22 Şubat 2007

Latin Amerika


Latin Amerika’da, Orta-doğuda ve Türkiye’de son Gelişmeler


Chavez ,yeniden başkan seçilmeden önce ilan ediği gibi ,Meclisten olağan üstü yetki alarak, Venezüella ekonomisinde köklü değişiklere yapmak için “sürekli devrim” sloganı la harekete geçti. Chavez ilk kez , açıktan M.L olduğunu vurgulayıp, Marks’dan, Lenin’den alıntılar yapıyordu.
Burjuvazinin “Sosyalizm’in öldüğüne” dair çığırtkanlığının boş bir seda olarak gök yüzünde yankıladığının somut kanıttı ,Sosyalizmin bir sistem olarak kaçınılmazlığının tekrar sınıf mücadelesinin pratiğinde yer almasıdır.
Dünya burjuvazisi, yeniden sosyalizm korkusu karşısında titremeğe başladığı sırada ,Venezüella da başlayan ve diğer Latin Amerika ülkelerini kapsayarak genişleyen ve işçileri, emekçileri sosyal kurtuluşa götürecek girişimler, Avrupa kıtası başta olmak üzere, tüm dünya da işçi ve emekçilerin kurtuluşları için ümit ışıkları saçıyor
Kimilerinin, “Sosyalizmin adına” burjuvalar arası çelişki ve çatışmaya göre “siyasi taktiklerini ve stratejilerini “ belirlemesi, sosyalizm yeniden, dünya işçi sınıfının mücadelesin de tekrar pratik bir sorunun olduğu gerçeğini göz ardı etmeye yetmez ve yetmiyor.

Chavez, meclisten aldığın olağan üstü yetki le Venezüella, anayasasın da köklü değişikleri halk oylamasına sunmaya hazırlanmasını yanı sıra,1990, devletin elinde olup da özelleştirilen büyük elektrik şirketlerini, dev Telekomünikasyon firmalarını ,petrol ve gaz sektörünü yeniden devletleştiriyor ve tüm işletmelerin burjuvazinin elinden alınacağını şimdi den ilan ediyor.
Neo-liberal politikalar karşı, (dünya da ilk kez bir ülkede böylesine), yeniden büyük işletmelerin devletleştirilmesi, önemli bir adım olmasına rağmen, bu devletleştirmeler, tek başına Venezüella’da sosyalizm yollunda önemli adımlar atıldığını göstermiyor ve gösteremez. Yani Venezüella da, liberal kapitalizm den, devlet kapitalizm’ine geçiş sürecini yaşanmadığı ve Liberal-kapitalizmin karşıtı olarak devlet-kapitalizminin yeniden gündeme gelmediği aşikardır. Çünkü Chavez’, “sosyalist geçinen “ başkaları gibi, Neo-Liberalizm’e karşı, devlet –kapitalizmini alternatif ekonomik sistem olarak öne sürmüyor. Tam tersine , sosyalizme geçme yolluda,kapitalizm tümle ortadan kaldırmayı amaçlayan uygulamaları pratiğe geçirmenin planlarını yapıyor.

Chavez, iktidara geldikten sonra bile,Venezüella da zenginle, fakirler arasındaki uçurum ortada kalmadı, aksine, burjuvazinin daha da zenginleşmesinin önü kesilemedi.Bunun yanı sıra , Bürokratlar ve Chavez’in partisi içinde yeni zenginler türedi. Dolayısı la, yoksul kesimler içinde, Bürokratlara ve Chavezin partisine karşı hoşnutsuzluklar gelişmeye başlamıştı; bu hoşnutsuzluktan yararlanmaya çalışan Venezüella burjuvazisi,parlamento seçimlerine boykot etmesine rağmen (Bush yönetiminin teşviki le de) başkanlık seçimlerine katıldılar .
Emekçilerin önemli bir kesimi, Burjuvazinin yeniden devlet başkanlığını ele geçirmesini önlemek amacılar ,gönülsüzde olsa seçimlere, katılıp, Chavez’e oy vermelerine rağmen, diğer seçimlere göre seçime katılma ve Chavez’in aldığı oy oranında düşmelerin ortaya çıkmasının önüne geçilemedi. Bürokrasisizm, Chavez’ın de “ başın yemek için” kollarını sıvamıştı. Bunun için Chavez , Bürokrasizm’e karşı savaş açtı. Kapitalizm taraftarı, devlet başkan yardımcısı,Vicente Rangel ve iç- işler ve adalet bakanı Jesse Chocon görevlerinden aldı.

Bürokrasizm’e , karşı mücadelenin, bir takım adamların görevden alınması, yerlerine “namusluların!” atanması la sınırlı olamayacağını, dünya işçi sınıfın sosyalizm’i deneyi kanıtlıyor. Nitekim, Chavez ve onunla birleşen sosyalistler, Bürokrasizm’e karşı savaşın, işçi ve emekçi yığınlarını direk devlet iktidarına katılmasından ve yönetim kademelerin de, yöneticilerin üzerlerin de kitlelerin denetimini sağlamasından geçtiğini bilerek hareket ediyorlar. Bunun içinde, parti ve devlet yöneticilerinin işçi ve emekçi kitlelerin oyları la seçilmelerini ve yine oyları la istenildiğin de görevden alınmalarını sağlayacak bir mekanizmanın pratikte işler hale getirilmesi için girişim başlatılıyor. Devlet ve parti yönetimde olanların seçimle iş başına gelmeleri, istendiğinde görevden alına bilmelerini sağlamanın yanı sıra , aylık ücretleri de , kalifiye bir işçini aldığı maaşı la sınırlı olacak.
Ekonominin denetim, örgütlü işçi ve yoksul emekçi yığınların da olması, ekonomik planlamanın işçilerin ve emekçilerin tartışması ve oylaması sonucu yürürlüğe girmesi de yine ön görülüyor.
Chavez , tüm sosyalistlerin ve sosyalist grupların da içinde yer alacağı ve özgürce tartışmaların sürdürebileceği bir partinin oluşturmasına çapa harcamaktadır

Tüm bunlar, sosyalizme geçişin köklü toplumsal değişikleri ön gördüğü, kapitalizm sonrası sivil toplumun kurulmasının amaçlandığını ,kapitalizm le birlikte sivil toplumun bir arada bulunamayacağı, göstermelik ve biçimsel burjuva demokrasi le sivil toplum oluşturulamayacağı gerçeği, kapitalizm’in tasfiye edilmesini, sosyalizm ve proletarya demokrasi altında (ancak) sivil toplumun inşa edilebilmesinin zorunlu olduğunu gösterir.
Günümüzün kapitalizm koşullarında “sivil toplum” yaygaracılığının,işçi ve emekçi kitlelerini aldatmaya yönelik olduğu adım başı kanıtlanıyor. Burjuvazi, sivil toplum anlayışını ve uygulamalarını yozlaştırmak için yoğun çapa harcıyor. Bir taraf da, militarist, bürokratik devlet, emeğin gaspı için işbaşında bulunarak varlığını sürdürecek, burjuvazi, acımasızca sömürüsünü gerçekleştirecek, diğer yandan işçi ve emekçi kitlelerin doğruda iktidarı demek olan sivil toplumun var olduğundan dem vurulacak.! Bunun, bir aldatmaca olmasından öte , işçilerin ve yoksulların, sivil toplumu kurmak amacı la mücadele etmesini önlemeğe yönelik bir girişim olduğu açıktır.
Oysa, Marksist sivil toplum anlayışı, militarist ve bürokrat devlet’e karşıdır ve de devlet’i zayıflatıp, yok olma sürecine sokacak olan işçi ve yoksul emekçileri doğrudan iktidarını ifade eder. İşçi ve yoksul emekçilerin doğrudan iktidar olmasının temel taşı demokrasini varlığıdır.(1) Bu demokrasinin , tabi ki burjuva karakterde değil, proleter karakterde olması zorunludur. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu, burjuvaziyi, üretim araçlarından, mülkiyeden arındırmaktan geçiyor.
Venezüella burjuvazisi başta olmak üzere, tüm dünya burjuvazisi, Chavez’in, sivil toplum oluşturma yollunda attığı adımları,”demokrasi karşıtı diktatörlük” olarak karalamaya çalışmakta. Burjuvaziye göre, “hür teşebbüs, özel mülkiyet ve düşünce özgürlüğü olmadan demokrasi olmaz” Burjuvazi , burjuva demokrasinin dışında demokrasi tanımıyor ve sömürme özgürlüğünün olmadığı yerde “demokrasi” olmaz diyor.

Burjuvazinin, demokrasi konusunda demagojik propaganda yapmasının temel nedenlerinden bir,Dünya işçi sınıfının sosyalist toplum deneyinin, sivil toplum özelliklerinden (proletarya demokrasinden) uzaklaşarak, bürokratik burjuva devlete dönüşmesidir. Bundan dolayı, burjuvazi, tek demokrasinin, burjuva demokrasi olduğu konusunda yaygara koparıyor.
Bunun için Burjuvazi, Venezüella da ki gelişmeleri karalamak için yoğun çapa harcıyor.Amerikan emperyalistlerin başının çektiği, bu karşı-devrimci kampanyanın amacı,dünya işçi sınıfının,özellikle, Latin-Amerika işçi ve yoksul emekçilerin, Venezüella da ki kapitalizmi hedef alan gelişmelerden etkilenmelerini önlemektir.

Bu karşı- devrimci propagandanın öncülüğünü Türkiye ye yönelik olarak ta, “Tarafsız!” görünüm altında BBC yapıyor. Dünyanın hemen, hemen tüm dillerinden yayın yapan BBC, özellikle Türkiye gibi, işçi ve emekçilerin yoğun olarak sömürüldüğü, yoksulluğun ve çaresizliğin “diz boyuna” çıktığı, ülkelerdeki yoksulların,açların çaresizlerin sınıfsal kurtuluşları için sosyalizm’i yenide bir umut ışığı olarak parladığının farkına varmamaları için elinden geleni ardına koymuyor. BBC, Burjuva demokrasinin sorunlarında, müthiş “demokrasi” taraftarı olduğu izlemeni verir iken , sosyalizm ve işçi sınıfı soruna gelince karşı- devrimci yüzünün açığa çıkmasından çekinmiyor.”Liberal ve muhafazakar kesimler Küba tarzı bir diktatörlük kuramaya çalışan, petrol gelirlerini har vurup harman savuran, halk dalkavukluğundan öte bir marifeti bulunmayan bir subay eskisi olarak görüyorlar Chavez’i (BBC’in 12 0cak 2007 Türkçe yayından)(2).

Chavez’in şimdiye kadar izlediği ekonomik-politikayı “popülizm” adı altında karalayan burjuvazi, Lula’nın, Brezilya da “başkan seçilirsem, yoksullukla mücadele edeceyim, Brezilya’da,her kes günde 1 öğün yemek yiyecek, hiç kimse aç yatmayacak, yoksulluğu ortadan kaldıracağım” demesini “popülistlikle” suçlamadı ve “suçlamayı” aklının köşesinden geçirmedi , çünkü Lula’nın, yoksullukla mücadele etmesi bir yana, neo-liberal politikanın baş savunucusu ve uygulayıcısı olarak İMF’in borçlarını zamanında ödemeyi amaç haline getirip, Brezilya halkın daha da fakirleşmesini sağlamakta başka bir şey yapmadı.

Chavez’in petrol gelirlerinden yoksulların çıkarına harcamalar yapmasını, “popülistlik” olarak karalayanlar şimdi sosyalizm korkusu ile titremeye başladılar ;çünkü,Chavez, şimdiye kadar izlediği ekonomik politika la,devlet Sübvansiyonları la ,yoksulluğun ortada kaldırılamadığını,Aksine yoksulların geçimleri için harcanan devlet yardımlarının yine burjuvazinin cebine girdiğini, burjuvazinin zenginleştirmeye devam ettiğin, yoksulluğun ortadan silinmediğini, kapitalizm tasfiye edilmeden yoksulluğu, işsizliğin, açlığın ortadan kalkmayacağını görerek Marksizm’e sarılıyor ve kapitalizm tasfiye ederek, sosyalizm’in inşa etmek için teşebbüse geçiyor.

Venezüella deneyi de, reformistlerin ve revizyonistlerin, kapitalizm koşullarında kapitalist yatırımların dışında kalan değerin bölüşümü ile sömürünün, yoksulluğun orta kalkacağı, bölüşümde “eşitliğin sağlana bileceği” görüşlerinin gerçek olmadığın bir kez daha kanıtlıyor.
Pazar ekonomisine son verilmeden, iş-gücü meta olmaktan çıkarılmadan, üretim, kar için değil, kitlelerin tüketimini gözeten planlı ekonomiye göre gerçekleştirilmeden, sömürünün yarattığı yoksulluğun ortadan kaldırılamayacağının açığa çıkması, Marksizm yeniden gündeme getiriyor ve Marksizm’e tekrar dört elle sarılmanın zorunlu olduğunu gösteriyor ve bunun için Chavez “ben Marksistim” diyor.(3)

Chavez, yükselen petrol fiyatları sayesinde,yoksullukla mücadeleyi şu veya bu ölçüde yerine getire bildi. Fakat, bu türlü ekonomik-politikanın sürekli ve kalıcı olamayacağı, petrol fiyatının düşmesi le ,her an ekonomik krize girebilecek kapitalizm’in varlığı la açığa çıkıyor.. Bunun için Chavez, kapitalist ekonominin can damarlarına el koyuyor ve tüm işletmelerin kamulaştırılacağın ilanı ediyor.
Chavez , bu yeni ekonomik-politik girişimleri başarısız kılmak amacı la, kara-borsacılık ve stokçuluk la sabotaj yapan büyük Market sahiplerinin mülklerine el koyacakların ve devletleştireceklerini ilan etti.
Böylece, Holdinglerin, Tekelci burjuvazinin doğrudan uzantısı olan, azılı sosyalizm düşmanı orta burjuvazinin, Salvador Allende’yi ekonomik çıkmaza sokan ekonomik sabotajlarının Venezüella da tekrar etmesine imkan tanınmıyor ve tanınmayacak

Ama tüm bunlara rağmen, Latin Amerika’yı kapsayan anti-kapitalist mücadele gelişmedikçe, tek başına Venezüella da sosyalizmin inşa edilemeyeceğin açıktır. Bunun için,ilk önce Venezüella, Bolivya, Küba’yı için alacak “sosyalist devletler blok”unu oluşturulması, sonradan bu blok’a katılanların genişlemesi le “sosyalist Latin –Amerika federasyonun” kurulması amaçlanmaktadır. Ekvator, “sosyalist devletler blok’una” katıla bilecek en yakın ülke konumunda dır.

Nikaragua’da, eski gerilla Lideri Ortega’nın, kendisine karşı savaşan kontra-gerilla şefin başkan yardımcısı yaparak ve Pazar ekonomisinden yana olduğunu açıklayarak ( ve de bundan dolayı Bush’dan övgüler alarak,) devlet başkanlığına gelmesi, Meksika’da burjuvazinin hile ile devlet başkanlığına el koyması, Latin –Amerika da Chavez’in çizgisinin giderek güçlenmediği anlamına gelmiyor, Tam tersine “ Chavez’cilik” Latin-Amerika’yı sarıyor.
Pazar ekonomisinden yana olduğunu ilan eden Ortega bile, Küba,Bolivya ve Venezüella arasıda kurulan ekonomik örgütlenmeğe katılacağın ilan ediyor.

Burjuvazi, budan dolayı “ Venezüella ikinci Küba olma yolunda dır “ diyerek çığlık atıyor. Burjuvazi’nin çığlıkları,Latin-Amerikalı sosyalistleri kararlı yollarından döndüremediği, Bolivya’da sosyalizm yollunda atılan adımlar la da kanıtlanıyor. Burjuvazi ve onun uşakları, Morales’in doğal-gaz yataklarını devletleştiremeyeceğini, devletleştirirse Bolivya ekonomisini çökeceğin veya ABD emperyalistlerinin silahlı müdahalede bulunacağının iddia ediyorlardı. Burjuvazinin göz korkutma çapalarının hiç bir işe yaramadığı,Morales’in kararlı tavırı la açığa çıkıyor.

Latin-Amerika’da ki bu gelişmeler, Avrupa işçi sınıfı “sosyalist” hareketini derinden etkiler iken,ideolojik tartışmaların merkezine yerleşir iken, Marksizm yenide çekim merkezi haline gelir iken, Avrupa işçi sınıfına göre mukayese edilemeyecek kadar daha kötü durumda olan Türkiye işçi sınıfının gündemi de yer almamasının temel nedeni, 100 senelik bir geçmiş olan işçi sınıfı ve onun mücadelesinin varlığına rağmen, Marksizm ile işçi sınıfı hareketinin kaynaşamamasıdır. Bunun baş nedeni 100 seneye aşkın bir süre boyunca, işçi sınıfı hareketine egemen olan ekonomizm , reformizm ve revizyonizm dir. Marksizm ile işçi sınıfı hareketi arasında kaynaşmayı sağlanmak istene her ciddi adım ekonomizm, reformizm tarafından boşa çıkarılmıştır. Burjuva görüşler özellikle, burjuva milliyetçiliği “sosyalizm” adına işçi sınıfı hareketine egemen kılınmıştır. Sovyetlerin dağılması, Arnavutluk sosyalist devletin tasfiye edilmesi le burjuvazinin başlattığı Marksizm karalama ve gözden düşürme kampanyasına, “sosyalist” geçinen ekonomistler ve reformistler, önemli katkılarda bulunmakta geri durmamışlardır ve Marksizm işçi sınıfı hareketinin gündemine girmemesi için ellerinden gelenleri ardlarına koymamışlardır.

12 eylül darbesi sonrası başlatılan ve sınıf farkların ortaya çıkmasını önlemeyi, sömürüye karşı mücadeleyi etkisiz hale getirmeyi, sınıfı en acımasız tarz sömürülmesini örtbas etmeği amaçlayan milliyetçiliğin (türkü, kürdü, ermeni’si hiç fark etmez) ortalığı kazıp kavurduğu sırada,”Milliyeçilik, halkınızın yurt sever duygularından doğuyor”(4) diyen sözde “sosyalistler!” var oldukça, ve bunlar tarafından ekonomizm, kapitalist restorasyonculuk amaç haline getirilip savunuldukça, Marksizm ile işçi sınıfın hareketinin kaynaşmasına, işçi sınıfının sosyal kurtuluşu için Marksizm’in yol göstermesine imkan varmı?

Devam edecek


(1) Marks, sivil toplum düşüncelerini, feodal despotizme karşı, demokrasinin belirleyici olmaya başladığı, işçi ve emekçilerin siyasi mücadeleye ve siyasete katılabildiği ve özelikle militarist , bürokrat devletin şekillenmediği, demokrasinin, seçme, seçilme hakkının sermaye tarafından biçimsel ve göstermelik hale dönüştürülemediği dönemlerde gündeme getirmişti. Günümüzün koşullarında sivil toplumun oluşturulması, kapitalizm sonrası sosyalist topluma geçişle gerçekleştirile bilinir.
(2) BBC, buna benzer görüşleri “kendi düşüncesi değilmişçesine” hareket ederek yaymaya özel önem veriyor.
(3) Bazıları, “Marksizm’in dışında ki sosyalist düşüncelerinde var olduğun ortaya çıkardık” diye övünmesi, sosyal –pratik tarafından da yanlışlığı mahkum edilen küçük burjuva sosyalizm’i, burjuva sosyalizm’i, bir matahmış gibi öne sürmesi, Marksizm’in tek bilimsel düşünce olduğunu ne göz ardı etmeğe yeter, nede küçük burjuva sosyalizm le, burjuva sosyalizm ile Marksizm aynı değerde olduğunu gösterir. Marksizm, özellikle küçük burjuva sosyalizm karşı mücadelesi le ve onu teori de ve pratikte mahkum etmesi ile dünya proletaryasının kurtuluşa götürecek tek bilimsel düşünce olduğun, dostuna, düşmanına kabul ettirdi. Kapitalist Sovyetlerin dağılması,ne Marksizm’in yanlışlığın, nede burjuva ve küçük burjuva sosyalizm’in doğru düşünce olduğun gösterir veya gösterdi. Bunun için “Evrensel Kültür dergisinin” böbürlenmesi boşunadır.
(4) Milliyetçilik, ulusalcılık ve yurt –severlik aynı anlama gelen kavramlardır.Milliyetçilik ,lekelendiği için “sosyalist” olduklarının iddia eden burjuvalar , bunun yerine, ya ulusalcılığı veya yurt-sever tanımların kullanmayı tercih ederek göz boyamaya, kendilerin milliyetçi olmadıkların sözde kanıtlamaya çalışıyorlar.