürmekte idi, 1950 sonrası gelişen kapitalizm aynı zamanda devlet kapitalizm'inin egemenliğinide hedef alıyordu. DP, giderek özel teşebbüscü kapitalizm'in egemen olmasının amaçlayan bir ekonomik-politika izlemesine rağmen, devlet kapitalizm'ini tasfiye etmek için çaba harcamadı aksine , devlet kapitalizm ile "özel teşebbüscü" kapitalizm içeren "karma ekonomi" diye isimlendirilen bir ekonomik-politika izlendi.Aslında, bu ekonomik -politika ,Atatürk'ün sağlığıda ve Celal Bayar'ın başbakanlığı sırasıda yürürlüğe koyulmuştu, Atatürk'ün ölümü ve Milli şef İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı olmasıla bu ekonomik -politikanın uygulaması kısmen yavaşlatıldı. Ve yine 1950 kadar emperyalist sermayenin Türkiye'ye girişi çok yavaştı. Atatürkün başkanlığında yapılan İzmir iktisat kongreside " yapancı sermayeye kapılarımız açıktır, yapancı sermayenin ülkeye girmesi için her türlü kolaylığı göstereceğiz"kararı,Uluslar arası tekelci sermayenin, Türkiye'ye girişini hızlandıramadı
1950 sonrası herşey" tersine" döndü. Türkiye emperyalistlerini "göz bebeği" bir ülke konumuna gelmiştir . Uluslar- arası emperyalist sermayenin Türkiye'e yönelik sermaye akışı ve ( tüm bunların sonucu olarak) Türkiyede ki kapitalist gelişmenin hızlanması, kapalı tarım ekonomisinden, pazar için üretim ekonimisine geçişle köylülükteki sınıf farklılaşmalarını belirginleştirdi. 1957'ler gelindiğide, kapitalist ekonominin yaratığı tüm çelişkilerin su yüzüne çıkması gecikmemişti. Zengin ve yoksul sınıf ayrımının derinleşmesi,Köylülükten,şehirleşmeye doğru yönelim,kırların boşalmasına ve doğal olarakta büyük şehirlerde varoşların doğmasına, işsizliği artmasına neden oluyordu. Emperyalist sermaye dayana kapitalist gelişme, Türkiye'nin yeni sömürge ülke olmasınıda alabildiğine belirginleştirmışti. Kapitalizm'in tüm hastalıkları, yoksul ve işsiz insanları çembere içine alıyordu.
DP , 1950'de aldığı iktidar biçimini, 1957'ler Türkiye'sideki ekonomik ve sosyal değişikliğe rağmen sürdürmenin peşinde idi, Bu politik tutum DP'ine karşı muhalefetin giderek güçlenmesine neden oldu. 1950 seçimlerin de çok ağır yenilgi alan İsmet İnönü'nün başkanlığıdaki CHP,DP karşı ileri sürdüğü talepler ile, yeniden iktidar alternatifi konumuna erişiyordu.DP ise bu siyasi gelişmeleri devlet zorula ezmeğe çalışmakta idi. Esasda, kendiden farklı sınıflarını politik temsilcisi olmuyan CHP gibi partiye dahi hayat hakkı tanımak istemiyordu.
Bu dönemde,ezilen ve sömürülen kitleler, kendi sınıf talepleri ile siyaset sahnesinde yerlerini alamamışlardı. Sosyalizm ile kapitalizm arasıdaki çelişkilerin keskinleştiği anlara tekabül eden DP iktidarı ,aynı zamanda anti-komünizm'i doruk noktalara tırmandırmiştı. DP,Parlamenter faşizm'in yürütücüsü konumuda idi
1957'lere gelindiğide, Sosyalist Sovyetlerin yerini kapitalist Sovyetlerin alması la ,Sosyalizm ile kapitalizm arasıdaki çatışma yerinin emperyalist -kapitalistler arası çatışmaya bırakmıştı ve Sovyetler, yayılımcı bir politika takip ederek, yeni sömürge ülkeler elde etmenin uğraşısı içinde idi
Bu gelişmelerin sonucu olarak, emperyalistlerin Türkiye'ye yönelik politikalarında da değişikler meydana gelmesi, Türkiye'nin kapitalist ekonomisinin krize girmesine vesile oldu ve krizin yaratığı toplumdaki huzursuzluk ,DP hükümetini hıçınlaşmasına yol açıyordu..
27 mayıs sonrası gelişmeler

Sonunda, Askeri darbe ile DP, hükümetten alındı.Kısaca özetlediğim bu gelişmenin analizi "Türkiye solu" için, içinden çıkılması güç bir sorun oldu!. Aybar ,27 mayıs darbesine,bürokrat devlet ile buna karşı olan burjuva kesimlerin çatışmasının yol açtığını söyler iken,, Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı ise kurtuluş savaşıla "bağımsız bir ülke! olan Kemalist Türkiye, tekrar emperyalistlerin boyunduruğu altına giren sömürge ülke haline gelmiştir;" görüşlerinin ileri sürmektele idi.Mihri Belli, 1950'de DP'nin iktidara gelmesini "karşı-devrim " olarak ilan ediyor, arkasıdan da,"kurtuluş savaşıla ülkeyi bağımsızlığa kavuşturan Türk Ordusu, ikinci kurtuluş savaşınında esas güçtür" görüşünü ortaya attıyordu.
Mehmet Ali Aybar, 27 mayıs darbesini egemen sınıflar arası bir iktidar değişikliği olarak gördüğü için, daha doğru bir yaklaşımla, siyasi hedefini, emekçi sınıfları kazanma ve iktidara getirme amacına yönlendirmişti. Aybar ,burjuva sosyalizm'ini, "sosyalizm" olarak piyasaya sürmesine rağmen, kapitalizm'e karşı "sosyalizm" solganıla hareket etmekde, ülkedeki yoksullara, işsizlere ve karın dokluğuna çalışan işçilere , çaresizlere seslenmekte, kurtuluşlarının "sosyalizm"de olduğunun söylemekte idi. ve yine Aybar,Yoksulluğun ,işsizliğin,çaresizliğin nedeni olarak, ulusalar-arası emperyalist-kapitalizm'in uzantısı Türkiye kapitalizm'ini gösteririken,Mihri Belli,tam tesine sosyalizm'in gündeme getirilmesini yanlış buluyor, "Türkiye tekrar bağımlı ülke!" konumuna getirildiğin, bunun için devrim aşamasının sosyalist değil, Milli demokratik devrim olduğunu ileri sürerek ,ilk yapılması gereken şey,milli demokratik devrimden çıkarı olan sınıflar arası ittifakı kurmaktır diyordu.
Mihri Belli,"MDD" tezini güçlendirmek için, Lenin'in devrim aşamaları açıklayan görüşlerini tercüme edip yayınlıyor ve Lenin'in görüşlerini cuntasal "devrim"e gerekçe yapıyordu. "Kemalist ulusal kurtuluşcu geleneklere sahip!" Türk ordusu , yeniden Türkiye'yi, emperyalizm'in egemenliğiden kurtararak "bağımsız ülke" olmasının sağlıyacağını öne sürmekten geri durmuyordu.
Lenin'in, demokratik devrimin, sosyalist devrim için bir araç olarak ele alan,aşamalı ve kesintisiz devrim için, proletaryanın önderliğini zorunlu gören görüşleri, Mİhri Belli'yi rahatsız ediyordu,"Devrimde hangi sınıfın önder olacağı pazarlık konusu edilemez, kim güçlü ise o önder olur" görüşleri le burjuvazinin önderliğideki demokratik devrimin, kapitalizm'i kurmayı ve onun geliştirmeyi amaçladığını ,proletarya önderliğinin ise demokratik devrimin, sosyalizm'e geçmenin bir aracı olarak ele alındığı ve amacının sosyalizm'i kurmak olduğunun, sosyalizm'de ançak ,işçi sınıfı kurabileceğini,işçi sınıfı ve ona yakın yoksul emekçilerin dışındaki hiç bir sınıfın sosyalizm diye bir amacının olamıyacağın inkar ediliyordu.
Bunun için demokratik devrimden, kesintisiz olarak sosyalizm'e geçmek için mutlaka proletayanın ,demokratik devrimde önder olması ve amacını, sosyalizm'e geçmek olduğunun her koşulda açıklanması ve hiç bir şekilde sosyalizm'in geleceğin bir sorun olarak görülmemesi, sosyalizm'in ançak proleterya diktatörlüğü altında ve burjuva ordusu ve devleti parçalanıp dağıltılmasıla, kurulla bileceği gerçeği, hiç bir şekilde göz ardı edilmeden ve demokratik devrimin hedefinin proleterya diktatörlüğünü kurma, burjuva ordusunu ve devletini zorla parçalayıp dağıtma olduğu unutmadan hareket etmek mutlak zorunlu iken , Mihri Belli, Leninizm'in bu görüşlerini tümüle inkar ederek emperyalizm'e karşı "ulusal kapitalizm'i" egemen kılma amacıla yol çıkmıştı. Sosyalizm'i tamamen gündemden çıkararak, "müttefiklerimiz" dediği sivil- asker Kemalistleri ürkütmemek için sosyalizm'den bahsetmeği dahi adeta yasaklatarak , Milliyetçiliğin propangadasına ağırlık veriyor ve "millet gerçeğini" açıklıyordu.Mihri Belli'ye göre Enternasyonalızm ile "yurt-severlik" çelişmezdi!.Yani "ulusal- kapitalizm!" ile sosyalizm'i çelişmez diyordu. Oysa yurt ( veya vatan) sadece üzeride yaşana toprak parçası değildir, o toprak parçası üzeride egemen olan üretim ilişkileri o "yurdun" hangi karakterde olduğunu belirler, yani sınıflı veya sınıfsız toplumlarda egemen olan üretim ilişkisi o "yurdun" niteliğini tayin eder.
Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu "yurt" kapitalist pazarın ta kendisidir."yurt-severlik" ise kapitalist pazar savunma ve diğer kapitalistlere karşı onu korumadır. Mihri Belli, II.enternasyonalın revizyonistleri gibi yurt savunmasına dört el sarılmıştı.Emperyalizm'e karş mücadeleyi, kapitalizm'e karşı mücadeleden koparıyor,ulusal pazarın savunulmasını ön plana getiriyordu, Oysa Kömünist manifesto'da Marks ve Engels, işçi sınıfının vatanı yoktur diyor. Peki vatanı olmayan bir sınıf nasıl "vatan sever"olur!?. Mihri Belli "siz komünist manifesto'ya bakmayın, II. emperyalist savaş döneminde, faşist işgal karşı "komünistler yurt savunmasını için önde savaştılar, Fransa'daki faşizm'e karşı savaş bunun en vurucu örneğidir" diyordu. Hitlercilerin faşist işgali, sadece başka ülkelerin pazarlarına egemen olmayı amaçlamıyordu, aynı zamanda kapitalizm karşı olan sosyalizm'i tasfiye edip, tümle kapitalizm'i tehlikelerden arındırmak istiyorlardı ,Bunun içinde komünistlere ve Sosyalist Sovyetler birliğine azgınça saldırdılar. Komünistler "yurt-sever" oldukları içinde değil, sosyalizm'e karşı tüm kapitalizm'i savuna faşizm'e karşı savaşıyor ve sosyalizm kurmayı amaçlıyorlardı. Tabiki komünistler içinde faşizm'e karşı savaşı, kendi ülkesinin kapitalist pazarlarını savunmala sınırlayanlar çıktı. Bunlar, giderek sosyalist işçi sınıfı hareketine egemen oldular. Sonunda "Avrupa Komünizm" adıla açıktan kapitalist sistemi bir parçası haline geldiler.. Mihri Belli, tüm bu gelişmeleri görmemezlikten geliyordu ve emperyalizm'e karşı "ulusal kapitalizm'i savunmayı esas alan bir stratejiyi savunuyordu.
MDD'de, işçi sınıfına biçtiği görev ise "sol" askeri darbeyi desteklemekti! (1)Bu görüşleri güçlendirmek için " Türkiye'de işçi sınıfının devrimde önder olmasının objektif koşulları oluşmamıştır" görüşlerini yaygınlaştırmaktan dahi geri durmuyorlardı.
Herşey rağmen , bir an için Türkiye'de o dönemde "sol askeri darbe"nin gerçekleştirildiğini düşünelim; Mihri Beli gibi "komünistler"inde içinde yer aldığı bu askeri hükümet ne yapa bilirdi?,Türkiye'yi NATO'dan çıkarıp, Amerikalıları,ülkeden kovacak!, bilinen sağcı generalları ordudan attacak, parlamento'yu kapatacak, Sovyetlerle dayanarak "sosyalizm"mi kuracak ve tüm bu olup bittenlere, Askerleri ile, üstleri ile gizli örgütler ile Türkiye'ye yerleşmiş Amerikan emperyalistleri, NATO,ve diğer emperyalist devletlerde seyirci kalacak,hemde, emperyalizm'e karşı bir uyanış içinde olmuyan, örgütsüz,sağ partilerin ve burjuvazinin ideolojik ve siyasi etkisi altında olan yığınların bulunduğu, ,Amerikan emperyalistlerin örgütlediği güçlü dinci gericilerin ve faşistlerin var olduğu bir ülkede ,"sol askeri"darbe ile Türkiye gülük gülüsttanlik oluyor!
Yıllarca "Sol cunta" uğruna "sosyalist genç"liği, "anti-emperyalistlik,anti-Amerikancılık "adına boş umutlarla oyalayıp, işçi sınfının gerçek sosyal ve siyasi kurtuluş mücadalesiden uzaklaştırılması bir maceracılık olmuyor, Sosyalizm'i amacı için işçileri ve emekçileri uyandırmak ve örgütlemek, kitleleri ayaklandırmak, sosyalizm'i le işçi sınıfı hareketini birleştirmek amacıla yanlışta olsa silahlı mücadeleye başlayan sosyalistlerin eylemi "maceracı!" oluyor.(2)
Mihri Belli'nin "Dev.Güç"ü

Mihri Belli, Asker-sivil Kemalist aydınlar ile sözde "sosyalistlerin" ittifakın kurmak için "Dev-güç" adıla "MDD"in cephe örgütünü kurdu. M.Ali Aybar', TİP'in "bilim kurullu"üyesi olan Doğu Perinceği,FKF'nin başkan yapmıştı. Mihri Belli de Doğu Perinceği "Kazanarak" FKF'nin "Dev-güç"e katılmasını sağladı. Bu yolla Mihri Belli, TİP'in en önemli tabanı olan FKF'yi, TİP'den koparıp etkisi altına alacaktı!.
TİP'in "Dev-Güç"e karşı olmasınından dolayı,FKF'liler;" FKF'yi,'Dev-Güç'ten çıkar", talimatını yerine getirmeyen Doğu Perinceği hemen Başkanlıktan attı.Bu dönemden sonra Doğu Perincek ,Mihri Belli'nin bir numaralı adamı oldu, birlikte "ulusal kapitalizm"i askeri darbele nasıl gerçekleştirmek gerektiğinin yollunu araştırmaya giriştiler. Mihri Belli, Doğu Perincek ve arkadaşlarıla "Aydınlık" isimli aylık derginin yazı kurulluda yer alıyor ve emperyalizm'e karşı sözde "ulusal kapitalizm"in propagandasını yapıyordu.
Mihri Belli ve tayfası, hiç bir zaman Türk devletini parçalanıp dağıtılmasının hedef olarak göstermedikleri gibi,"işbirlikci" dediklerinin dışındaki tüm burjvaları, dolayısıla kapitalist ekonomiyi savunuyorlardı. Tabiki Bu görüşlerine "Marksist!" dayanağını bulmakta geçikmediler. Mao Zedung'un Demokratik devrim ve ittifaklar ile ilgili görüşlerine , Mihri Belli'ler dört ele sarılmışlardı. "Marksist!" olduklarının kanıtı Mao Zedung'tu. Çünkü Mao Zedung izlediği devrim yollu ve ittifaklar politikası, Demokratik devrimde Proleterya'nın önderliğinin zorunluğunu inkara götürüyordu.Proletaryanın sınıfsal önderliği olmadanda "sosyalizm"e geçile bileceğinin Çin deneyi kanıtlamıştı!. O dönemde, Mao Zedung'u karşısına alamıyan Mahir Cayan "demokratik devrimde Proleteryanın önderliği İdeolojik"tır görüşüne sahip çıkmak zorunda kalmasının nedenide bu idi
Özellikle, Ünüversiteli gençliğin mücadelesinin gelişmesi,Üniversitelere "sosyalist" gençlerin ideolojik ve örgütsel olarak egemen olması,TİP yönetimini açmazın içine itti.Çünkü onlar gençliğin yığınsal eylemlerinin gelişmesi sonucu, karşı oldukları askeri darbenin gerçekleşe bileceğini zanediyorlardı. TİP yönetimi,parlamenter yolla "sosyalizm"in kurula bileceğini ileri süren Kruşcev'ci revizyonist görüşleri savunduklarıdan ötürü, parlamentarizm'i tehlikeye düşüreceklerini düşündükleri her siyasi olaylara karşı çıkıyorlardı. Bunun içinde, başta gençlik olmak üzere, sömürü ve baskıya karşı harekete geçen, işçi ve emekçi yığınları yatıştırmaya çalışmaktalardı. Bu siyasi tutum TİP'in, gençlik başta olmak üzere yığınlar üzerideki siyasi etkisini sıfıra indirdi.
"Sosyalist" gruplaşmalar.

Ünivesite gençliği içinde "sosyalist" düşünce giderek yaygılaşması sonucu , iç ve dış gericiliği hedef alan gençliğin yığınsal eylemleri gelişmeye gösterdi.TİP yönetimine rağmen, Özellikle Amerikan emperyalizm'e ve Demirel hükümetine karşı eylemler "sosyalist gençliğin" önderliğinde gelişiyordu.. ABD'nin Akdeniz'de buluna. 6.filosunun İstanbul ve İzmir Limanlarına gelmesi, gençliği eyleme geçmesine neden oluyordu. 1968 haziranıdaki ünivesite işgalleri,"sosyalist" gençliğin ünivesitelere tamamen egemen olmasıla sonuçlandı.Gerici Ünivesite yöntimlerinin ve Ünivesitelerin statülerinin değişmesi ve kısmende olsa ,"demoktratik Ünivesite"statüsünün" yürülüğe girmesi, Ünivesite gençlik yığınlarının "sosyalist genç"liğe olan güvenini arttıdı. Ne kadar tanımmiş,dinci gerici ve faşist varsa ünivesitelerden attılması, gençlik yığınlarının, Demirel hükümetine ve ABD emperyalizm'ine karşı seferber etmenin zeminini genişletip, güçlendirdi.
1968 Ünivesite olayları Ünivesitelerdeki imtihan dönemine başlamıştı. Olaylar bittikten sonra imtıhanlara kaldıkları yerde devam edildi, sonra tatil dönemei başladı ve , gençlerinin çoğunluğu memleketlerine gittiler.Tatil dönemini fırsat bilen ABD'lerinin 6 filosu İstanbul'la geldi.Ama İstanbul'da kalanlar hemen 6.filoya karşı eyleme giriştiler, bu olayları içine sindiremiyen Demirel Hükümeti, polislere, gece yarısı İTÜ'nün gümüşsu yurttunu bastırtdı ve Vedat Demircioğlu'nu öldürttü.
Eylemler sırasıda TİP'in pasifist tutumu Gençliği TİP'den dahada kopardı, Bu olaylardan sonra FKFler, "Sosyalist devrim" ile MDD aşamaları arasıdaki tartışmanın dışıda, Lenini'in demokratik devrim ile ilgili görüşlerini öğrenmeye, proletarya'nın önderliğideki demokratik devrimi savunmaya başladılar.ve hem Aybar'ın "Parlamenter yolla sosyalizm'e geçiş" tezlerine ve hemde Mihri Belli'nin "sol askeri darbe" için Kemalist burjuva milliyetçiliğini ifade eden MDD'ne karşı çıkıp gerçek devrimin yolunun arayışına girdiler
Bu sıralarda FKF'in 3. kongresi toplandı. TİP yönetiminin pasifist tutumu, iç ve diş gericiliğe karşı mücadelede kitleleri yatıştırmaya çalışması,özellikle gerek ünivesite işgalleri sırasıda, gerekese 6. filoya karşı eylemlerde takındıkları tavırları, FKF'lilerin üzerideki TİP yönetimini etkisini kırmıştı. Aybar ,Bu gelişme karşısıda, hep ,Lenin'i, Stalin'i, Marks'i, Engels'i okuyorsunuz,Kautsky,de var ,Bernstein var, onlarıda okuyun diye biliyordu..(4)
"Dev-Güç"e, "sol cunta"ya karşı olduğunu ilan eden ve TİP'in izlediği siyasi çizgiye karşı çıkan, Yusuf Küpeli, FKF'nin genel başkanlığına seçildi, Artık, TİP, FKF'yi kayıp etmişti. Bu kurultay sonrası TİP genel merkezin görüşlerini savunanlar hızlı bir tarzda FKF'den tecrit olmaya başladı. DÖB, kendini fes edip FKF'ye katıldı. Istanbul FKF yönetimde bulunan TİP merkezi görüşlerinden yana olanlar,yönetimden istifa ettiler. Tüm bu gelişmeleri ,Mihri Belli ve yandaşı Doğu Perinçek,kendilerinin kesin zaferi! olarak ilan ediyorlardı, Oysa durum onların zanettiği gibi olmadığını,FKF'lerin, TİP merkezinin parlamenterizm'ini red etmeleri, Mihri Belli'nin "sol askeri cunta"yı savuna MDD' stratejisini kabul ettikleri anlamına gelmediğini, çok geçmeden anladılar.
FKF'nin TİP'den kopmasıla , meydanın kendilerine kaldığının zaneden "Aydınlık dergisi",askeri darbe tezgahcılığını hızlandırdı. "anti-emperyalislik" adına Kemalizm'in propangandasını yoğunlaştırdılar,Kemalistlerin, Kürt ulusal hareketine karşı olmalarından ötürü, Kürtlerin bir ulus olduğunun inkar eden devlet politikasının desteklediklerini göstermek için, Doğu Perinçek "bölücülük tehlikesine karşı" bildiri çıkarıp, yayınlamaktan dahi çekinmiyordu(5).Diğer yandan, Kemalistlerinin sosyalizm tehlikesiden korkmamaları için, Türkiye'de işçi sınıfının devrime önder olmasının "objektif koşulları oluşmamış"tır,görüşlerini ortaya attıyorlardı ve demokratik devrimin,Kemalistlerinin önderliğide ,yani "sol askeri darbe" ile MDD'in gerçekleşmesinin zorunlu olduğunu "kanıtlamaya" çalışıyorlardı .
"Aydınlık dergisi", Doğan Avcıoğlu ile kurduğu ilişkiler neticesinde, özelikler ,gençliğin Demirel hükümetine karşı kitleles eylemlerine karşı çıkmaya başladılar, Çünkü henüz darbe hazırlığında olan"sol cuntacı"lar, düzene yönelik bu tip eylemlerin ordu içindeki sağçıları güçlendirdiği fikirinde idiler. Diğer yandan kitlesel eylemler sonucu, devletin militarist güçlerile çatışmaya girilmesi, burjuva devlet'in zor yollula parçalanıp dağıltılmadan, proletarya devlet'inin kurulamıyacağı öngören M:L düşüncelerin etkinliğini geliştiriyor, ve devrim için, işçi ve emekçi kitlelerini ayaklanmasının şart ve işçi sınıfı devriminin zor yolula gerçekleşemesinin zorunlu olduğun görüşlerini yaygınlaşmasını sağlıyordu. "Aydınlıkcıları" bu gelişmelerden tedirgindi ve mücadelenin inisiyatifinin kendi elerinden kaçtığının farkında idiler. "Aydınlıkcılar" çok geçmeden TİP yönetiminin tutumunu benimsedi, devrimci düşüncelerin olgunlaşmasını engelemek için, eylemlerin dudurulmasını gündeme getiriyorlardı. Hemen TİP gibi "maceracılığa!" karşı savaş açtılar.
FKF'in son ve 4. kongresine bu tartışmalarla gelindi. ve "Aydınlıkçılar"a karşı FKF'liler harekete geçti.(6) FKF'nin 4. kongreside Mahir Cayan , Aydınlık yazı kurullunun çoğuluğunun oluşturan Doğu Perinçek tayvasının cuntacı oldukların, Türkiye'de proleteryanın devrimde önderliğini objektif koşullarının olmadığını ortaya attarak bilinçli bir tarzda kapitalist üretim ilişkilerini geri düzeyde olduğun öne sürerek, proleterya devrimin inkar ettiklerini, bunun için (TİP, Yönetimi gibi) devrimci mücadelenin gelişmesini istemediklerin açıkladı ve bunlar "yeni pasifistler"dir diyordu.Mahir, demokratik devrimde proleterya'nın önderliğinin zorunlu olduğunun vurguluyor ve demokratik devrimin ,sosyalist devrimi için mücadelede bir araç olduğunun ve amaç sosyalizm'dir diyor ve kapitalizm'e karşı mücadele edilmeden, emperyalizm'e karşı mücadele edilemiyeceğini öne sürüyordu. FKF'nin bu kurultayı, devrimde proleteryanın sınıfsal öneminin açığa kavuşturmanın kurultayına dönüşmüştü,Oysa bu sırada, Avrupa'daki 1968 hareketine Marcuse'culuk damgasının vurmuştu "devrim önderi artık,işçi sınıfı değil aydınlardır" görüşü yaygınlaştırarak, Marksizm temel tezlerini inkar edilir iken, Türkiye'de tam tesine, "sosyalist gençlik" Marksizm'in temel tezlerin savunmaya çalışmakta idi
FKF'nin isiminin "Dev-Genç"olarak değiştirildiği 4. kongrede, "Aydınlıkcılar" azınlıkta kaldı ve kayıp ettiler. Attila Sarp, Dev-Genç'in başkanı seçildi, İst Dev-Genç yönetim kurullu başkanlığına Cihan seçildi.
Doğu Perinçek'in bazı arkadaşlarının yerine Mahir'in "Aydınlık dergisi"nin yazı kuruluna alınması karşısıda , Perinçekciler, Aydınlık dergisinden ayrılarak, grupların kemikleşmemesiden önce sözde mevzi kazanmak istiyorlardı.Proleterya'yı ve devrimi inkar eden sosyalist hareketin içine sızan burjuvazinin 5. kolu olduklarının göz ardı etmek için, dergilerinin ismini "Proleter devrimci Aydınlık" koyup göz boyamaya çalıştılar.
Doğu Perinçek ve arkadaşlarının, devrimci gençlik üzeride etkinliklerinin bulunmadığın anlaşılması üzerine, Kemalist Yön , Devrim cevresi,Doğu Perinçek ve tayvasıla ilişkilerini kestiler.Bu sefer, Dev-genç merkezi yönetimide bulunan Attila Sarp ve arkadaşları, Doğan Avcıoğlu ve cevresile ilişkiye girdi.
Fakat, FKF kurultayında proleterya'nın devrimdeki rolünün vurgulanması, devrimci gençlerin, işçi sınıf mücadelesi ile ilişkilerini geliştir iken, diğer yanda Marksizm'in temel görüşlerinin tartışılmasını ve kavranmasını sağlıyordu. Gençlik, işçi sınıfının her eylemine koşuyor, onlarla birlikte hareket ediyor ve onların eylemlerini destekliyordu ,işçiler ile birlikte omuz omuza, polistler ile çatışıyorlardı. İşçi sınıfının mücadelesinin yoğun olduğu bölgelerde "işçi birlikleri" kurulluyor, işçiler ile bağlar geliştirilmeğe çalışılıyordu,İşçilerin yoğun üye olduğu TİP'nin ilçe örgütleri,ve il örgütleri kongrelerle ele geçirilerek, TİP'ki Behice Boran ,Sadun Eren egemenliğine son vemek isteniyordu,( Behiçe Boran bu gelişme karşısıda, polisle anlaşarak ,onlara listeler vererek, kendine karşı olanları kongrelere sokmamaya çalışıp, TİP'in genel merkeze egemen olabildi, Kendi karşı olan dev-gençlerin elerindeki il ve ilçe örgütlerinide fes ederek,TİP yeniden egemen olabildiler). Devrimçi gençler tüm bunlara rağmen, işçiler ile, giderek DİSK bağlı sendikalarla bağların geliştirdiler, 15, 16 haziran işçi eylemi sırasıda devrimci gençler, hareketin içinde en aktif şeklide yer alıyor ve işçilere yardım ediyorlardı. İlan edilen sıkı yönetim sonucu işçiler ile birlikte devrimci gençlerde tutuklandı.
Ordunun ve devletin burjuvazinin egemenlik aracı olduğunun pratiktede anlaşıldığı bir sırada, Mihri Belli, Dev-gençlerin çıkardığı ve dağıttığı "İleri" isimli dergide "ordu tarafsız olmalıdır" çağrısını yapabiliyordu. Dev-gençler, Mihri'nin bu tavırına şiddetli tepki duyup, İleri gazetesini dağıtmadılar, 10 binlerce gazete çöpe atıldı. Olup bitenler karşısıda Mihri Belli hale Asker darbe peşinde idi. Mihri'nin bu tavırı, Dev-Genç üzerideki etkisini eski DÖB'çü cuntacılarla sınırlı bıraktı,( Bunlar sadece İstanbul'dalardı ve Deniz'in sayeside, DEV-Genç üzerideki etkileri sıfıra inmişti)
Bu süreçte, Deniz ve Cihan Bursa habishaneside iken, Hüseyin İnan'larla bağ kurup, birlikte bir örgüt kurma kararını aldılar,Deniz ve Cihan habisten çıktıktan sonra Hüseyin' İnan'larla bir örgüt çatısı altıda birleştik.
Mahir'ler, Mihri ile bağlarının keserek ayrı örgüt kurdular ve Attila Sarp'ı ve arkadaşlarının "cuntasal ilişki içinde" olmak la suçlayıp Dev-genç'in merkez yönetimini ele geçirdikten sonra, esas Cuntasa ilişkiler içinde olanların kendileri olduğu açığa çıktı. Kim devrimci gençlik örgütünde yönetime geldise, Kemalist Yön ve devrim dergisi cevresi le hemen ilişkiye geçiyordu.
DÖB içinde iken Deniz, Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı'dan etkilenmişti, Ama o Marksizm'i kavradıkca (özelikle habishanede) Mihri'nin MDD'sının "ulusal kapitalizm"savunduğunun anlayıp o'dan uzaklaştı.Hüsey'in İnan'larla birleşti Çünkü Hüseyin İnan'lar,FKF'den geliyordu, ve Mihri Belli'in MDD'isne kesin karşılardı. O genç yaşına rağmen Marlsizm'in temel görüşlerini kavramıştı. Bunun için Türk Ordusuna dayanarak devrim yapmak isteyenlerin hayal içinde olduğunun söylüyordu, Marksizm-Leninsizm'in devlet konusudaki temel görüşleriden hareketle, Burjuva devleti,parçalanıp dağıltılmadan,proleterya diktatörlüğünün kurulmasının, dolaysıla sosyalizm'e geçmenin imkanının bulunmadığını öne sürerek,İşçi sınıfın devrimin önçü ve temel güçü haline gelmesini zorunlu görüyor ve devrim için, işçi ve emekçilerin ayaklandırılmasının üzerinde önemle duruyordu.
THKO, bu düşünceleri savunduğu ve bu düşünceler doğrulutusuda örgütlenip hareket ediği için , "sol" askeri darbe hazırlıklarının ve teşebbüslerinin dışıda yer aldı. Esas maceracılık askeri darbe peşinde koşmaktı.THKO'nun dışıdaki tüm "sosyalist grup"lar "sol" cuntayı desteklediler. Ordu içinde genç subaylar, sosyalizm'i fikirlerinden etkilenip, örgütlenmişlerdi. Lenin, Burjuvazinin militarist kurumlarındaki örgütlenmeler çok gizli , illegalteye azmi dikkat göstermek gerektiğini özelikle belitmesine rağmen, askeri darbe peşinde koşanlar , bunları deşifre ettiler, Faruk Güller ve Muhsin Batur gibi generallarla bağlarının kurup tasfiye edilmelerinin zeminini hazırladılar. "12 mart"ı desteklemediklerini iddia eden ,Ertuğrul Kürükçü, kendi örgütlükleri içinde yer alan hava Kuvvetlerinden,kara kuvvetlerinden genç "sosyalist "subayların nasıl ve niye tasfiye edildiklerini açıklığa kavuşturması gerekirdi. Bunlar niye deşifre oldu?(8)
Ama THKO'nun buradaki temel yanılgısı, henüz mücadele ve biçimleri hakkında M.L temel tezlerinin kavramamasıdı.. İşçi ve emekçilerin mücadelesi silahlı mücadele aşamasının arifesine gelmeden,silahlı mücadeleye başlamak yanlıştı. Hüseyin İnan idamıdan önce kalem'e aldığı "devrimin yollu "bröşürüde bu yanlışın farkına vardığını gördük . THKO'u. 1971den sonra yeniden örgütlemeğe başladığımızda, silahlı mücadelenin her dönem esas olamıyacağı görüşünü benimsediğimizde , Hüseyin İnan'nın kitlelerin kendi deneğine önem vermesi ve önemle vurgulaması , M.L'in, mücadele ve biçimler konusudaki görüşlerini kavramasının yolunu açtı.
Tüm bunlarda ötürü THKO'nun teorisini oluşturan, ona yol gösteren Hüseyin İnan ,Devamlı THKO'yu "sol" adına askeri darbe peşinde koşanların saflarına sokmamaya ,onlardan uzak durmaya özen gösterdi. Bunun için, !2 mart muhtırasına kesin karşı çıkan bildiriyi kalem'e alıp yayınladı. Hüseyin, bu "sol" cunta dedikleri iş başına gelirse ilk önce bizleri yok etmeğe çalışır, görüşlerini devamlı tekrarlayıp duruyordu.
THKO, M.L temel görüşleriden hareketle TİP'in parlamenter yolla sözde "sosyalizm"e geçiş görüşlerini ve Mihri Belli Kemalist MDD tezlerin red etti. O esas amacını ,devrim yollula sosyalizm'e geçiş olarak belirlemişti.Silahlı mücadele konusudaki yanlışlığı,(9) M.L temel tezlerin ilk kez Türkiye topraklarıda savunduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz ve kaldıramıyor. THKO'ların oluşturduğu hareket, ( dönem dönem yanlışlıklarına rağmen), 35 senedir, bunun için M.L yolluda yürüyerek mücadelesine devam ediyor.



.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------(1) Mihri Belli'in bu görüşlerinin ana kaynağı Şefik Hüsnü''ü TKP'sidir.Şefik Hüsnü'den itibaren , Günümüze kadar şu veye bu şekilde yaşamını sürdüren TKP, hep Kemalist burjuvazinin önderliğide kapitalizm geliştikten sonra ançak sosyalist devrim aşaması gündeme gelir görüşünü savuna gelmiştir.
(2) Mhri Belli , yayınladığı, anılarında, sözü ona Deniz'le, Cıhan'la dalga geçiyor, Deniz'e sormuş ne yapacan o'da,gidip Amerikaların Adanadaki İnçilik üst'ünü basacağız demiş! Bir avuc adamla Amerikan üst'nü basmayı düşüne,Deniz'in böylece ne kadar maceracı olduğunun kanıtlanmış oluyor!. Bir kere, Deniz le aralarında Böyle bir diyalogun geçmediğini çok iyi biliyorum, Çünkü, Silahlı eyleme başlama kararı alındıktan ve hazırlıklar başladığı dönemde,Deniz, Bursa habishanesiden çıkar çıkmaz, hemen tekrar polis tarafıdan aranmaya başlandı ve gizlendi ,Mihri Belli, Deniz ile görüşmek istediğini bana söyledi,bir kaç kere tekrar ettiği bu isteğini Deniz'e ilettim,sonunda Deniz, görüşmeği kabul etti., Mihri Belli'yi alıp Deniz'e götürdüm ,arabasının içinde görüştüler. bende arabada idim,Deniz'e ne yapacağımızı sordu, o'da silahlı eylemleri esas alıp halk kitleleri uyandırıp örgütlüyeceğiz, Burjuvazi bize başka yol bırakmıyor gibi şeyler anlattı, Deniz,esas olarak onun çalışması ve örgütlüğü üzeride durdu, içleride bir sürü grupların bulunduğunun açıkladı,Üst örtülü olarak "sizden birşey bir şey olamaz "diyordu. Mihri Belli "sen buları nereden öğrendi" gibi laflar etti, Sonra ,"bağımızı koparmayalım"dedi, benim içinde "Bunu, 'Türkiye sol"dergisinin, yazı -işler sorumlu müdürü yapmak istiyoruz ne diyorsun"dedi Deniz'de "Yavuz istemiyor ama yine kendi bilir" dedi. Bu konuşmadan sonra ne Deniz'i gördü ,nede konuştu,Eylemler başlatıktan sonra bir adamın bana gönderdi, onunla bir arkadaşla birlikte görüştük, O'da bizim ağız'mızı arayıp, hangi dağlarda olduğumuzu öğrenmek istiyordu. Yanımdaki arkadaş onu Ankara'dan iyi tanıdığı için onun bu sorusu üzerine çok kızdı,. araya ben girdi ve hemen ayrıldık. Bundan öte Mihriler le hiç temasimiz olmadı. Zanten aramızda , benden başka onları tanıyanda yoktu. Her hangi bir ilişki olsa idi haberim olurdu.
"Cihan,Şefki Akşit'i" habisten kaçırmak istemiş!" Mihri Belli böyle diyor,Böyle bir konuşma,olsa olsa, belki,çok önceleri FKF ile DÖB'ün dahi birleşmediği, Mihri'nin DÖB'le çok sıkı fıkı olduğu dönemde geçmiştir Çünkü Şefki Akşit'in ne zaman tutukladığın bilmiyorum. Mihri Belli'nin, Çok önceden,henüz Çıhan'ın ve Deniz'in silahlı mücadeleye başlama düşüncelerinin olmadığı bir dönemde söylendiği iddia edilen laffı diline dolamsının neden " Cihan başdan beri maceracıdı" demek istemesindendir.
Sen bir kendi etrafına topladığı kişilere bak,ondan sonra Cihan'a ,Deniz'e laf et. En has adamların, Mustafa Zülkadıroğlu , Mustafa Gürkan'dı, sonunda onların silahlı saldırısına uğradın.
Cihan'nın "Şefki Akşit'i" habisten nasıl kaçırmak istediğini anlatacağına, "sol" cunta hareketinin boşa çıkmasını silahlı eylemlere bağlaman nedenile, kızgınlığınla bizleri eleştiren yazını yayınlamaya çalıştığı sırada, Şefki Akşit'in( Şefki Ağabeyimizin) sana "ya bu çocuklar idamla yargılanıyor,acele ne ,sendeki bu hırs ne"dediğini hırsınla ağlatığın niye yazmıyorsun.Şefki Akşiti gerçekten çok sevdik, O mütevazı, militan bir komünisti, o, Nazım'ın dediği gibi sıra neferidi.12 mart sırasıda sıkıştığıda ona yer bulduk ve sahte kimlik yapıp verdik, o bizim gözümüz, ağabeyimizdi
Mustafa Zülkadiroğlu, "Deniz'e niye Dev-Genç'in para verecektim" diyor seneler sonra, haklısın! Dev-Genç'in parası sizin "lüks" yaşatınıza gidiyordu, İstanbul'dan Ankara gitmek için dahi özel taksi tutuyordunuz,Bunun için habiste yeni çıkan Deniz'e para verilirmidi?!
Peki "Deniz'e niye para verecektim" diye böbürlene Mustafa Zülkadıroğlu, aradan 2 veya üç ay geçmeden,"Dev-genç'deki salatanatınıza "Deniz'in son verdiğini, sonunda "dev-genç'in parası" THKO'ya doğru kanalize edidiğini niye anlatmıyorsun!?
(3) Bu eylemler sırasıda,6. filo askerlerinin denize döküldü. Bu arada, Mehmet Ali Aybar, bizzat kendisi devreye girip, FKF'leri 6 filo'ya karşı eyleme girmekten alıkoymaya çalışıyordu. Kimden, ne istihbarat almışsa, durmadan"faşist darbe olacak aman eylemlere katılmayın" diyordu. FKF;lerin bir kısmı dışında kimse onu dinlemedi. Şimdi bazıları ("Emek-gençliği " isimli sitede dahil) Deniz le, Harun Karadeniz'in aynı saflarda 6.filoya karşı eyleme girmişçesine olayları anlatıyorlar. Oysa tam tersine, TİP'in gençlik içindeki militanı olan, Harun Karadeniz, Gümüşsu İTÜ binasının önüde Barikat kurup, gençlerin Doğma-Bahçe'ye inmelerini önlemeğe çalışıyordu, Deniz'in önderliğdeki gençler (içlerinde FKF'lerde vardı) Harun Karadeniz'in barikatlarını yıkarak, Doğma -Bahçe'ye inip Amerikan askerlerini denize döktüler.
(4) Bugün artık, Burjuva milliyetçisi olduğunun inkar etmeyen, Türkeş'çi faşistler le "Kızıl elma" blokunun (1967-68 deki bu Kızıl-elma blokunun ismi Dev-Güç'tü) kuran, burjuva milliyetçiliğinin en uçu Hitler'çi faşizm'in görüşleri doğrultusuda ırkçılığın propangandasını dahi yapmaktan çekinmiyen, Doğu Perinçek göre, FKF'nin 3.kongreside TİP'in FKF üzerinde etkisini kırılmasına, onun yürüttüğü "ideolojik mücadele" neden olmuş!. Ya, sen FKF içinde çok etkindinse, niye, başkanlığına 3 ay geçmeden son verildi.Aybar'ın isteğinle başkan olmuştun, o istemediği zamanda,seni başkanlıktan attılar, yerine Kürt kökenli Zülküf Şahin'i getirdiler, Çünkü sen "Dev-Güç"e kattılarak Türk milliyetçiliğinin propangandasını yapıyordu.Bunun için, FKF'ler senin, FKF başkanlığıdan attı. TİP yönetiminin FKF üzerideki etkisinin kırıldığının somut göstergesi olan FKF'nin 3. kongresinde niye başkanlığa aday olmadın , Yusuf Küpeli'nin arkasına gizlendin,Sen, burjuva milliyetçisi olduğu için FKF lerden oy alamıyacağını çok iyi biliyordu, cesaret edip aday olamadın. Cuntacı ve burjuva milliyetçisi olduğun için FKF'ler hep sana karşı oldular.
(5)Doğu Perinçeğin bu provokasyon'dan yararlana TİP'liler, FKF'li Kürt arkadaşları, FKF'nin yeni yönetimlerine karşı kışkırtmaya çalıştılar, Deniz, bunun üzerine, bir kitle toplantısıda, bunun Doğu Perinçeğin iş olduğun, bu bildiriği kesin olarak savunmadığımızı, Kürtlerin ezilen bir ulus olduğunu ,ayrı devlet kurma hakkı dahil olmak üzere ,Kürt halkının kendi kaderin tayın hakkının mutlak olarak savunduğumuz,M.L ulusal sorunla ilgili görüşleriden bir adım dahi sapmayacağızı ilan ediyordu. Deniz. İdam sehpasıda,"yaşasın M.L, yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeştiğin"i haykırması, onun var olan görüşlerinin bir tekrarıdı sadece.
(6).Bunun üzerine Doğu Perinçek "müthiş!" bir Maocu olup çıktı ,"halk savaş teoriseni" kesildi. "kırlardan sehirleri kuşatma" Maocu tezi savunaların başında "PDA"lar geliyordu.. Doğu Perinçek sözde"silahlı mücadele"nin baş savunucusudu. Dört gözle beklediği 9 "sol" askeri darbe boşa çıkmasına rağmen, 12 mart muhtırasını coşkula karşılayıp, destekledi, (ki bu darbenin içinde yer alamıyacak kadar siyasi etkisinin bulunmamasıdan dolayı Cuntacılar tarafından dışlandığı halde).Doğu Perinçek, askeri darbe sayeside sözde savunduğu "halk savaşıdan" yakasını sırmaya çalışıyordu; ama olmadı. "Halk savaşı" çığırtkanlığıla etrafına topladıklarının baskısı Doğu Perinçeği sözde "silahlı mücadele!"için hazırlıklara sürükledi. Bir grup arkadaşını Filistine gönderdi.Bora Gözen gibi gerçekten devrimçi olan bir kaç arkadaşın ölümüne neden oldu, Oysa önceden "Filistine gidiyorlar, bunlar maceracıdır" diğerek yırtınıyordu. Doğu, Mao Zedug gibi "halk savaşını" mağaralardan yönetmeğe! soyunmuştu. Bu "büyük askeri kumandan!" mağarada enselendi, yakalanan kadar en "büyük askeri hareketi" ise İbrahim Kaypakkaya'ya tuzak kurup, öldürmeğe çalışma hareketidi.
(7) Mihri Belli, İlk önce, üst üste yaptığı toplatılarla,FKF içindeki ideolojik ayrılıkların üstü örtmeye, grupları uzlaştırmaya çalışmakta idi. Sözde bir bütünlük içinde kurultaya gidilecek, ortak kararlar alınıp çıkılacaktı. Böylece, Mihri Belli'in ve Doğu Perinçeğin FKF üzerinde var olduğunu zanedikleri ideolojik etkinlikleri devam edecekti!.Bunun böyle olmuyacağının Mihri'den daha iyi kavrayan, Doğu Perinçek'ciler sorunların tartışmasından yana idiler. Mihri Belli bunların, dolaysıla kendisinin Kurultayı, kayıp edeceğini kestirdiği için uzlaşmadan yana ağırliğını koyuyordu. FKF'nin 3. kurultayı böyle başlatı, aylarca tartışılan konular yokmuşcasına hareket ediliyordu. Kurultaya bir delege ortaya çıktı, günlerce tartışıyorsunuz, Bu, durmadan üzeride durduğunuz "maceracılık" nemiş bir anlatın bizde dinliyelim.dedi ,Bunun üzerine Doğu Perinçekciler,söz alıp konuşmaya başladılar , böylece bunları niyetlerini ne olduğu su yüzüne çıktı. Doğu Perinçekler, sözüm ona yıllaca "ideolojik mücadele yürüttüğü!" TİP'in Parlamentarist yolla sosyalizm'e geçişi savunalarla ittifak kurmaya çalışıyorlardı ve bunların, FKF üyeliğine son veren kurultay kararlarına karşı çıkıyorlardı.
(8)O dönemde askeri darbe peşinde koşanların tüm , bügün "biz bu işte yoktuk "deyip duruyorlar. Tüm fatura Sarp Kuray omuzlarına yıkılıyor.Sarp, Deniz kuvvetlerinde sosyalizm öğrenmeğe çalışan genç bir teğmendi ve genç subaylar içinde , Deniz Harp okuluda örgütlenmişti, Sarp, Devrimci bir genç'in sıvıl faşistler tarafından öldürülmesi üzerine "devirimciler ölür, devrimler yaşa" başlığıla "genç subayların" tepkisinin göstermek için bir bildiri yayınladı. Bu bildiri, müthiş bir çoşkulla, karşılanıp alkışlanıyor, artık faşistlere , Demirel hükümetine karşı ordunun yanlarında olduğu görüşleri yaygınlaştırılıyordu., Çok geçmeden, bu bildiriden dolayı,Sarp ordudan attıldı.Ve Sarp, Kıvılcımlı grupla ilişki kurdu, Hikmet Kıvılcımlı, Sarp'a"Ya evlatım, ne yapıyorsunun, niye kendinizi deşifre ediyorsunuz, sizin tümünüzü tasfiye edecekler" diyeceğine, aksine, Sarp dayanarak "sol" cuntanın içinde mevzi kazanmaya çalışıyordu. Hikmet Kıvılcımlı, 12 Mart muhtırasının dahi çoşkula karşılıyıp, gazeteside "Ordu kılıçını attı" başlığıla orduyu selamlıyordu. , 12 martdan kısa bir süre sonra Sarp ve genç subay arkadaşaları, Deniz harp okulu öğrencileri,ordudan attıldılar. Bir dönem omuzlarda taşına Sarp , bugünlerde "tu ka"
"Sol" cuntasal darbe isteyen Sarp'ın dışıdakilerin tümü "biz bu işte yoktuk "diye biliyorlar. Önüne gelende Sarp'ı cuntacılıkla suçluyor.Sarp, arkadaş canlısı, hiç bir çıkar gözetlemeden arkadaşlarına yardımı eden, , Denizler,sıkıştığı , polislerle cevcevre sarıldığı zaman onların yardımına koşan ,yakalanmamaların sağlayan ,mert sosyalist bir devrımcidir, Sarp'la, çeşitli görüş farklarımızın bulunması onun bu özeliklerini inkar etmeğe götürmez. Sarp'a, ordu içindeki örgütlenmesini, Lenin'in görüşleri doğrultusuda yapası gerektiğini söylendi de, Sarp'da onları dinlemedimi?! redmi etti.?
(9) THKO'nun belileyici özeliği "sılahlı mücadeleyi"esas alması değildi. Onun belirleyici niteliği ,sosyalist devrim için işçi sınıfının önderliğinin zorunlu ve,demokratik devrimin sosyalist devrim için bir araç olduğu ve demokratik devrimide işçi sınıfı önder olmasa sosyalizm'e geçmenin imkansızlığını kabul eden düşünceleri savunmasıdı..Çünkü "sosyalist "diye hareket eden ve MDD'ci diye anılan tüm gruplar ,silahlı grup kurarak eylemlere giriştile. Mihri Belli, etrafına topladığı grup dahi silahlı eylemlere girişmişti. Mihri Belli;Niğde cezaevine gelip onları ziyaret ediyordu. Mihri'ler öyle"Amerikanın incilik üstünü" basma hayalli ile silahlı eyleme girerek maceracılık yapıyorlardı! tekel bağilerini soyarak, burjuva devletine ,ordusuna göz dağı veriyorlardı!.