Güney Afrika’da organize edilen dünya futbol turnuvası, uluslararası tekelci
sermayenin, sözde kolonyalizmin
(sömürgeciliğin) tasfiye edildiğini ve bağımsız Afrika devletlerinin
kurulduğunun göstergesiydi. Böylece, Afrikalı
bir devletin de dünya futbol şampiyonluğu müsabakasını organize edebilecek bir
konuma eriştiği herkese gösterildi!. Ama ne yazık ki!
Bu vesileyle ,Afrika gerçeğinin ne olduğunu bir kez daha tüm dünya
insanlarının gözleri önüne serildi.
Güney Afrika , dünyanın en gelişi kapitalist ülkelerinde bir olarak lanse edildiği biliniyor. Burjuvazi, kapitalist ekonominin gelişmesi, aynı zamanda insanların refah içinde yaşamasının ortamını sağladığını ve geri-bırakılmış ülkelerin, kapitalist gelişe yolunu seçtiklerinde , refah toplumuna! erişe bileceklerini iddia edip,duruyor.
Oysa burjuvazinin tüm iddialarının yalan olduğunu,gelişmiş kapitalist ülke
olan Güney Afrika gerçeği kanıtlıyor.
Sadece,Irk ayrımına ve beyaz azınlığın
iktidarına son vermekle, çoğunluktaki siyahların “iktidara” gelmesini
sağlamakla,yoksulluğun işsizliğin, çaresizliğin ortadan kalmadığı, Güney
Afrika’daki “büyük değişim”de tüm
çıplaklığıyla ortaya çıkarıyor.
Burjuva demokrasinin ateşli savunucusu ve siyahlarının çoğunluğuna dayanarak iktidara gelen siyah
ırk’a mensup burjuvazi,”beyaz Avrupalı”
burjuvaziyle birlikte, ekonomik ve
siyasi iktidara ortak olmasından öte, Güney Afrika’da hiç bir şeyin
değişmediğini, beyazıyla, siyahıyla milyonlarca insanın sefalet içindeki
yaşantısı kanıtlıyor.
Avrupalı burjuvazinin ırkçı egemenliğinin
ve ırk ayrımının sürdüğü dönemde,Güney Afrika’daki siyah çoğunluğun yoksulluğunun esas nedeni
olarak, ırk ayrımını ve
çoğunluktaki siyahların iktidarda
olamamaları öne sürülüyordu.Bu görüşlerin ışığında izlene siyasi mücadele sayesinde , kapitalist
pazar ekonomisi ortadan kaldırılmadan da yoksulluğun sona ereceği yalanıyla,
yoksul siyahlar kandırıldı.
Irkçılığa karşı mücadele eden, ama siyahların köleliğinin ve yoksulluğunun
nedenlerini sadece ırkçı beyaz
azınlığın ekonomik ve siyasi
egemenliğinde arayan Nelson
Mandela,kapitalist sömürüye ve pazar ekonomisine karşı olmadığını ilan
etmesi, ABD’ in azılı anti-komünist başkanı olmakla ünlenen Ronald Reagen desteğini almasına yetide, arttı.
Güney Afrika’lı siyahların silahlı
mücadelesinin yanı sıra,
Reagen’in ve Avrupa’nın demokrasisi aşığı burjuva hükümetlerinin ,Güney Afrika’nın beyaz ırkçı hükümetine yaptığı baskı sonucu
1988 yılında 27 sene sonra habisliği sona erdirilen Mandela ,partisi ANC yasaklığını da
kaldırttı ve sadece demokrasi,serbest
seçim ve herkese oy hakkı talepleriyle
devlet başkanı oldu.
Peki,salt ırkçılığa karşı mücadele,yoksul siyahların yaşamında neyi
değiştirdi?. Kapitalist ekonomi siyah azınlığı zenginleştirirken,siyahların
çoğunluğunu daha da fakirleştirmekten, sefaletlerini artırmakta başka ortada
ele tutulacak hangi kazanım var ?.
Bugün, Güney Afrika da 4,5 milyon beyaz yaşıyor ve bunlar Güney
Afrika devletinin
vatandaşlarıdır. Şimdi 450 bini aşan sayıdaki beyaz’da , (tam anlamıyla)
siyah çoğunluk gibi sefalet içinde teneke evlerde yaşamaya mahkum
edilmiş.Böylece Burjuvazinin,
ırk,ulus,din ayrımı gözetlemediği ve sadece ve sadece karını düşündüğü bir kez daha
ortaya çıkmıyor mu?.
Güney Afrika , bir yandan
yoksulların giremediği,denize nasır
villalara da lüks içinde yaşayan beyaz ve siyah ırka mensup burjuvalar,
diğer yandan teneke evlerde korkunç sefalet içinde yaşamların sürdüren milyonca
sömürülen insan şekillinde iki kutup’a bölünmüştür.
Tüm bu sefaletin tek nedeni kapitalist pazar ekonomisi ve kapitalist toplum
değilmişçesine propaganda yürüten burjuva basın ve yayın
organları,”Afrikalı yoksul çocuklara yardım” kampanyaları açarak ,Afrika’daki
yoksulluğa karşılarmış gibi hareket etmekte geri durmuyorlar.
Dünya’nın en gelişim ülkelerinin oluşturduğu “8 topluğunun” başkanları
yaptıkları her toplantıda, “Afrika’ya yardım paketlerini açıklamayı” bir
alışkanlık haline getirmişlerdir. Tüm bu
atraksiyonların amacı, uluslararası burjuvazinin, Afrika’dan elde ediği
milyarlarca,hata trilyonlarca euro veya dolar tutarındaki kar
transferlerini gizlemektir.
Trilyonlarca euro tutarındaki karların çok az
bir miktarını “Afrika’ya yardım”
adına (vaatlerde bulunarak), yardım severliklerini
ispat etmeye çalışıyorlar!.(1)
Oysa bu yardım sever! kapitalist ülkeler, Afrika’ya yardım yapma zahmetine!
girmeden “ellerini, eteklerin” Afrika’dan çekseler, trilyonlarca euro tutarındaki tekelerin, uluslararası
Bankaların kar transferlerine son verseler!,Afrika’da bir tek aç ve yoksul insan kalmaz.
Afrika’da yeni sömürgecilik.
Afrika’da eski sömürgecilik, II.
emperyalist savaş sonunda sosyalist sistemin dünyanın 1/3 alanını kaplaması ve
sömürgeciliğe karşı mücadele,dünya proleter devriminin yedek gücü olarak
tarih sahnesine çıkıp, işçi ve
emekçilerin sosyal kurtuluş mücadelesiyle birleşmesi, emperyalist-kapitalist burjuvaziyi yeni arayışlara ve eski
sömürgeciliği sürdüremez konuma itmişti.
Bu gelişme karşısında,kapitalist-emperyalist burjuvazi,eski sömürge ülkelere
devlet bağımsızlığını tanıyarak, yeni sömürgeciliği egemen kıldı. Yeni
sömürgeciliğin maddi (yani ekonomik) temelini, tekelci kapitalist aşamaya
giren, meta ihracının yerine sermaye ihracının egemen kılan kapitalist üretim
sistemi oluşturdu.
Tekelci sermaye, girdiği ülkelerde
kendi uzantısı kapitalizmi inşa eder ve
süreç içinde, kapalı ekonomileri tasfiye ederek pazarlara açar ve derinlemesine
kapitalist üretim ilişkilerini o ülkede
egemen kılar.Böylece, yerli sınıflardan kendi uzantısı komprador
burjuvaziyi yarattı.
Tarım ekonomisinin kapitalist pazara açan, pazar için üretimi alabildiğine
geliştiren,tekelci sermaye eski sömürge ülkelerde köklü toplumsal dönüşümlere
yol açtı.
Böylece,bir yandan kapitalist
sistemin esasının oluşturan sınıf farklılıklarını giderek geliştirirken, diğer
yandan kırların boşalmasına, şehirleşmenin
hızlanmasına neden olundu. Pazar ekonomisine tabi olan tarımdaki
kapitalist gelişme , küçük üreticileri tasfiye ederken, büyük kapitalist
işletmelerin tarım üretimine egemen olmasını sağladı. Şimdi Afrika’nın en
verimli tarım alanları mali sermayenin
plantasyon şirketlerinin elindedir.
Afrika’ da ki bu toplumsal
dönüşüm,sömürgeciliğe karşı mücadeleyi, salt siyasi bağımsızlığı (yani devlet
bağımsızlığını)elde etme talebinde çıkardı ve sömürülen emekçilerin,işçilerin
sosyal kurtuluşuyla, siyasi bağımsızlığın elde edilmesinin bütünleşmesinin objektif koşullarını oluşturdu.
Afrika’da, da bütünleşen siyasi ve
sosyal kurtuluş mücadelesinin öncüsü,
Kongo’da iktidarı ele geçirerek kısa bir dönem başbakan olan Partice Emery
Lumumba’ydı.
Belçika devleti, 1960’larda sömürgesi olan Kongo’ya devlet bağımsızlığı
vererek, yeni sömürgeciliği egemen kılmaya çalıştığı dönemde, önüne engele olarak Lumumba çıktı. Çünkü Lumumba,
siyasi bağımsızlıkla birlikte, Kongo’nun zengin madde yatakların , büyük sanayi
şirketlerini, bankaları ve özellikle büyük plantasyon alanlarını
kamulaştırılmasını amaçlıyor ve buna uygun bir programı yürürlüğe koymak
istiyordu.
Lummumba, bu ekonomik ve politik taleplerle ,Kongoluların desteğini aldı,
BM denetimde yapılan seçimlerde
çoğunluğun oylarını alarak başbakan
oldu.
Kongo’daki bu gelişme,batı-Avrupa’nın kapitalist devletlerin ve ABD
emperyalizmin hemen hareket geçmelerine
yol açtı.
Lumumba’yı hedef alan bir anti-komünist kampanya başladılar.Bu
sırada,Belçika devletin kendi paralı askerlerini Kongo’da çekerek, yerine
yerli komprador burjuvazinin egemenliği altındaki Kongo ordusunu ikame
ediyordu.
Lumumba, inandığı yolda yürümesi, emperyalist-kapitalist burjuvazinin
baskısının artırdı. Bu baskıları bertaraf etmek için Lumumba, Sovyetlere egemen
olan Kruşcevci revizyonistlerden yardım istedi. Ama ne yazık ki, sömürgeciliğe karşı mücadeleyi destekleyen
sosyalist Sovyetlerin yerine gecen
revizyonist Sovyetlerden aradığı
desteği bulamadı.
Bu gelişme karşısında, emperyalist-kapitalist burjuvazi, Sovyetlerin
desteğini alamayan Lumumba’yı ortadan kaldırma planın yürürlüğe soktu ve
darbesi girişlerle Lumumba
başbakanlıktan uzaklaştırıldı.Bunun üzerine Lumumba, kendini en fazla
destekleyen bölgeye gizli bir
şekilde geçerek, silahlı direniş
başlatmak için yolla çıktı.Ama istediği yere varamadan, Kongo ordusunun
genelkurmay başkanın Joseph Mabute, (Belçika hükümetinin ve CiA’nın işbirliğiyle) Lumumba ve arkadaşların
yakalayıp, kurşuna dizdi ve genel kurmay başkanı Mabute askeri darbeyle
başbakan oldu.(2) Ve böylece emperyalist-kapitalist sistemi karşısına alan Kongo’daki
devrimci hareket silah zoruyla ezildi.
Lumumba’nın kurşuna dizilmesi, burjuvazinin, demokrasi konusundaki sahtekarlığını,iki yüzlülüğünü bir kez daha açığa çıkarıyordu. Sermayenin
iktidarına dokunmadıkça “demokrasi” var olur!.
Sermayenin egemenliğine karşı olan demokrasi silah zoruyla tasfiye edilmesi
mubahtır!. İşte burjuvazinin demokrasi
mantığı budur.
Lumumba’nın öldürülmesini,
“demokrasi aşığı” Avrupa burjuva basın yayın organları sevinç gösterileriyle
karşıladı.
“Şeytan öldü” yaygaralarıyla,”demokrasinin” sadece tekelci sermayenin
egemenliğine dokunmadıkça var olabileceği
bir kez daha kanıtlanıyordu.
Ama Lumumba,Afrikalı işçilerin,emekçilerin bağrındaki yerini hale koruyor.
Lumumba, Afrika’nın Che Guevara’sıdır.
Nitekim, Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele eden Angola ve
Mozambik Lumumba’nın yolunda yürüdüler.
Mozambik halkı silahlı mücadelesiyle
500 senelik Portekiz sömürgeciliğine son vererek, bağımsızlığına
kavuştu.Mozambik kurtuluş örgütü FRELİMO’nun başkanı olan Samora, Mozambik halk
cumhuriyetinin ilan ederek, devlet başkanı oldu. Gerek sanayi, gerekse tarım
işletmelerini kamulaştırdı ve planlı
sosyalist ekonomiği yürürlüğe koydu.
Mozambik, Portekiz sömürgeciliğine karşı kendisi gibi siyasi ve sosyal
kurtuluş mücadelesini birleştiren Angola birlikte, emperyalist-kapitalist
devletlerin ve komprador burjuvaların hedef haline gelmekten kendini
kurtaramadı.
Angola bağımsızlık hareketi MPLA’ın
silah mücadelesi, Portekiz sömürgeciliğine son vererek MPLA iktidara
gelmesini sağlamıştı. MPLA, Mozambik’in
yolunu izleyerek kapitalist ilişkileri tasfiye edip, sosyalizmi inşa
etmeye başladı.
Mozambik ve Angola’daki, emperyalist-kapitalist sisteme ve yerli komprador burjuvalara karşı
mücadele, Portekiz’deki uzun dönemdir
işbaşında olan faşist
diktatörlüğün yıkılmasını sağlayan
Portekiz halkının ayaklanmasının ortamını hazırladı.(2)
Sömürgeciliğe karşı mücadeleyi işçi ve emekçilerin sosyal kurtuluş
mücadelesiyle birleştiren Angola halk kurtuluş ordusu MPLA, iktidarı ele
geçirmesi, uluslararası tekelci sermayenin emperyalist devletleri ve yerli
komprador sınıfları hemen karşı-devrici silahlı güçleri inşa etmek için
harekete geçirdi.
Irkçı Güney Afrika devletinin bizzat organizesiyle karşı-devrimci ve hiçbir zaman Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele etmeyen, aksine
Portekiz sömürgecileriyle işbirliği
yapan UNİTA isimli silahlı örgütü,
sosyalist inşayı durdurmak ve tasfiye etmek için ,MPLA karşı iç savaşı başlattı.
27 sene süren iç savaş,2008 yılında sona erdi. MPLA kapitalist –emperyalistlere teslim oldu ve burjuva
demokrasini ve Pazar ekonomisini kabul etti ve kendi eleriyle sosyalist
girişimleri tasfiye ettiler.
Böylece Angola’da kapitalist bir
ülke haline geldi.
1986 da, uçak kazası süsü verilerek öldürülen Mozambik devlet başkanı Samora’dan sonra
Mozambik ,gerek Afrika’nın kapitalist devletleri, gerekse
emperyalist-kapitalist ülkeleri tarafında abluka altına alındı ve çok
geçmeden,uluslararası sermayenin örgütlediği gerici silahlı güçler
harekete geçirildi.
RENOMO adılı bu karşı-devrici burjuva ordusu, 16 senelik iç savaş sonrası
Mozambik hükümetini çökerdi ve Halk cumhuriyetinin,”birleşik Mozambik
cumhuriyetine” dönüştürülmesini sağladı.Ve Mozambik hükümeti de , burjuva
demokrasini ve çok partili sistemi,pazar ekonomisinin kabul etti.
Günümüzün koşullarında, emperyalist-kapitalist sistem, Afrika’nın tümüne
egemen olarak ve neo-liberal politikaları yürürlüğe koyarak, korkunç bir
sefaletin, yoksulluğun,işsizliğin doğmasına neden olmuştur. Sadece, her sene
salgın hastalıklar sonucu 10 binlerce insana,özellikle çocuklar ölüyor.
Burjuvazi, dünyanın en zengin maden yataklarına ve verimli tarım alanlarına
sahip olan Afrika’yı çıkmazın içine sürüklemiş, bir avuç siyah burjuvalaşırken, milyonlarca siyah yoksulluğun,işsizliğin sefaletin kucağına
atılmıştır.
TV ekranlarının “süsleyen” Güney Afrika’daki teneke evlerde yaşayan insan
manzaraları Afrika’nın tüm ülkeleri
için geçerlidir.
İşten beyaz sömürgecilerin ırkçı
baskısından, köleliğinden kurtulan ve bağımsız devletlerin kuran, siyah
burjuvazinin egemenliğinde “ kendi
kaderini, kendisi tayın eden ” Afrika
halklarının durumu budur.
Dünya en zengin petrol kaynaklarına sahip olan ülkelerin başında gelen 7 milyonluk
Nijerya’nın nüfusunun yarısı
açlıkla baş, başa.
Özellikle,Batı Afrika ülkelerinde açlık çığ gibi büyüyor.BM’in “acil yardım
kordunatı” John Holmes’in 20-Temmuz
–2010 tarihindeki açıklamalarına göre;Nijerya’yı Cad takip ediyor.Cad’a 1,6
milyon,Mali,600 bin, Mauretanya’da 300
bin insan açlıkla baş,başa.
Sadece Afrika’mı?, uzak doğunun ,Asya’nın eski sömürge, şimdi bağımsız
kapitalist ülkelerdeki emekçilerin,
işçilerin yaşantısı,Afrika halklarınkinin
bir benzeri değimli mi?.
Sosyalist sistemin tasfiye edilmesiyle, burjuvazi “zafer” kazandığını ilan
etmişti. Ama kapitalizm, burjuvazinin sevincini kursağında bırakıyor. Bir
yandan kapitalist sömürünün milyonlarca insanı açlığın, çaresizliğin için
sürüklemesi, diğer yandan burjuvazinin kar elde etme hırsının yarattığı ardı,
arkası kesilmeyen ekonomik
krizler;kapitalizmin kaçınılmaz sonun göstermiyormu?.
Tüm bu olumlu objektif koşullara rağmen, dünya işçi sınıfının gerçek
sosyalist hareketinin güçlenememesinin
tek nedeni,revizyonizm’in Marksizm’in
devrimci özünü revize etmesi ve onu kapitalizmi savunmanın aracına
“dönüştürmesidir”.
Bu tahribat, öylesine büyük boyutlardaki ve öylesine ideolojik
karmakarışıklık yaratmış ki,Marksizm-
Leninizm’in ihtilacı özünü savunmayı ve
egemen kılmayı adeta “imkansız” hale getirmiştir. Bir dönem ve özellikle Lenin
tarafından etkisiz hale getirilen revizyonist görüşler,sosyalizm adına
“zaferini” ilan ederek,
Marksist-Leninsist işçi sınıfı hareketin yeniden doğmasının önüne en büyük engeli olarak
çıkarılıyor.(özellikle Türkiye’de)
Ama tüm bu olumsuz sübjektif koşulara rağmen, kapitalizm kendi sonunu hazırlamaya
devam ediyor.
Tüm dünyada, kendi mezar kazıcılarının her saniye yaratıyor.Bu olumlu objektif koşullar, kaçınılmaz bir şekilde
kendine uygun düşen Marksizm-Leninizm yenide dünya işçi sınıfı hareketine
egemen olmasını sağlayacak ve her türden revizyonizm buna engele olamayacaktır.
Yavuz Yıldırımtürk.
...............................................................................................................................................
(1)Dünya’nın en zengin ülkesi olmakla övüne Almanya’nın başbakanı bayan
Merkel, futbol turnuvası vesilesiyle, Güney Afrika’yı ziyaret ederek,nasıl
“yardım sever” olduğunun şovunu yapmakta geri durmadı.Teneke evlerde yaşayan
çocuklar çikolata ve top dağıttı!. Yoksulları kurtarma adın binler sayılı insanların ancak otura bileceği evlerin inşası için 400 bin
euro bağışta bulundu!.
Bayan Merkel, bu “alicenaplığını” ispat edeceğine, Alman tekellerin,
bankaların her sene ve şimdiye kadar Güney Afrika’dan ne kadar euro tutarında kar elde ediklerin açıklasaydı, Güney Afrika’nın yoksulları,
sefalet içinde yaşamlarını sürdürenleri daha çok sevindirecek ve yoksulluklarına nede olanların kimler olduğunu Bayan Merkel sayesinde !
öğrenmiş olacaklardı.
(2) 41 sene sonra
Belçika parlamentosu, Lumumba’nın öldürülmesini Belçika devletinin tertiplediğini kabul ederek “ demokrasiye olan tutkuların” da göstermiş oldu.
Bu açıklamayı,
ABD’nın, CİA bu işin içinde olduğu
itirafı takip etti.Tüm bunlar, burjuvazinin en kadar ait ve iki yüzü olduğunun
gösteren kanıtlar değilmi?.
(3) Portekiz halkı,
Salaz’ın faşist diktatörlüğünü yıkarken
faşistlerden, işkencecilerden hesap sordu.
Salaz’nın gizli polis örgütünün elemanlarını bire,bire yakalayıp, elektrik direklerine astılar.
Mozambik ve Angola’daki Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele, aynı
zamanda Portekiz’in faşizmden de
kurtulmasını, demokrasiye geçişini sağladı.Ama revizyonist,Kruşcevci Portekiz
komünist partisi, burjuvaziyle uzlaşarak, tekelci burjuvazinin ekonomik egemenliğini ve kapitalist Pazar
ekonomisini kabul ederek, “karanfil devriminin” yarattığı devrimci-demokrasi
ortamının, burjuva demokrasisine dönüştürülmesine yardım etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder