5 Ağustos 2010

Güney Afrika ve Tüm Afrika Gerçeği


                     

Güney  Afrika’da organize edilen  dünya futbol turnuvası, uluslararası tekelci sermayenin, sözde  kolonyalizmin (sömürgeciliğin)  tasfiye  edildiğini ve bağımsız Afrika devletlerinin kurulduğunun göstergesiydi.Böylece, Afrikalı bir devletin de dünya futbol şampiyonluğu müsabakasını organize edebilecek bir konuma eriştiği herkese gösterildi!.Ama ne yazık ki! Bu vesileyle ,Afrika gerçeğinin ne olduğunu bir kez daha tüm dünya insanlarının  gözleri önüne serildi.




Güney  Afrika , dünyanın en gelişi kapitalist ülkelerinde bir olarak lanse edildiği biliniyor.  Burjuvazi, kapitalist ekonominin gelişmesi,  aynı zamanda insanların refah içinde yaşamasının ortamını sağladığını ve geri-bırakılmış ülkelerin, kapitalist gelişe yolunu seçtiklerinde , refah toplumuna! erişe bileceklerini iddia edip,duruyor.
Oysa burjuvazinin tüm iddialarının yalan olduğunu,gelişmiş kapitalist ülke olan  Güney Afrika gerçeği   kanıtlıyor. 
Sadece,Irk ayrımına ve beyaz azınlığın  iktidarına son vermekle, çoğunluktaki siyahların “iktidara” gelmesini sağlamakla,yoksulluğun işsizliğin, çaresizliğin ortadan kalmadığı, Güney Afrika’daki “büyük değişim”de  tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarıyor.
Burjuva demokrasinin ateşli savunucusu ve siyahlarının  çoğunluğuna dayanarak iktidara gelen siyah ırk’a mensup burjuvazi,”beyaz  Avrupalı” burjuvaziyle  birlikte, ekonomik ve siyasi iktidara  ortak olmasından  öte, Güney Afrika’da hiç bir şeyin değişmediğini, beyazıyla, siyahıyla milyonlarca insanın sefalet içindeki yaşantısı kanıtlıyor.
Avrupalı burjuvazinin ırkçı egemenliğinin  ve ırk ayrımının sürdüğü dönemde,Güney Afrika’daki  siyah çoğunluğun yoksulluğunun esas nedeni olarak,  ırk ayrımını ve çoğunluktaki  siyahların iktidarda olamamaları öne sürülüyordu.Bu görüşlerin ışığında izlene   siyasi mücadele sayesinde , kapitalist pazar ekonomisi ortadan kaldırılmadan da yoksulluğun sona ereceği yalanıyla, yoksul siyahlar kandırıldı.
Irkçılığa karşı mücadele eden, ama siyahların köleliğinin ve yoksulluğunun nedenlerini  sadece ırkçı beyaz azınlığın  ekonomik ve siyasi egemenliğinde arayan Nelson  Mandela,kapitalist sömürüye ve pazar ekonomisine karşı olmadığını ilan etmesi, ABD’ in azılı anti-komünist başkanı olmakla ünlenen  Ronald Reagen  desteğini almasına yetide, arttı.
Güney Afrika’lı siyahların silahlı  mücadelesinin yanı sıra,  Reagen’in  ve Avrupa’nın  demokrasisi aşığı burjuva   hükümetlerinin ,Güney Afrika’nın  beyaz ırkçı hükümetine yaptığı baskı sonucu 1988 yılında  27 sene sonra  habisliği sona erdirilen   Mandela ,partisi ANC yasaklığını da kaldırttı ve sadece  demokrasi,serbest seçim ve herkese oy hakkı talepleriyle   devlet başkanı oldu.
Peki,salt ırkçılığa karşı mücadele,yoksul siyahların yaşamında neyi değiştirdi?. Kapitalist ekonomi siyah azınlığı zenginleştirirken,siyahların çoğunluğunu daha da fakirleştirmekten, sefaletlerini artırmakta başka ortada ele tutulacak  hangi kazanım var ?.
Bugün, Güney Afrika da 4,5 milyon beyaz yaşıyor ve bunlar  Güney  Afrika devletinin  vatandaşlarıdır. Şimdi 450 bini aşan sayıdaki beyaz’da , (tam anlamıyla) siyah çoğunluk gibi sefalet içinde teneke evlerde yaşamaya mahkum edilmiş.Böylece  Burjuvazinin, ırk,ulus,din ayrımı gözetlemediği ve sadece ve sadece  karını düşündüğü bir kez daha  ortaya çıkmıyor mu?.
Güney Afrika  , bir yandan yoksulların giremediği,denize nasır  villalara da lüks içinde yaşayan beyaz ve siyah ırka mensup burjuvalar, diğer yandan teneke evlerde korkunç sefalet içinde yaşamların sürdüren milyonca sömürülen  insan şekillinde iki kutup’a  bölünmüştür. 
Tüm bu sefaletin tek nedeni kapitalist pazar  ekonomisi ve kapitalist toplum  değilmişçesine propaganda yürüten burjuva basın ve yayın organları,”Afrikalı yoksul çocuklara yardım” kampanyaları açarak ,Afrika’daki yoksulluğa karşılarmış gibi hareket etmekte geri durmuyorlar.
Dünya’nın en gelişim ülkelerinin oluşturduğu “8 topluğunun” başkanları yaptıkları her toplantıda, “Afrika’ya yardım paketlerini açıklamayı” bir alışkanlık haline getirmişlerdir. Tüm bu  atraksiyonların amacı, uluslararası burjuvazinin, Afrika’dan elde ediği milyarlarca,hata trilyonlarca euro veya dolar tutarındaki kar transferlerini  gizlemektir. Trilyonlarca euro tutarındaki karların çok az  bir miktarını “Afrika’ya  yardım” adına (vaatlerde bulunarak),  yardım severliklerini ispat etmeye çalışıyorlar!.(1)
Oysa bu yardım sever! kapitalist ülkeler, Afrika’ya yardım yapma zahmetine! girmeden “ellerini, eteklerin” Afrika’dan çekseler, trilyonlarca  euro tutarındaki tekelerin, uluslararası Bankaların kar transferlerine son verseler!,Afrika’da bir tek aç ve  yoksul insan kalmaz.
                           Afrika’da yeni sömürgecilik.   
Afrika’da   eski sömürgecilik, II. emperyalist savaş sonunda sosyalist sistemin dünyanın 1/3 alanını kaplaması ve sömürgeciliğe karşı mücadele,dünya proleter devriminin yedek gücü olarak tarih  sahnesine çıkıp, işçi ve emekçilerin sosyal kurtuluş mücadelesiyle birleşmesi,  emperyalist-kapitalist burjuvaziyi yeni arayışlara ve eski sömürgeciliği sürdüremez konuma itmişti.
Bu gelişme karşısında,kapitalist-emperyalist  burjuvazi,eski sömürge ülkelere  devlet bağımsızlığını tanıyarak, yeni sömürgeciliği egemen kıldı. Yeni sömürgeciliğin maddi (yani ekonomik) temelini, tekelci kapitalist aşamaya giren, meta ihracının yerine sermaye ihracının egemen kılan kapitalist üretim sistemi  oluşturdu. 
Tekelci sermaye, girdiği  ülkelerde kendi uzantısı kapitalizmi inşa eder  ve süreç içinde, kapalı ekonomileri tasfiye ederek pazarlara açar ve derinlemesine kapitalist üretim ilişkilerini o ülkede  egemen kılar.Böylece, yerli sınıflardan kendi uzantısı komprador burjuvaziyi  yarattı.
Tarım ekonomisinin kapitalist pazara açan, pazar için üretimi alabildiğine geliştiren,tekelci sermaye eski sömürge ülkelerde köklü toplumsal dönüşümlere yol açtı.
Böylece,bir yandan  kapitalist sistemin esasının oluşturan sınıf farklılıklarını giderek geliştirirken, diğer yandan kırların boşalmasına, şehirleşmenin  hızlanmasına neden olundu. Pazar ekonomisine tabi olan tarımdaki kapitalist gelişme , küçük üreticileri tasfiye ederken, büyük kapitalist işletmelerin tarım üretimine egemen olmasını sağladı. Şimdi Afrika’nın en verimli tarım alanları  mali sermayenin plantasyon şirketlerinin elindedir.
Afrika’ da ki bu  toplumsal dönüşüm,sömürgeciliğe karşı mücadeleyi, salt siyasi bağımsızlığı (yani devlet bağımsızlığını)elde etme talebinde çıkardı ve sömürülen emekçilerin,işçilerin sosyal kurtuluşuyla, siyasi bağımsızlığın elde edilmesinin bütünleşmesinin  objektif koşullarını oluşturdu.
Afrika’da, da  bütünleşen siyasi ve sosyal kurtuluş  mücadelesinin öncüsü, Kongo’da iktidarı ele geçirerek kısa bir dönem başbakan olan Partice Emery Lumumba’ydı.
Belçika devleti, 1960’larda sömürgesi olan Kongo’ya devlet bağımsızlığı vererek, yeni sömürgeciliği  egemen  kılmaya çalıştığı dönemde, önüne  engele olarak Lumumba çıktı. Çünkü Lumumba, siyasi bağımsızlıkla birlikte, Kongo’nun zengin madde yatakların , büyük sanayi şirketlerini, bankaları ve özellikle büyük plantasyon alanlarını kamulaştırılmasını amaçlıyor ve buna uygun bir programı yürürlüğe koymak istiyordu.
Lummumba, bu ekonomik ve politik taleplerle ,Kongoluların desteğini aldı, BM denetimde yapılan  seçimlerde çoğunluğun oylarını alarak başbakan  oldu.
Kongo’daki bu gelişme,batı-Avrupa’nın kapitalist devletlerin ve ABD emperyalizmin hemen  hareket geçmelerine yol açtı.
Lumumba’yı hedef alan bir anti-komünist kampanya başladılar.Bu sırada,Belçika devletin kendi paralı askerlerini  Kongo’da çekerek, yerine  yerli komprador burjuvazinin egemenliği altındaki Kongo ordusunu ikame ediyordu.
Lumumba, inandığı yolda yürümesi, emperyalist-kapitalist burjuvazinin baskısının artırdı. Bu baskıları bertaraf etmek için Lumumba, Sovyetlere egemen olan Kruşcevci  revizyonistlerden  yardım istedi. Ama ne yazık ki,  sömürgeciliğe karşı mücadeleyi destekleyen sosyalist Sovyetlerin yerine  gecen revizyonist Sovyetlerden  aradığı desteği bulamadı.
Bu gelişme karşısında, emperyalist-kapitalist burjuvazi, Sovyetlerin desteğini alamayan Lumumba’yı ortadan kaldırma planın yürürlüğe soktu ve darbesi girişlerle Lumumba  başbakanlıktan uzaklaştırıldı.Bunun üzerine Lumumba, kendini en fazla destekleyen bölgeye gizli  bir şekilde  geçerek, silahlı direniş başlatmak için yolla çıktı.Ama istediği yere varamadan, Kongo ordusunun genelkurmay başkanın Joseph Mabute, (Belçika hükümetinin ve CiA’nın  işbirliğiyle) Lumumba ve arkadaşların yakalayıp, kurşuna dizdi ve genel kurmay başkanı Mabute askeri darbeyle başbakan oldu.(2) Ve böylece emperyalist-kapitalist sistemi karşısına alan Kongo’daki devrimci hareket silah zoruyla ezildi.
Lumumba’nın kurşuna dizilmesi, burjuvazinin,  demokrasi konusundaki sahtekarlığını,iki yüzlülüğünü  bir kez daha açığa çıkarıyordu. Sermayenin iktidarına dokunmadıkça “demokrasi” var olur!. 
Sermayenin egemenliğine karşı olan demokrasi silah zoruyla tasfiye edilmesi mubahtır!.  İşte burjuvazinin demokrasi mantığı  budur.
 Lumumba’nın öldürülmesini, “demokrasi aşığı” Avrupa burjuva basın yayın organları sevinç gösterileriyle karşıladı.
“Şeytan öldü” yaygaralarıyla,”demokrasinin” sadece tekelci sermayenin egemenliğine dokunmadıkça var olabileceği  bir kez daha kanıtlanıyordu.
Ama Lumumba,Afrikalı işçilerin,emekçilerin bağrındaki yerini hale koruyor. Lumumba, Afrika’nın Che Guevara’sıdır.
Nitekim, Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele eden Angola ve Mozambik  Lumumba’nın yolunda yürüdüler.
Mozambik halkı silahlı mücadelesiyle  500 senelik Portekiz sömürgeciliğine son vererek, bağımsızlığına kavuştu.Mozambik kurtuluş örgütü FRELİMO’nun başkanı olan Samora, Mozambik halk cumhuriyetinin ilan ederek, devlet başkanı oldu. Gerek sanayi, gerekse tarım işletmelerini kamulaştırdı ve  planlı sosyalist ekonomiği yürürlüğe koydu.
Mozambik, Portekiz sömürgeciliğine karşı kendisi gibi siyasi ve sosyal kurtuluş mücadelesini birleştiren Angola birlikte, emperyalist-kapitalist devletlerin ve komprador burjuvaların hedef haline gelmekten kendini kurtaramadı.
Angola bağımsızlık hareketi MPLA’ın  silah mücadelesi, Portekiz sömürgeciliğine son vererek MPLA iktidara gelmesini sağlamıştı. MPLA, Mozambik’in  yolunu izleyerek kapitalist ilişkileri tasfiye  edip,  sosyalizmi inşa etmeye başladı.
Mozambik ve Angola’daki, emperyalist-kapitalist sisteme   ve yerli komprador burjuvalara karşı mücadele, Portekiz’deki uzun dönemdir  işbaşında olan  faşist diktatörlüğün yıkılmasını sağlayan  Portekiz halkının ayaklanmasının ortamını hazırladı.(2)
Sömürgeciliğe karşı mücadeleyi işçi ve emekçilerin sosyal kurtuluş mücadelesiyle birleştiren Angola halk kurtuluş ordusu MPLA, iktidarı ele geçirmesi, uluslararası tekelci sermayenin emperyalist devletleri ve yerli komprador sınıfları hemen karşı-devrici silahlı güçleri inşa etmek için harekete geçirdi.
Irkçı Güney Afrika devletinin bizzat organizesiyle karşı-devrimci  ve hiçbir zaman  Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele etmeyen, aksine Portekiz  sömürgecileriyle işbirliği yapan UNİTA isimli  silahlı örgütü, sosyalist inşayı durdurmak ve tasfiye etmek için ,MPLA karşı  iç savaşı başlattı.
27 sene süren iç savaş,2008 yılında sona erdi.   MPLA kapitalist –emperyalistlere teslim oldu ve burjuva demokrasini ve Pazar ekonomisini kabul etti ve kendi eleriyle sosyalist girişimleri tasfiye ettiler.  Böylece  Angola’da kapitalist bir ülke haline geldi. 
1986 da, uçak kazası süsü verilerek öldürülen   Mozambik devlet başkanı Samora’dan  sonra  
Mozambik ,gerek Afrika’nın kapitalist devletleri, gerekse emperyalist-kapitalist ülkeleri tarafında abluka altına alındı ve çok geçmeden,uluslararası sermayenin örgütlediği gerici silahlı güçler harekete  geçirildi.
RENOMO adılı bu karşı-devrici burjuva ordusu, 16 senelik iç savaş sonrası Mozambik hükümetini çökerdi ve Halk cumhuriyetinin,”birleşik Mozambik cumhuriyetine” dönüştürülmesini sağladı.Ve Mozambik hükümeti de , burjuva demokrasini ve çok partili sistemi,pazar ekonomisinin kabul etti.
Günümüzün koşullarında, emperyalist-kapitalist sistem, Afrika’nın tümüne egemen olarak ve neo-liberal politikaları yürürlüğe koyarak, korkunç bir sefaletin, yoksulluğun,işsizliğin doğmasına neden olmuştur. Sadece, her sene salgın hastalıklar sonucu 10 binlerce insana,özellikle çocuklar  ölüyor. 
Burjuvazi, dünyanın en zengin maden yataklarına ve verimli tarım alanlarına sahip olan Afrika’yı çıkmazın içine sürüklemiş, bir avuç siyah  burjuvalaşırken, milyonlarca siyah  yoksulluğun,işsizliğin sefaletin kucağına atılmıştır.
TV ekranlarının “süsleyen” Güney Afrika’daki teneke evlerde yaşayan insan manzaraları  Afrika’nın tüm ülkeleri için geçerlidir.
İşten  beyaz sömürgecilerin ırkçı baskısından, köleliğinden kurtulan ve bağımsız devletlerin kuran, siyah burjuvazinin egemenliğinde  “ kendi kaderini, kendisi tayın eden ”  Afrika halklarının durumu budur.
Dünya en zengin petrol kaynaklarına sahip olan ülkelerin  başında gelen  7 milyonluk  Nijerya’nın  nüfusunun yarısı açlıkla baş, başa.
Özellikle,Batı Afrika ülkelerinde açlık çığ gibi büyüyor.BM’in “acil yardım kordunatı” John Holmes’in   20-Temmuz –2010 tarihindeki açıklamalarına göre;Nijerya’yı Cad takip ediyor.Cad’a 1,6 milyon,Mali,600 bin, Mauretanya’da   300 bin  insan açlıkla baş,başa.
Sadece Afrika’mı?, uzak doğunun ,Asya’nın eski sömürge, şimdi bağımsız kapitalist  ülkelerdeki emekçilerin, işçilerin yaşantısı,Afrika halklarınkinin  bir benzeri değimli mi?.
Sosyalist sistemin tasfiye edilmesiyle, burjuvazi “zafer” kazandığını ilan etmişti. Ama kapitalizm, burjuvazinin sevincini kursağında bırakıyor. Bir yandan kapitalist sömürünün milyonlarca insanı açlığın, çaresizliğin için sürüklemesi, diğer yandan burjuvazinin kar elde etme hırsının yarattığı ardı, arkası kesilmeyen  ekonomik krizler;kapitalizmin kaçınılmaz sonun göstermiyormu?.
Tüm bu olumlu objektif koşullara rağmen, dünya işçi sınıfının gerçek sosyalist hareketinin  güçlenememesinin tek nedeni,revizyonizm’in  Marksizm’in devrimci özünü revize etmesi ve onu kapitalizmi savunmanın aracına “dönüştürmesidir”.
Bu tahribat, öylesine büyük boyutlardaki ve öylesine ideolojik karmakarışıklık  yaratmış ki,Marksizm- Leninizm’in  ihtilacı özünü savunmayı ve egemen kılmayı adeta “imkansız” hale getirmiştir. Bir dönem ve özellikle Lenin tarafından etkisiz hale getirilen revizyonist görüşler,sosyalizm adına “zaferini” ilan  ederek, Marksist-Leninsist  işçi sınıfı  hareketin yeniden doğmasının önüne  en büyük engeli olarak çıkarılıyor.(özellikle Türkiye’de)
Ama tüm bu olumsuz sübjektif koşulara rağmen, kapitalizm kendi sonunu hazırlamaya devam ediyor.
Tüm dünyada, kendi mezar kazıcılarının her saniye  yaratıyor.Bu olumlu objektif koşullar, kaçınılmaz bir şekilde kendine uygun düşen Marksizm-Leninizm yenide dünya işçi sınıfı hareketine egemen olmasını sağlayacak ve her türden revizyonizm buna engele olamayacaktır.
Yavuz Yıldırımtürk.    
    

                 
      

...............................................................................................................................................

(1)Dünya’nın en zengin ülkesi olmakla övüne Almanya’nın başbakanı bayan Merkel, futbol turnuvası vesilesiyle, Güney Afrika’yı ziyaret ederek,nasıl “yardım sever” olduğunun şovunu yapmakta geri durmadı.Teneke evlerde yaşayan çocuklar çikolata ve top dağıttı!. Yoksulları kurtarma  adın binler sayılı insanların ancak  otura bileceği evlerin inşası için 400 bin euro bağışta bulundu!. 
Bayan Merkel, bu “alicenaplığını” ispat edeceğine, Alman tekellerin, bankaların her sene ve şimdiye kadar Güney Afrika’dan ne kadar euro  tutarında kar elde ediklerin  açıklasaydı, Güney Afrika’nın yoksulları, sefalet içinde yaşamlarını sürdürenleri daha çok sevindirecek  ve yoksulluklarına nede olanların kimler  olduğunu Bayan Merkel sayesinde ! öğrenmiş  olacaklardı.    
(2) 41 sene sonra Belçika parlamentosu, Lumumba’nın öldürülmesini  Belçika devletinin tertiplediğini  kabul ederek “ demokrasiye olan tutkuların” da göstermiş oldu.
Bu açıklamayı, ABD’nın, CİA  bu işin içinde olduğu itirafı takip etti.Tüm bunlar, burjuvazinin en kadar ait ve iki yüzü olduğunun gösteren kanıtlar değilmi?.    
(3) Portekiz halkı, Salaz’ın  faşist diktatörlüğünü yıkarken faşistlerden, işkencecilerden hesap sordu.
Salaz’nın gizli polis örgütünün elemanlarını bire,bire  yakalayıp, elektrik direklerine astılar.
Mozambik ve Angola’daki Portekiz sömürgeciliğine karşı mücadele, aynı zamanda  Portekiz’in faşizmden de kurtulmasını, demokrasiye geçişini sağladı.Ama revizyonist,Kruşcevci Portekiz komünist partisi, burjuvaziyle uzlaşarak, tekelci burjuvazinin  ekonomik egemenliğini ve kapitalist Pazar ekonomisini kabul ederek, “karanfil devriminin” yarattığı devrimci-demokrasi ortamının, burjuva demokrasisine dönüştürülmesine yardım etti.     
 

Hiç yorum yok: