8 Ağustos 2006

İsrail'in Lübnan'a saldırısı ve dinci gerici Hizbullah'ın karşı -devrimci rolü


Emperyalistler ve kapitalist İsrail devleti ile dinci -gericiler arasıdaki orta-doğuya egemen olma savaşı, gerek Arab kökenli, işçilere , emekçilere , gerekse yahut kökenli işçi ve emekçilere büyük zarar ve zaiyat verdiği açık bir gerçektir,
Emperyalist -kapitalist ülkelerdeki holdingçi basın yayın organları, gerekse İslam sermayesinin basın ve yayın organları,İsrail kapitalist devletin, Lübnan'da ve Filistin'de yarattığı vahşeti sergiliyorlar.İsrail kapitalist devlet'in, Lübnan'ı yerle bir etmesini , milyonlarca işçi ve emekcinin her şeylerinin terkederek, canlarının kurtarma telaşıla, savaş bölgelerinden kaçarak, göçmen durumuna düşüp, yardım muhtaç hale gelmeleri, burjuva basın yayın organlarının en büyük malzemesi.
Washington-post, The New York Times, LeMonde,Die Welt gibi burjuvazinin önde gelen gazeteleri Lübnan'daki, Hayfa'daki "insanların dram"ların görgü tanıklarının beyanatları ışığında anlatırlarken, İslam sermayesinin yayın organları, El Cezire, El Arabiya Tv ise sadece Lübnan'daki, Gazze'deki, İsrail devletinin saldırılarından ve yarattığı insanlık dramlarından bahsediyor ve Hizbullah'ın , Hamas'ın, İsrail'de yaşıyan işçi ve emekçileri katetmesini,attıkları Füzelerle evlerinin başlarına yıkılmasını es geçiyorlar. Oysa Hizbullah'ın attığı füzeler sonucu ölen işçilerin arasında, Arab kökenli işçilerde var. Bir Arab işçisi, bu durum karşısıda "Biz Yahudi işçilerle aynı tabakta yemek yiyoruz, aynı yerde çalışıyoruz, iş veren hepimize saldırıp haklarımız ortadan kaldırıyor , Hizbullah'ın attığı füzeler hepimizi hedef alıyor" diyerek bir sosyalist gazeteye dertini anlatmaktan geri durmuyordu. (1)
İsrail burjuva devletinin son dönemde, gerek Gazze'yi yeniden işgal etmesine , gerekse Lübnan'a saldırısına, nelerin sebep olduğu,İsrail burjuvazisinin ve dinci gerici Arab örgütlerinin izlediği siyasi taktikler incelenmeden açığa çıkarılması zordur.
.1967 de de, İsrail karşısıda Nasır'ın başın çektiği Arab çephesinin yenilgiye uğraması,Savaştan az sonra Arab milliyetçiliğin önder Nasırı'n ölmesi, Arab dünyası yeni seçeneklere le baş başa bırakmıştı. Nasın'ın yerine Mısır'ın Devlet-başkanın olan Enver Sedat, Nasın'ın izlediği siyasi cizgide köklü değişikler yaparak, Sovyet emperyalistlerini terk edip, ABD ve Batılı emperyalistlere yaklaştı. ve O güne kadar, Batılı emperyalistlerin hegemonyası altındaki feodal, şeriatçı Arab krallıklarının dışındaki, Arab devletleri, İsrail'li, devlet olarak tanımıyorlardı ve İsrail'in ortadan kalmasının istiyorlardı ve bu Arab cephesinin önderliğinide Mısır yapıyordu.
Nasır'nın önderliğide ki Anti-İsrail cephesi, gelişen Arab milliyetçiliği, Batılı emperyalistlerin denetimindeki feodal,seriatçı Arab devletlerinin içinde de önemli yandaş buluyor ve Batı yanlısı şeriatcı kralıkların devrilmesini gündeme getiriyordu. Bu Kralıklar, bu durum karşısıda, Anti-İsrail cepheyi, Batılı emperyalistlere rağmen ve gönülsüz olarak desteklemek zorunda kalıyorlardı. 1967 İsrail'e karşı savaşta, tüm Arab devletlerinin birleştiğini söylemek abartılı bir tesbit değil. ABD'nin ve Batılı emperyalistlerin orta -doğudaki en önemli müttefikleriden bir olan ve Sovyet emperyalistlerine hiç yanaşmıyan Ürdün Krallığı dahi Anti-İsrail savaşına bızzat katılmak zorunda kalmıştı.
Diğerleri ise maddi destekte bulunmaktan çekinmediler. Tüm bunlara rağmen İsrail, Arab devletlerinin yenigiye uğratarak, Sovyet emperyalistlerinin "Arab dünyası"daki prestijini yerle bir etti.Aslıda bu savaş, Sovyet emperyalistleri le, ABD emperyalizm arasıdaki silahların güçünün denemesidi. Bu savaş, aynı zamanda Sovyetlere duyulan güveni sarstı ve onun güçünden, "Arab dünyası"nın şüphe duymayasına yol açtı. (2). Bu savaş , Sovyet yanlılarına ve Arap miliyetçiliğine büyük darbe vurup, onun inişe geçmesine yol açar iken, ABD ve Batılı Emperyalizm yanılısı devletlerin güçlenmesine ve Orta doğuya egemen olmalarına neden oluyordu.
Nitekin,Ürdün krallığı , savaş öncesi Ürdün'e sığına Filistinleri "devlet içinde devlet oldunuz " bahnesi le ,Ve aslıda ise, Filistinlerin, İsrail yönelik vur kaç silahlı eylemlerinin durdurdurmak amacıla, Filistinlere saldırdı ve katlıam düzenledi, Filistin katliamına( tek başına ) sesiz kalmayan (o dönemdeki) Suriye devlet başkanını, Hafız Esat'ın askeri darbe ile iktidardan düşürdü, Suriye askerleri Ürdün'den geri çekildi, Ürdün Krallığı, sağ kalan Filistinleri ülkesiden çıkarıp, Lübnan'da ve Suriye'de sürgün ve göçmen hayatı yaşamaya mahkum etti.
Bu gelişmelerden sonra, Mısır devletinin içindeki Sovyet yanılarının tasfiye eden Enver Sedat, ABD emperyaliym'i le anlaşıp İsrail'i tanıdığının İlan ederek, İsrail le anlaşmaya oturdu ve İsrail gitti ve İsrail'den, savaşla elde ettiği Mısır toprakların geri aldı.
Enver Sedat'ın bu politikasına karşı, Sovyetler yanlısı devletler ve Filistinli devrimci örgütleri karşı çıkarak, "Red-Cehpesini" oluşturdular. Irak, Suriye, Libya, Güney yemen, Sudan gibi ülkeler bu "Red- cephesi" katıldı ve Mısır'ı "Arap dünyası"dan tecrit etmenin yolları arandı
Oysa bu an'a kadar Mısır'ın önderliğide bir "Arap dünyası" oluşmuştu, Baas partilerinin önderi Nasır'dı. Nasır'ın amaç, tüm Arap devletlerini Federal bir cumhuriyeti altında toplayıp, Arabları tek bir devlet çatısı altında birleştirmekti. Bunun ön hazırlığı olarak Mısır la Suriye, ömürü kısa süren bir federal devlet içinde birleşmişlerdi.

"Arab dünyası"n'da, Nasır sonrası gelişmeler

Nasın'ın ölmesi, Enver Sedat'ın Nasır'ın yoluda yürümemesi,"Arap dünyası"nı öndersiz bırakmıştı. Ve ama aynı zaman , gelişen Arap milliyetçiliği karşısıda , tasfiye edilmekle yüz yüze kalan Suudi-Arabistan ve diğer Batı emperyalizm'nin hegemonyası altıda olan petro zengini Arab devletlerinin derin bir nefes almasının sağlıyor ve (Mısır la birleşerek), Sovyet Emperyalistlerinin güçünü kırmak için, Arab milliyetçiliğini, sosyalist ve komünist hareketleri etkisiz hale getirmek için güçlerinin seferber etmesine neden oluyordu.
ABD, "Red-cephesi" nin başını çekmek isteyen Saddam'ı etkisiz hale getirmek için, o an kadar uzak durdukları Iraktaki Kürt isyanın, Mustafa Barzani'yi destekledi. ABD, direk ve Iran şah'ı kanallıla, Kürt hareketine her türlü desteği vererek, Saddam'ı köşeye sıkıştırıyordu. Sonunda Saddam , ABD'ye yaklaşmaya başladı. Sovyetlerinden yan çizip, ABD ve batılı emperyalistlerle ilişkilerini geliştirdi,ateşli İsrail düşmanlığını bir yana attı. Bunun karşılığı olarak, ABD ve Iran, Kürt hareketini desteklemekten vazgeçtiler,ve Saddam'a, Kürt isyanının bastırmasının yollarını açtılar. Saddam'da Kürt isyanın bastırıp, Mustafa Barzani'yi Iran sığınmak zorunda bıraktı.
ABD emperyalizm "Red-Cephesi"nin üyelerini tek, tek hedef seçmişti, Mısır'ı ve Fas'ı,Libya'nın üzerine sürdü, bu yetmedi, "teröristleri destekliyor" bahanesile Sovyet emperyalistlerinin sesizliği altında Libya'yı bombaladılar. Böylece, Libya'yı kendi kabuğuna çekilmesini sağlar iken,Güney Yemen'in üzerine Kuzey yemeni ve Suudi-Arabistanı saldırttı ve bu yolla Güney Yemen'i, Kuzeyle tekrar birleşmek zorunda bıraktı Sudan'da şeriatçı darbe tezgahlandı ve "Red-cephesi"den çıkarıllıp, Mısır'a yaklaşması sağlandı
Ve böylece ABD'nin Orta doğuya tam egemen olmasının önüde tek engel, Filistin kurtuluş hareketi kalıyordu ve ABD emperyalizm'i bunuda haletmenin çarelerini aradı.
Filistin halkının mücadelesine önderlik eden ve Filistin halkı içinde etkin siyasi güç oluşturan FKÖ'nun, içinde yer alanlar, Küçük burjuva devrimçi hareketi El Fethi,ve "Marksist" Filistin halk cephesi ve Filistin demokratik Halk cephesi idi.
El Fetih, demokratik bir Filistin devleti kurmak için mücadele eder iken "Marksist gruplar" Filistin halkının ulusal kurtuluş mücadelesini, Filistinli ve Yahudi işçi ve emekçilerin birleşik sosyalist federal cumhuriyetinin kurulması amacına yöneldiriyorlardı.Bunun içinde İsrail burjuva devletine ve Arab gericiliğine ve emperyalizm'e karşı mücadel ediyor ve özelikle ABD emperyalizm'inin dayattığı Filistin sorununun emperyalist çözümüne karşı çıkıyorlardı.
Ama, sürgün ve göçmen Fİlistinlerin yaşamlarının sürdürmeleri, ançak zengin Arab devletlerinin yardımla mümkündü.Petro zengini şeriatçı Arab devletleri,bu yardımlarını, Filistin halkının mücadelesiden FKÖ'nun tasfiyesile birleştirmek istiyor,seriatçı güçlerin Filistin halkının mücadelesine egemen olmasını sağlamaya çalışıyor. ve bu amaçları doğrultusuda İsrail le birlikte hareket ediyorlardı. Hamas, İsrail ve Suudi-Arabistan devletlerinin yardım ve desteğile kuruldu.Ama tüm bu yardımlara rağmen, şeriatçı örgütler, bir dönem Filistin hareketi içinde etkin siyasi güç haline gelemediler.
Ama Emperyalistler, İsrail ve Arab gericiliği boş durmadılar ,FKÖ'nun tamamen askeri hedeflere yönelen,İsrail'deki sivil halkın zarar(3) görmemesine azamı dikkat gösteren, mücadelesini ezmek için Provokosyon üstüne, Provokosyon tezgahladılar, Lübnan'da iç savaş çıkarıp, Filistinleri Lübnan'dan da atmak istiyorlardı. Hıristiyan ve Müslaman Araplar arası savaş, aynı zamanda dinci gericilerin siyaset sahnesine çıktıklarının da göstergesidi.
Nasır'ın önderlik ediği Arab milliyetçiliği, Arab halkların birleştirmeği amaçlar iken, dinci gericiliğin devreye girmesi le Arab halkları dahi bir, birbirine düşürülüyordu.
İsrail devleti,(bu vesile ile) Güney Lübnan'ın işgal edip, kendi gözetim altında Hıristiyan Arablara, Filistin göçmen kamplarını bastırtarak katliam düzenletmekten bile geri durmadı. Bu katliamları durdurmak için, Suriye'nin Lübnan asker çıkarmasına ABD bile göz yumdu.
Sovyet revizyonistleri ise, bu dönemde İsrail'le arayı düzeltmenin peşinde koşuyor ve ülkesideki Yahudileri İsrail'le göndererek, İsrail Devletinin, İşgal ediği Filistin topraklarına Yahudileri yerleştirmesine yardım edip, İsrail'in sınır genişletme hareketin destekliyordu.
İç savaş sırasıda Lübnan giren İsrail devleti, Hıristiyan Arabların temizliyemediği Filistinleri,Göçmen Kamplarında kuşatarak katetmeye yeltendiği sırada, Mısır devleti araya girdi ve bu katilamı durdurttu ama, Filistinlerin Lübnan'dan çıkartıp, Gemilere bindirip Tunus'a sürgüne gönderilmesini destekledi. Yasser Arafat dahil olmak üzere Filistin Önderlerinin hemen hemen hepisi Sürgüne gönderildi. Tüm bu dramların yaşandığı sırada" Filistin sevdalısı!" şeriatcılardan en küçük tepki gelmiyordu; Aksine "komünist Filistinli örgütlerinin tasfiyesini" canı gönülden destekliyorlardı.
Fakat, Filistin halk mücadelesiden vaz geçmedi,çok geçmeden İsrail'in işgallı altında olan, Gazze ve Batı Şaria'daki Filistinler ayaklandı .Taşlarla, İsrail Askerlerine karşı mücadele eden Filistinli çocukların ve halkın mücadelesi karşısıda,İsrail ve ABD emperyalizm'i "çaresiz kallıyorlardı"
İsrail, FKÖ'nün ve Yasser Arafat'ın bu isyana damgasının vurmaması için, Örgütledikleri şeriatçı Hamas'ın özgürce hareket etmesini ve Gazze'de ve Batı Şaria'da , serbestçe şeriat'ın propangandasını yapmasını ve örgütlenmesini destekledi, Bu süreçte , ABD emperyalizm'i zaten, Sovyet emperyalizm'nin Afganistan işgal etmesine karşı , şeriatcılar la ittifak kurmuştu,Suudi-Arabistan, şeriatcı örgütlerin, hem finansmanını yerine getiriyor, hemde tüm şeriatciları, Sovyetlere karşı savaşmak için Afganistan'a gönderiyordu. Şimdi ABD'nin bir numaralı düşmanı ilan edilen, Osama Bın Ladin , ABD'nin desteğile, Suudi-Arabistan krallığı tarafıdan Şeriat ordusunun kumandanı olarak Afganistan'a gönderilmişti.
Sovyetlerin Afganistan'dan yenilgiye uğraması ve geriye çekilmek zorunda kalması,ve Iran'da Molların, tüm Muhaliflerinin tasfiye ederek(4) şeriatcı" İslam cumhurriyetini" kurmaları,Şeriat'in kesin zaferi olarak ilan ediliyor ve şeriat'i tekrar "İslam dünyasına" egemen kılmak için sefebelik başlatılıyordu. (5)
Ama ,Orta- Doğuda ve Orta -Asya'da sınıf mücadelesindeki gelişmeler, şeriatcıların amaçladıkları "İslam dünyası"na egemen olma hedefine hizmet etmiyordu.Çünkü, bir tarafdan, Iran ,İrak savaşından "zafer" le çıkan Saddam, orta -doğunun petrol kaynakların zorla ele geçirmek için saldırıya hazırlanıyor, diğer tarafdan, Iran savaşıla güçlene ordusula her kese kafa tutuyordu.
ABD emperyalizm'in etkisi altındaki petro zengini Arab ülkelerini işgal etme arzusu, onu,ABD'nin tuzağına düşmeye doğru sürüklediğini dahi fark etmemesine neden oluyordu.(5).
Birinci Körfez savaşıla, ABD ve diğer Emperyalistler , Irak'a ve diğer petro zengini, Arab ülkelerine askeri güçlerini yerleştirmeleri ,aynı zamanda,orta doğuya egemen olmak istiyen şeriat'ın amacına da önemli darbe vurdu. Bunun üzerine, Afganistan'da "Sovyetlerı yenilgiye uğratan!" şeriatcılar,tüm emperyalist devletlere karşı savaş açmaktan çekinmediler.
Filistin sorunu şeriatcilar için de, Arap halklarını etkiliyecek bir araç konumuda idi.ABD emperyalizm'i, bunun için Orta-doğuda var olan ulusal ve dinsel çelişkileri hal etmenin girişimini başlattı.Böylece kendisine karşı kullanılan bu güçlü silahı etkisiz hale getirerek, egemenliğini pekiştirmenin peşinde idiler
Yasser Arafat'ın, Filistin sorununda "emperyalist çözüm"ü kabul etmesi

Sovyetlerden sonra Saddam güvene,Körfez savaşıda Saddam destekleyen Yasser Arafat'ı,(ki 1. körfez savaşında Saddam'ı " Arab dünyası" da tek destekleyen Yasser Arafat'tı) Saddam'ın yenilgiside sonra, Mısır devlet Başkanı Hüsnü Mübarek tarafından ikna etmesile birlikte, 1993 yıllında İsrail le Filistin arasıda "bariş görüşmeleri" başlatıldı
"Oslo süreci" diye adılandırılan bariş görüşmelerinin başlaması;aynı zamanda Arafat'ın ve El- Fetih'in ,Filistin Sorununun Emperyalist çözümünü kabul etmesi demekti. ABD , kendi çıkarı doğrultusunda Filistin sorunun çözerek egemenliğini pekiştimek istiyordu Ve Bu amacı doğrultusuda İsrail devletini de "barişa" zorluyordu. ABD, aynı zamanda kendi egemenliği altında Filistin devletinin kurulmasının zeminini de hazırlıyordu..
Arafat ,böyle bir Filistin devletini kabul ederek, vede o güne kadar izlediği politikasından köklü değişiklik yaparak, İsrail devletini tanıdığını ilan edip, uzun dönem karşı çıktığı, Enver Sedat'ın çizgisine gelmiş oldu.
Bu bariş görüşmeleri sonrası , özerk Filistin bölgesi kabul edildi , Arafat ve El Fetih geriye dönüp ,özerk Filistin bölgesinin yönetimine geldiler. Ama İsrail, 1967 savaşında işgal ediği Filistin toprakların tümünü geri vermeğe yanaşmadığı gibi, Küdüs'ün Statüsünde değişiklik yapılmasını kabul etmiyordu; anlaşmazlılkların sonucu olarak, İsrail le Filistin arasıdaki çatışma yeniden başladı.Zorla barış masasına oturttuluna İsrail devleti, her zamanki gibi Filistinleri ve Arabları yok etme politikasına kaldığı yerden devam etmeye başladı.
İsrail Marksist- Leninist komünist partisininde tesbit ediği gibi, İsrail burjuva devleti, hep Filistinleri ve Arabları, silah zorula, katederek baskı altına almayı amaçlaya bir politika takip etti.. Arafat'la yeniden anlaşmazlığın patlak vermesini bahene ederek, yine hışımla Filistinlerin üzerine gitti. Onun bu, açımasız, ırkci politikası Filistinleri yeniden silah sarılmak zoruda bırakıyordu. Bu durumdan en çok yararlana ise Şeriatcı Hamas oldu
İsrail ve Filistin arasıdaki bariş sürecinin başlaması la, şeriat'a karşı olan, El Fetih, Arafat'ın yönetime gelmesi, Hamas'nın ,şeriatı egemen kılma amacına engel idi. Hamas, İsrail'in saldırgan politikasına karşı savaşını, El Fetih'in Filistine egemen olmasını baltalamala birleştirdi. Bu yolla, İsrail le savaşarak Filistin halkını etkilemek istiyordu ve buna uygun bir strateji izlemeğe başladı.Dolayısıla, "Oslo barış anlaşmasını" kabul etmediğini ve İsrail devletini tanımadığını ilan etti.
Yeniden,Filistin ile İsrail devleti arasıda başlayan çatışmayı kızıştırmak için provakosyon, üstüne provakosyon tezgahlayan Hamas,,İsrail devletinin Irkcı saldırganlığına karşı , Yahudi düşmanlığıla, ırkcılığı körükledi, İsrail devletinin Filistin halkına karşı izlediği ırkcı politikaya karşı, "İntihar eylemleri le" suikastlarla, çoluk, çocuk demeden,(6) Yahudi,Arab gözetlemeden,caddelerde, okullarda, yerleşim birimlerinde insanları katederek ırkcılıkla cevap verıyordu.
Ve böylece İsrail devletine, durmadan, daha da şiddetli tarzda Filistinlere saldırması için firsat tanıyordu ve diğer yandan ,Arafat'ın ve El Fetih'in, Filistine egemen olmadığını, olamıyacağını kanıtlamaya çalıştı ve çalışıyor.
Yasser Arafat'ın ölümüden sonra , Filistinlerin,seçimle devlet başkanı olan Mahmud Abbas, Filistin Devletinin İlan edilmesi için "Oslo barış sürecini" yeniden başlattı. ABD'nin baskısıla ,Ariel Sharon, Mahmud Abbas'ın girişimin kabul etti ,Gazze'den,Batı-Şaria'dan askerlerinin çekti,isgal ediği ve Rusya'dan gelen Yahudileri yerleştirdiği işgal bölgelerinin bazıların boşattı ve Filistin yönetimine teslim etti
Sharon'un bu politikasını partisi dahi desteklemedi ve Sharon hükümetini düşürdü. Bunun üzerine Sharon, İsrail işçi partisinin desteğile azınlık hükümeti kurarak, seçim kararı alıp, ayrı parti kurdu. Yapılan seçimlerde,Sharonsuz (ki Bu arada Sharon hastalanıp komaya girdi ) Sharon'nun partisi seçimi kazanarak, işçi partisi le hükümet kurdu. Böylece İsrail halkı, işgal edilmiş yerleşim bölgelerinin terk edilmesi politikasına destek verdi ve onayladı.
Hamas'ın " İktidarı"

İsrail seçimlerinden hemen sonra, Filistin'de de parlamento seçimleri yapıldı. Mahmud Abbas'a karşı, devlet başkanlığı seçimlerini kayıp eden Hamas, bu seçimlerde, İsrail le olan sorunlardan çok, Filistinin iç sorunların ön plana getiren kampanya düzenledi, El Fetih hükümetinin aşırı boyutlara çıkan yolsuzlukları Hamas'ın seçimi kazanmasını sağlayan temel malzeme idi.Çünkü El fetih hükümeti, ABD'in, AB'nin (aslıda Kendi egemenlikleri için ), görünüşte ise, Filistin halkının ihtiyacı ve Filistinin inşa edilmesi adına gönderilen paraları, kendi ceplerine koyup, köşeyi dönüyorlardı.
İsrail devlet'i ve ABD'i, seçimle Hamas'ın hükümette geleceğini, (önceden bilmelerine rağmen ), Latin Amerika benzeri, seçim hileleri le Hamas'ın çoğunluğu sağlamasını önlememelerinin nedeni, Haması Hükümete getirip, "ehlileştim"e amaçlarından dolayıdı.
ABD ve AB ,Hamas'ın çoğunluğu sağlayıp,seçimi kazanamsıla birlikte, hemen, Hamas'ı sıkıştırmaya başladılar, "İsrail devletin tanı ve Oslo bariş sürecine katıl yoksa , yardımlarımıza son veririz "tehditleri le sözde Hamas'ı yolla getirmek istediler. Oysa Hamas'ın, İsrail İle çatışmasındaki esas amacı, El Fetih'in, Filistin'deki siyasi egemenliğine son verip, (kendilerinin de açıkladıkları gibi) Ürdün'ün batısından, Akdenizin doğusuna kadar olan bölgede Şeriat'ı egemen kılmaktı.
Emperyalistlerin, Hamas'ı bu amacıdan vazgeçirmesi demek, Hamas'ın varlığına son verme anlamına geliyordu. Hamas'ın, şeriat rejimini egemen kılmadan, İsrail ile barış masasına oturması ,onun intiharı demekti.
Hamas , Hükümette gelir gelmez , Filistin özerk yönetimine hakim olmak için kolları sıvadı ve El Fetih le, Mahmud Abbas la egemenlik mücadelesine girdi,Hamas , Filistinlerin polist örgütüne egemen olmak için, El Fetihleri polislikten attıp, kendi örgütlü silahlı militanlarını polist yapmaya başladı, Ama Mahmud Abbas buna izin vermedi, Bu sefer El.fetih le, Hamas arasıda silahlı çatışma çıktı.
"Oslo bariş sürecine" karşı çıkıp, İsrail devlet olarak tanımamakla israr ederek, Filistine egemen olmak istiyen Hamas'a karşı, Mahmud Abbas, "Oslo barış sürecinin devam edilip edilemiyeceğini, Referandumla Filistin halkı karar versin" önerisini öne sürdü ;ama. Hamas, bunun hemen red etti, Çünkü, emperyalist çözüm olmasına rağmen,Filistin halkı,Arafatın imzaladığı Oslo bariş anlaşmasının kabul etmiş ve El fetih'in ve Arafatın desteklemişlerdi.
Filistinin Özerklik statüsü ve anayasası referandumlarla kabul edilmiş. özerk bölgenin yönetim yetkisi "devlet başkanı"na verilmişti.Filistin halkının çoğunluğu, şeriat rejimini red edip, laik siyasi yönetimi seçmişti.
Hamas'ın parlamento seçimleri le çoğunluğu sağlayarak hükümete gelmesi,Filistin halkının şeriat rejimin istediği anlamıyan gelmediğin,referandumu red eden Hamas'da çok iyi biliyordu.
Hamas, Abbas'ın referandum önerisini boşa çıkarmak için, yeni taktiklere baş vurmaktan çekinmedi, bir yandan "tamam, İsrail'i devlet olarak tanıyıp, barış sürecine kattılacağız" der iken, diğer yandan İsrail'le çatışmayı kızıştırarak, El Fetih'in taktikleri karşısında, referandumdan kaçmanın yollunu arıyor. ve Filistin içindeki egemenlik çatışmasının "Dış düşman İsrail'le" doğru kaydırarak , Mahmut Abbas'ın referandumla "Oslo barış süreci"nin devam etmesini engelemek istiyordu.
Nitekin bu taktiğini "başarıla" uyguladı, İsrail'le saldırarak, İsrail askerini kaçırarak, azılı Filistin ve Arab düşmanın İsrail devletinin azgınca, yeniden Filistinlere saldırmasının,Gazze'yi ve Batı Şaria, yerle bir etmesinin ve Filistinleri katetmesinin zeminini hazırladı.
İsrail burjuvazisi ve devleti, "kendisi gibi bağımsız!" Filistin devletinin kurulmasını gönülsüz olarak kabul ediyorlardı. Bununiçin,Firsat bulur bulmaz, bu gönülsüzlüklerini, hemen sergiliyor ve Filistin devletinin kurulmasını baltalamaya çalışıyorlar. Filistin devletinin kurulmasın istiyen ve orta-doğudaki ulusal çelişkileri çözerek egemenliklerin pekiştirmek peşinde koşan, ABD'i ve AB'dir.
Filistinlerin içinde olduğu gibi, İsrail'in içinde de bu emperyalist barış sürecini engelemek istiyen ırkcı ve Musevi gerici-dinci güçlü siyasi gruplar var. Bunların öncülüğünü yapan, bir dönem başbakanlık yapan, Benjamin Netanjahu ve partisidir.Dönem dönem bunlar, siyasi ağırlıkların ortaya koyarak "barış sürecini" işlemez hale getire biliyorlar.İsrail devletinin , Hamas'ın provakasyonunu bahane ederek,Filistine azgınca saldırmalarının,bir asker kaçırıldı diye, Filistini yeniden yakıp, yıkmalarının nedeni de budur.


Hizbullah'ın, devreye girmesinin nedeni

İsrail devleti,yine, Yasser Arafat'ın yönetimde iken ,Gazze ve Batı Şaria yerle bir ettiği, Yasser Arafat'ın barındığı konut'tu çember altına alarak, onu günlerce, aç ve susuz bırakıp,dize getirip,isteklerini kabul ettirmeğe çalıştığı sırada,Türkiye'deki şeriatcılar,dahi olmak üzere, tüm dinci gericiler, İsrail devlet'nin, bu günlerce, aylarca süren, azgın, ırkcı saldırılarına ve katliamlarına karşı,(Arafat'ın ortadan kaldırası la Hamas'ın , egemen olacağının düşünerek) kıllarını kıpırdamadılar.
O dönemde, Hizbullah,Lübnan Hükümetinde ağırlıklı olarak yer alıyordu, Suriye, askerlerini henüz Lübnan'dan çekmek zorunda kalmamıştı,en önemlisi, İsrail devletinin, Arafat'a ve Filistin'e yönelik saldirisina karşı, AB'i ve Özellikle Fransa ve Almanya, ilk kez , İsrail karşı açıktan cephe alıyorlardı ve Filistinlerin yardımına koşuyorlardı, ABD 'ise İsrail devletinin saldırılarını,bugünkü gibi açıktan destekliyemiyordu ve "İsrail kendini savunuyor "bahenesinin arkasına gizlenemiyordu.
O zamanki, İsrail başbakanı ve "Oslo barış sürecine " açıktan karşı çıkan,Benjamın Netanyahu, Schröder hükümetinin Filistinlerden yana tavır alması karşısıda."Yahudi düşmanı Hitler'in politikasını izliyorsunuz" suçlaması la, kendi ırkcılığını örtbas edip,Almanya'yı köşeye sıkıştırıp, Irkcı politikasını "haklı!" çıkarmaya çalışmasına rağmen,İsrail devletinin, Batı Avruba'da "tecrit" olmaya başlamasını önlüyemiyordu. Ama Hizbullah'dan, İsrail le karşı en küçük tepki dahi ortaya çıkmıyordu.
Tüm bunlara rağmen, ne değişti?, ne olduki?, ABD ve AB emperyalistlerinin desteği le, düne göre daha güçlü bir konumda olan İsrail'e karşı ,şeriatcılar ve Hizbullah savaş açtı.
Çünkü Artık , Hizbullah'ın silahlı bir güç olarak varlığının (Lübnan'da )sürdürülmesini,Lübnan halkının çoğunluğu istemiyor. Son yapılan seçimleri Hizbullah'ın kayıp etmesi bunun somut göstegesidir. Bir dönem, ABD emperyalizm'in istediği doğrultusunda,UN'nun( birleşik Milletlerin) Hizbullah'ın silahsızlandırmasına yönelik kararı , Lübnan hükümet tarafından yürürlüğe koyulmadı ,çünkü,Lübnan halkının o dönemde böyle bir talepi yoktu.
Hizbullah, Lübnan iç savaşıdan sonra İsrail'in, batı Lübnan'ı işgal edilmesine karşı mücadele etmek amacıla Suriye tarafından örgütlenmişti. İsrail,Hizbullah'ın silahlı mücadelesi karşısıda vede Emperyalistlerinde isteği doğrultusunda, Lübnandan çekilmek zorunda kalmıştı.
İç savaştan ve Sovyetlerın dağılmasından sonra, Lübnan devleti, yeniden ve Batılı emperyalistlerin isteği doğrultusunda, organize edilip, güçlendirilmesi için, Suriye'nin askerlerini Lübnan'dan çekmesi, Hizbullah'ın silahsızlandırılması talepi gündeme getirildi.
Suriye, Golan tepelerinin İsrail'den geri almadan, askerinin Lübnan'dan çekmeğe ve Hizbullah'ın silahsızlandırılmasına yanaşmıyordu, Emperyalistler le çok sıkı ilişki içinde olan, müslüman nüfusun çoğunluğunu oluşturan Dürzi ve Sünni müslümanlar,Hiristiyan Lübnan lı Araplarla birleşerek, Suriye'nin, İsrail le olan sorununa Lübnan'ı karıştırmasına karşı çıktılar. Bu görüş Lübnan'da giderek güçlendi, yapılan son seçimlerde, Dürzi ve Sünni müslümanlar la (ki Hizbullah'ın dışıdaki Şii müslümanlarda bu cepheye katılmıştı) Hıristiyan Arablar kazandılar. Bunun üzerine, Suriye'in, Anti -Suriye kampanyasının önderliğini yapan, eski Lübnan Başbakanı Rafik Hariri suikast düzeleyip öldürdügü ileri sürüldü. Bu suikastan sonra milyonlarca Lübnan'lı, sokağa dökülüp, Suriye'i protesto etti ve Suriye'nin Askerlerini Lübnan'dan çıkarması istendi, Bunun üzerine, ABD emperyalizm, AB'ninde desteğile , Suriye'nin askerlerini Lübnan'dan çekmesi için, Suriye'yi tehdit etti., Suriye, Bu tehdit karşısında askerlerini Lübnan'dan çekti
Sıra Hizbullah'ın silahsızlandırmasına gelmişti, Lübnan Hükümeti,Hizbullah'ın silahlı kollunun, Lübnan Ordusuna katılmasını ister iken, ABD ve AB,emperyalistleri vede İsrail, Hizbulla'ın tamamen dağıtılıp, silahsızlandırlmasını istemekteler. Çünkü, Hizbullah'ı"devlet içinde, devlet" olarak hareket ederek, Lübnan devletini işlevsiz hale getirdiği ileri sürülmekte.
Hizbullah ise, silahsızlandırmalarının, yeniden iç savaşın çıkmasına ve İsrail'in, Lübnan'ın yeniden işgal etmesine neden olacağını iddia ederek, bağımsız örgütlü varlığına son verilmesine karşı çıkıyor.
Özelikle İsrail, Hizbullah'in dağıtılması için Lübnan hükümetine baskı yapıyordu. Lübnan hükümeti ise "mevcut ordumuzla Hizbullah'I dağıtamayız" gerekçesini öne sürüyordu.
Saldırgan İsrail devletinin , Hamas'ı bahane ederek ,Filistin bölgelerine azgınça saldırması,Hizbullah'ın, İsrail'e karşı mücadelede vazgeçilmezliğinin kanıtı olarak gösteriliyordu..
Tabiki, Hizbullah da önüne çıkan bu fırsatı kaçırmadı ve İsrail ordusuna saldırıp, 7 askeri öldürdü ve ikisini kaçırdı. Bu saldırı karşısında İsrail,hemen Lübnan'a saldırıp, Hizbullah'ı silah zorula dağıtmaya yanaşmıyan Lübnan hükümetini cezalandırma adına, Lübnan'ı yakıp yıkıyor. Ve gericiler arası bu savaşta ta, hiç bir sınıfsal çıkarı olmayan Lübnan halkı, çocukları öldürülüyor , 1 miyon Lübnan'lı evini, barkını terk edip, göçmen durumuna düşürülüyor.
.İsrail, Hizbullah'ın karagahlarına saldırmayıp, direk Lübnan'nın bütün bölgelerini hedef almasının nedeni, Hizbullah'ın öyle "kolay lokma" olamıyacak tarzda mezilenmiş olmasıdandı. Bir İsrail kumandanı bu durumu açıkca itiraf etmek zorunda kallarak"Hizbullah önceden, çalıların, kayalıkların arkasına gizlenerek saldırıyordu, şimdi ise dağların içine tüneller kazmışlar,kendilerini çok mükemmel donatmışlar, büyük zayiatları göze almadan, uzun dönemli savaşı kabul etmeden, buralara girmek, öyle kolay değildir" diye biliyordu. İsrail ordusunun büyük zayiat vermesi,İsrail halkının, israil devletinin ve burjuvazisinin gerici politikasına karşı isyan etmesi kaçınılmaz kılar. Bunun için İsrail, tekrar işgal ettiği Güney Lübnan'ı boşaltmayı, Uluslar arası askeri güçlerin, Lübnan -İsrail ve İsrail- Suriye sınır bölgelerine yerleştirilmesini kabul ediyor.
Çünkü, ABD ve AB emperyalistleri, Hizbullah'ı silahsızlandırmayı amaçlıyorlar, Lübnan'a uluslar- arası askeri güçlerin yerleştirilmesinin esas amacı Hizbullah'ı silahsızlandırmadır.Silahlı çatışma olmadan, Hizbullah'In silahsizlandırması veya Lübnan ordusuna katılması için Suriye'de devreye sokulmaya çalışılıyor.ve Suriye, bu konuda yardıma hazır olduğunu ilan etti.

"Sol" adı "Saddet partisi"nin politikasının takip etme

"Saadet partisi"nin ve onun politikasını "sol"dan destekleyenlerin,Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermemesi için kampanya başlatmalarının nedeni, şeriatcı Hizbullah'ın silahsızlandırılmamasını istemelerinden dolayıdır.Çünkü, "islam dünyası" adı verilen bölgelerin her hangi birinde, karşı-devrimci silahlı mücadelenin ve karşı-devrici zorun dışında, şeriat'ın egemen olmasına imkan yoktur. Bunun için şeriatcılar silahlanıyorlar.
"Sol" adına en besbaye görüşler ile "halkın vekileri" adı verdikleri, TBMM'nin millet -vekileri"ikna! "edilmeğe çalışanlar,(7) bilinçli bir tarzda. Marksizm'in, Leninizm'in, burjuva parlamento konusuda gerçekleri ifade eden görüşlerini,( şeriatcilarla ittifak kurma adına) inkar ediyorlar.
Lenin'in, burjuvazinin ahırı dediği ve halkı kandırmaktan başka bir işlevinin olmadığını vurguladığı,Burjuva parlamentosu, "halkın temsilcilerinin meclisi!" oluyor!,ki bu meclisin statüsü,12 eylül faşizm tarafından belirlendiği, emekçilerin ve işçilerin sınıfsal çıkarının savunan, her hangi birisinin dahi meclise girmesinin önü kesildiği gerçeği tüm çıplaklığıla ortad durur iken, "halkın vekillerine!" çağrı yapılıyor!,
Saadet- partisinin taktikleri "anti-emperyalistlik "adına takip ediliyor. Oysa,Saadet-partisinin hedefi, İsrail le, şeriatcılar arasıdaki çatışmadan yararlanarak AKP'i köşeye sıkıştırıp, onu bölmek ve onun millet- vekillerinin kendisine doğru çekmektir. Bunun için Türkiye'nin , Hizbullah'ı silahsızlandırmak için Lübnan'a asker gönderilmesini önlemeğe çalışıyor. ve AKP millet- vekillerine "İslam karşı kurulan, Haçli ve Musevi ittifakının yanında yer almayın " çağrısı yapılıyor ve soruna , ("İslam dünyasına" şeriat'ı egemen kılmak amacıla,) dinler arası bir çatışma varmış gibi yaklaşılıyor, İslam dinine munsup olanları, Hıristiyanliğa ve Müseviliğe karşı birleştirmek istenliyor.
Şimdi, Saadet-partisinin,( şeriatcı anlayışına göre,) böyle bir gerici ve halkları bir birine düşürücü taktik izlemesi yadırganmaz;ama kendine "sosyalist diyen"lerin şeriatcıların taktikler ile hareket etmelerine ne demeli!?
İsrail'in, Lübnan'ı ve Filistin'i yerle bir etmesini durdurmak , masum insanların ölmesini önlemek için,Avurpa'daki sol ve "sosyalist" partilerin dahi, ateş kesin sağlanması ve Bİrleşik- milletlerin araya girmesin istediği bir dönemde, şeriatcılar la birlikte , "Lübnan'a asker gönderilmesin" kampanyası düzenleniyor.
Filistin'de ,Lübnan'da, İsrail tarafından masum insanların katedilmesini ,Nasıl durduracan?!. "Kahrolsun İsrail ve ABD emperyalizm'i" diyerekmi?, sokaklarda 2 bin, 3 bin insanla miting yaparakmı?, 4 bin tırajlı gazetede(8) İsrail'in zülümünü teşhir ederekmi?! Bu gerici savaşı durduracan!
ABD emperyalizm'ine bağlı, Emperyalizm hegemonyasına altında olan "Arab devletleri!", Filistindeki, Lübnan'daki katliamları, sadece Televizyonlarda seyir etmekle yetiniyorlar.Lübnan'daki Hizbullah örgütleyen ve silahlandıran, Iran'ın molları, İsrail saldırıları karşısıda"asıp, kesme!" nutuklarının dışında, palavra atmaktan başka bir şey yapıyorlar. Suriye ıse,Sovyetler dağıltıktan, Irak'ın işgalinden sonra, yelkenleri çoktan suya indirmiş durumda.
Sovyetler emperyalizm'in devamımış gibi gösterilen Rusya, taraftarı revizyonistleri hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor. Çünkü çoktan Uluslar arası emperyalist semayenin güdümüne girip, onun bir parçası olmuştur, Çİn ha keza, Peki, Birleşik milletlerin dışında, hangi gerici güç çıkıpta bu savaşı ve masum insanların katedilmesini durduracak.
Halklar, Emperyalist -kapitalist sermayenin güdümüdeki ve kapitalist sistemin bir parçası olan devletlerin, Emperyalizm'e karşı çıkacağı hayalli le aldattılmasın. Maocu 3 dünya görüşleri halkları kandırmak için ortaya atılmıştır,. hiç bir somut maddi gerçeğe dayanmıyor.
Bugün istensede, istenmesede, gündemde olan gericiler arası savaş ve gerici barıştır, Lenin'in dediği gibi, Marksistler, gericiler arası barışı, gericiler arası savaşa tercih ederler. Çünkü gericiler arası savaş, savaştan hiç bir çıkarı olmayan, masum emekçılerin, işçilerin, ölümüne, sefaletlerine ve evlerinin, barklarının yıkılmasına sebep olur..
Bu gerici savaşı yok etmen tek yolu var, o'da kapitalizm tasfiye etmektir. Kapitalizm ve burjuvazi var oldukca , savaş durmaz, çünkü, aralarındaki rekabet ,egemenlik mücadelesi vede yeni pazarlar bulma ve pazarları paylaşma ihtiyacı, gerici savaş kaçınılmaz kılıyor. Masum emekçiler ve işçiler, gerici savaştan zarar görmek istemiyorlarsa, kapitalizm yok etmek için mücadele etmeleri zorunludur.
Şeriat'ın, ne emperyalizm'e karşı bir alternatif olabilmesinin maddi koşulları var ,ve,nede emperyalist-kapitalist ekonomik sistemle bir problemi .Bugün şeriat rejimini egemen olduğu Iran başta olmak üzere, tüm şeriatcı devletler, bırakın kapitalizm'i savunmalarını ,sermayenin neo- liberal ekonomik -politik programını yürürlüğe koyamakta diğer kapitalist ülkelerden geri kalmıyorlar. Şeriat, aynı zamanda işçi sınıfına, hiç bir ekonomik ve sosyal hak tanımıyan, onların açımasızca sömürülmelerinin koşullarını yaratan despot bir devlet biçimdir. onun davası kapitalizm ile değil burjuva demokrasiledir.
Şeriatcıların,Emperyalistlerle olan,çatışmasının bir diğer nedeni,bir dönem "komünizm'e karşı" ittifak kurdukları emperyalist burjuvazi tarafından bir kenara atılmalarındandır.
Oysa şeriatcılar,emperyalistlerle kurdukları ittifak sayeside, tüm "islam dünyası"na egemen olacaklarını düşünüyorlardı. Ama olmadı; Çünkü Emperyalistler, şeriatcıları, gereneksel işbirlikcisi burjuava sınıflarına, Krallara tercih etmediler.Gereneksel işbirlikçi sınıflar ,aynı zamanda orta -doğunun egemen sınıflarıdır.Emperyalistler, uzun dönem sadakatlarını denemiş ve güvenlerini kazanmış, bu egemen sınıfların yerine, şeriatcıları tercih etmelerine gerek yoktur.

Sosyalizm'i, kapitalizm'in alternatifi olmaktan hiç kimse çıkaramadı ve çıkaramaz

Ama diğer yandan, Sovyetlerın dağılmasının, kapitalizm'in dört nala. neo-liberalizm'e doğru koşmasının yaratığı, kara bulutlar, ümitsizlikler dağılıyor,. kapitalizm'in alternatifi, sosyalizm yeniden gündeme giriyor, gericilik dönemi sona eriyor , Latin-Amerika'da başlayan sosyalizm rüzgarı dünyanın dört bir tarafına yayılıyor. Gündemi belirliyen, sınıflar arası çelişki, emperyalistler ve gericiler arası çelişki değil, Ezılen sömürüle işçi sınıf ve yoksul emekçilerle, dünya burjuvazisi, sömüren egemen sınıflar arasıdaki çelişkidir
Bunun için,günümüzde Emperyalistler ve gericiler arası çatışmanın odak noktasıda yer alan, orta -doğuda dahi , Emperyalistlere ve şeriatci gericiliğe (yani kapitalizm'e) karşı, sosyalizm'i, alternatif bir sistem olarak ortaya çıkıyor ve işçi sınıfının ve onun siyasi hareket sosyalistlerin örgütlü mücadelesi, sınıf mücadelesine damgasını vuruyor.
Orta-doğuda , en gelişmiş kapitalist ülkesi İsrail'de, işçi sınıfının, burjuvazinin neo-liberal saldırlarına karşı mücadelesi yükseliyor ve kapitalizm'i hedef alıyor. Bu mücadele,İsrail'de, işçi sınıfının "sosyalist parti"lerinin doğmasına yol açıyor , İsrail burjuvazisinin, Filistinleri ezip, sindirme politikasını red eden , Yahudi ve Arab , Filistinli işçilerin ve emekcileri birliği temelinde, sosyalist federal devleti savunan, Burjuvazinin ve Arab gericilerinin körüklediği ,Yahudi ve Arab düşmanlığının empertyalist- kapitalist sistemin sonucu doğduğunu vurgulayan, çeşitli uluslara mensup emekçilerin ve işçilerin sınıf kardeşliğini temelide sosyalizm'i bir alternatif sistem olarak öne süren partiler, giderek siyasi mücadeleye ağırlıklarını koymaya başlatılar.
İsrail'de "M.L komünist partisi"nin, ortaya sürdüğü program doğrultusuda, gerek Yahudi, gerek Arap ,ve gerekse Filistinli işçiler arasıdaki çalışması ve örgütlülüğü görmemezlikten gelinerek, şeriatcıları sözde " Emperyalist"lere karşı bir alternatif olarak öne sürmek, işçi sınıfıdan , mücadelesinden ve sosyalist devrimden ümitini kesme, (insanı yanılgılara götürmekten başka) bir işe yaramaz ve yaramıyor.
İsrail'in nüfusunun %20si Arab ulusal kökenli, işçilerden , halktan ve burjuvalardan oluşmaktadır. Çoğunluğu ise işçidir , Bu işçiler, "yıllarca Sovyetlere bağımlı 'komünist partisi'ni destekledik, Sovyetler dağıltıktan sonra, bu partide kendini lağvetti, şimdi kendimiz, ODA(Arab işçi partisi)adıla bir parti kurarak, hem, Filistin sorunun emperyalist çözümüne karşı,hemde emperyalizm karşı bir alternatif olmayan, aksine emperyalist - kapitalist sistemin bir parçası olan şeriat'a , emperyalistlere, orta-doğunun egemen gerici sınıflarına ve İsrail devletine ve burjuvazisine karşı mücadelele,Yahudi, Arab ve diğer uluslardan işçilerin birliği temelde, kapitalizm'i yıkıp sosyalizm'i kurmak için yolla çıktık" diyerek, İsraildeki siyasi mücadeleye katıla biliyorlar , (son seçimlerde), İsrail parlamentosuna millet-vekili göndermişler.
Keza, orta-doğuda kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu diğer bir ülkesi, Lübnan'da,kendine "sosyalist" diyen partinin yanı sıra, yeni Markist partiler kurularak,kapitalizm'e ve burjuvaziye karşı mücadele edip, işçi sınıfını örgütlemeye başlamışlardır. Ve de, Irak'da, hem emperyalist işgale, hemde şeriatcılara, Saddam'cı milliyetçilere ve tüm milliyetçilere, kapitalizm'e karşı, mücadele eden,Irak işçi sınıfı içinde örgütlene , onların ekonomik ve siyasi mücadelesine önderlik eden Komünist partisi var , Bu parti emperyalist işgalin yanı sıra, şeriatcılara ve Baasçı miliyetçilere karşı çıktığı için, şeriatcilar tarafında "işgal yanıları!"olarak lanse edilmesine prim verenlerin, tabiki Orta-doğuda da gelişen Marksizm'i görmezlikten gelmeleri yadırganamaz.
Uluslar arası emperyalist ve kapitalist sistemin bir parçası olan, İran'ın Mollla rejimine(9) övgü düzmenlerin, Molların şeriatcı rejimine ve emperyalist -kapitalist sisteme karşı mücadele eden, küçük burjuva devrimci -demokratları, Iranlı Marksist örgütleri ve partileri yok farzedip, küçümsemeleri "doğal!" karşılanır.
Ama orta -doğuda da gelişen ve yeniden sınıf mücadelesine damgasının vuran Marksist örgütler, emperyalist- kapitalist sisteme karşı mücadelelerini, modern revizyonizm'e karşı mücadele le birleştiriyorlar ve kapitalizm'e karşı olmadan, emperyalizm'e karşı olunamıyacağı gerçeğinin işiğida yollarına devam ediyorlar.Burjuvazi ve hertürden gericilik, ne yaparsa, yapsın, Marksizm-Leninsizm,İnsanlığı kurtuluş götüren parlıyan yıldız olma niteliğini koruyor ve korumaya devam edecek.
Yavuz yıldırımtürk







-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Her zaman,Empeyalistler ve gericiler arası çelişkilerde ve çatışmalarda, bir gerici güruhun yanıda yer almayı kendine meslek edinen TKP revizyonistleri, İsrail ile Şeriatcı gericiler arasıdaki çatışmada; İsrail'deki Arab'ların'da ölmesi karşısıda (kraldan çok, kralcı kesilerek ), İsrail hükümetinin Füzele atıldıgı zaman sinyal sesler ile Arabları uyarmadığı yalanın ortaya atta biliyor Böyle bir iddiayı, bu adi revizyonistlerden başka hiç kimse ileri sürmediği bilinmelidir.
Füzelerin attılışı sırasıda sinya seslerinin Hayfa şehirinde oturanların tümünün duymamasının sağlamak teknik olarak dahi imkansızdır. Zaten Hayfa'da ölen işçiler inşatta kalışan Arap ve Yahudi işçilerdir. Revizyonistlerin Yahudi kökenli işçilerin ölmesine hiç itirazları yok. Böylece, Revizyonistlerin "sol" görünümlü burjuva ırkcıları oldukları bir kez daha (bu bakış açısıla da) kanıtlanıyor
(2)En önemlisi de, birinci derecede azılı komünizm düşmanı, islamcı dinci gericilerin , bu savaşta, İsrail ve Batılı emperyalistleri desteklemeleridi, Şimdi "Filistin yanlısı " kesilen Türkiye'nin dinci gericiler de, Sovyetleri "Komünist "görmelerinden ötürü, "komünizm'e karşı" İsrail'den ve batılı emperyalistlerden yana açık tavır alıyor ve İsrail devletin destekliyorlardı.
(3) El Fetih içinde bazı grupların, Uçak kaçırma v.s gibi eylemleri "Marksist gruplar "tarafıdan devamlı mahkum ediliyordu. Bunun sonucu olarak El Fetih, bu tip eylemlerde vaz geçmek zorunda kaldı.
(4) Iran Şah'ına karşı uzun dönem mücadele eden,faşist ve Batılı emperyalistlerin uşağı Şah'ın, her türlü zülümüne gögüs geren, Iran'lı devrimciler, demokratlar, bazı "komünistler!" şeriatcılar la Şah karşı ittifak kurma yanılgılarını canlarıla ödediler.
Iran'nın şeriatcı Mollaları, Şah'ı aratmıyacak tarzda, yurt-dışına kaçıp canının zor kurtaranların dışıdakilerin tümünü işgenceden geçirip,İdam etti, Uzun habis koşulları altında yok etti.
Şimdi Türkiye'de, Iran'daki şeriatciların devam eden zülümüne rağmen, Molla rejimine methiye düzülüyor ve Iran'nın şeriatcı rejimi göklere çıkararak, Türkiye'de de sözde "Anti- emperyalist" platforumda şeriatcılar la ittifak kurmanın zemini hazırlanıyor
Maocu 3 dünya görüşleri bunlara yol gösteriyor. sağ "sol" ayrımım gözetlemeden herkesi ABD emperyalizm'ine ve İsrail'le karşı ittifaka çağırıyorlar!.
Mao zedung,ekonomik ve siyasi sistem farkı gözetlemeden ve devleti sınıflar üst konuma koyarak ,3. ,2. dünya devletleri dediklerini, iki süper güç olarak ilan ettiği, Sovyetlere ve ABD'ne karşı ittifaka çağrıyordu. Ve böylece işçi sınıfını ,ezilen sömürülen yoksul emekçileri sosyal ve siyasal mücadelesinden koparıp ,"iki süper güçe "karşı olma adına kapitalist sistemin savuncusu konumuna sokmaya çalışıyordu.Çünkü gelişen Çin kapitalizm'nin , kapitalist dünyanın içinde yer almasının zamanı gelmişti, Mao Zedung bunun yolunun açmaya uğraşıyordu , Onun izinden Yürüyen Ping, bu yolu açtı. Günümüzün Çin'i, kapitalist dünyada saygı yerini almış durumda.
Şimdi "sosyalist" geçinen bazılar, aynı düşencele, sağ yani burjuvazinin, feodal sınıfların temsilcilerini "emperyalizm"e karşı birliğe çağrıyor! Sağcı , mevcut düzeni savunan,sistemi muhafaza eden "muhafazakar" demektir . Peki nasıl , Türkiye'nin dincileri, sağın en muhafazakar kesimleri, özel mülkiyeti, kapitalist sistemi savunduklarını inkar etmiyenleri emperyalist-kapitalist sistemi yıkma mücadelesine kattacan?,ya onlar "artık biz sağcı değiliz bu sistemi yıkmaya çalışan "sosyalistleriz" diyorlar (ki böyle bir düşünceleri ve iddiaları yok) veya "ittifak çağrısı" yapanlar emperyalist -kapitalist sistemi yıkma mücadelesiden vaz geçmişlerdir. Başka türlü bunlarla ittifak kurmaya, bir araya gelmeğe imkan varmı?, Kapitalizm'den soyutlana sözde "anti-emperyalist" mücadeleye tabiki bunlarda kattılır. Çünkü kapitalist düzeni savuna böyle bir" anti-emperyalist "mücadelenin var olmasına imkan yok. Ortaya attılan sahte bir "anti-emperyalistlik" söz konusu. Dinci böyle bir "anti-emperyalist!" mücadeleye niye katılmasınki?!
Bugün Iran ,uluslararası sermaye ile iç içe ve neo-liberalist ekonomik politikayı yürürlüğe koymuş ülkelerin içinde yer alıyor.Neo- liberal ekonomik politika sonucu Iranda da yoksuluk durmadan artıyor. Iran'ın Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedınejad, İran'da artan yoksullukla mücadele edeceğine dayır vaatlerle seçimi kazandı;ama uygulana ekonomik politikada en küçük değişikliğe gitmedi , İşçilere yönelik ekonomik saldırılar devam ediyor ve işçilere grev ve sendika hakkı vermemekte direniyorlar.
Şimdi böylesine bir Iran'ın, emperyalist sistem'e karşı mücadele etmesine imkan varmı?,Uluslar arası şirketler le , her türlü ilişkiyi sürdürü iken, bir yanda da sözde "anti-Amerikancılık" taslamakta geri durmayan şeriatcı Iran'nın demogojik propangandasına Türkiye'nin dışıda, "sol" adına inanan yok,
Iran'lı komünistlerin, Iran'lı devrimci -demokratların söylediklerine bakılmıyor,iddiaları göz ardı ediliyor,Bunun yerine şeriatcılarla koyun koyuna sözde" antı-emperyalistlik" oyun oynalıyor
(5)Saddam,Gorbacov Sovyetlerinin ,batılı emperyalistlerin saldırısını durdura bileceğini zanediyordu.Ve de, Gorbacov'la birlikte , Sovyetlerin devlet -kapitalizm'den , klasik kapitalizm'e geçmeye çalıştığıdan ,Sovyet emperyalizm'ınin tarih'e karşıma aşamasına geldiğinden dahi habersizdi.
Saddam,Kuveyt İşgal ile birlikte Sovyetlerin, Batılı emperyalistler ile birlikte hareket etmesinin açığa çıkması ,Sovyetler'e güvenerek , tüm "Arab dünyası"nı(ki hepisi, Batıl emperyalistlerin hegemonyası altında ki ülkelerdi) karşına alması, onu tecritte götürdüğünü iş işten geçtikten sonra anlıyabildi
(6) Revizyonist TKP, bu katliamın daha katmerlisinin cereyan ediği Irak'taki, Dinci gericilerin Mezhep çatışmaları sonucu, Yoksul Iraklıları, İntihar eylemleri le, suikastlarla katedilmelerini alkışlıyor. Hergün Irak'dan"cephe haberleri !" veriyor. Sözde "yurt-severler" dediği El Kaida şeriatcıları ve Saddam'ın, zengin sünni Arab aşiretlerinden oluşturduğu Milliyetçi Baaslıları.,."İşbirlikçiler" diye nitelendirdikler ise, Irak'ın nüfusunun çoğunlığunun oluşturan, Saddam'ın politikası gereği , yoksul bırakılan Şii mezhepiden Arablar ve Kürtler
Emperyalizm'e karşı savaşta "işbirlikçi" diye , zengi ve üst tabaka burjuvalar kast edilir. TKP revziyonistleri, çoğunluğu oluşturan yoksulları, fakirleri "işbirlikçi!" azınlıktaki imtiyazlı zenginleride "yurt-severler!" olarak lanse ediyor.
(7) TBMM'nin vekillerinin "halkın temsilciler" ilan edilmesinin nedeni, Irak savaşı sırasıda, Amerikan askerlerinin Türkiye'ye yerleşerek, İrak'a Kuzeyden saldırmasına için sözde izin isteyen, Hükümet tezkeresinin mecliste 2/3 çoğunluğunu sağlayamasından dolayıdır.
Bu durumun, Erdoğan hükümetine, MBK'ne, Ordu'ya rağmen ortaya çıkmış bir olaymış gibi lanse edilmeye devam ediliyor. Oysa 1 mart tezkeresinin red edilmesinden dolayı "övgü düzülmesi" gereken ,Türk ordusunun generalları ve ABD'dir. Çünkü, aslıda bunların sayesinde 1 mart tezkeresi meclis tarafından kabul edilmemiştir., ABD emperyalizm'i,generalların istediği şekilde , Türk ordusunun kuzey İrak girmesine, Kürtleri silahsızlandırmalarına,Kerkük, Musul'a kadar olan bölgeyi, Türk ordusunun kontrolüne bıraksaydı, bu övgü düzülen, Tayyip Erdoğan'ın tek tek seçip, millet-vekil yaptırdığı ve generellar adına denetleme yapan YSK onayıla seçilen "halkın temsilcileri!"nin meclisi, değil 2/3 çoğunluğula, tümünün oylarla bu "şanlı tezkere" tereddütsüz bir şekilde onaylanırdı.
Türkiye'nin "büyük savaşlar kazanmış!" tercübeli! generallarına göre, ABD, Irak'a Kuzeyden saldırmadıkca ,büyük zayiat verecekti!. Bunun içinde ellerindeki kozu iyi kulanıp,hem kuzey Irak'ı kontrol altına alacaklarıdı, hemde kuzey Irak'ın petrol bölgelerini ele geçireceklerdi. Irak kürtlerinin Türkiye'nin bu amacına isyan etmeleri karşıda, ABD, Türkiye'nin kuzey Irak'a girmesini kabul etmedi. Bunun üzerine Generallar, senelerce hizmet edikleri ABD emperyalizm'inin, Kürtleri, kendilerine tercih etmesi içlerine sindirmeyip, "Biz bu savaşa karışmıyoruz ve bizi karıştırmayın" diyerek ABD askerlerinin Türkiye'ye yerleşmesine izin vermediler ve meclis'ede bunu onaylattılar.Tabiki, Türkiye'nin bu vesile ilede olsa Irak savaşına katılmamasaı iyi oldu ;ama bu iyiliği yapan "halkın temsilçilerinin meclisi" değil Aslıda ABD ve Türkiyenin generalları arasıdaki uzlaşmazlıktır.
Şimdi ;Bu durumda övünecek ne var. Burjuva demokrasisinin kurarlarının dahi işlemediği, Evren'in yerine, parti başkanlarının tayin ediği, generalların denetimden geçirilen , Millet- vekillerinin oluşturduğu meclis'in halkın çıkarına bir karar alacağı nasıl düşünüle bilinir . Irak savaşına katılmama bu meclisin politikası olsa idi, Saddam'ın düşmesinden sonra ABD'ye yalvararak tekrar Irak'a asker göndermek istiyen Erdoğan hükümetinin, 1 mart sonraki tezkeresi 2/3çoğunlukla kabul edilmezdi.
Irak halkının hiç bir kesimi,"osmanlı"yı yeniden Irak'ta görmek istemedikleri için, Türkiye Irak'a asker gönderemedi. Olay bu, bu olayda övünülecek ne var?!.Türkiye, O dönemde Almanya'nın ,Fransan'ın savaşa katılmama, asker göndermeme politikasının dahi takip etmedi. Kendi dışındaki nedenlerden dolayı Irak savaşına katılamadı ve asker gönderemedi.

(8) Bu bilgiyi,"Star haber internet Sitesi"de, son günlerde yayınlana "Türkiyedeki gazetelerin tıraj"ini gösteren istatistik grafiğinden aldım
(9) İran'ın Mollaları, ABD kökenli, uluslar-arası tekellerle (ve özelikle petro şirketleri le) ,her türlü ekonomik ilişkilerini sürdürdükleri, onlarda özel imtiyazlar tanıdıkları halede, sözde "anti-Amerikan"lıklarında bir yana bırakmıyorlar. Oysa Mollalar her sıkıştıklarıda yanlarında, ABD emperyalistlerini buldular, Saddam'a karşı savaşta, ABD onlara silah verdi,
ABD, Mollalara karşı silahlı mücadele yürüten en güçlü örgüt "halkın mücahitleri"ni "Terörist" ilan ederek tecrit etti, Irak, Iran savaşıda, "Halkın mücahitleri"nin silahlı mücadelesi gelişme göstermesi üzerine, Mollaların (uzun dönem red ettikleri) barış anlaşmasının kabul etmesi, ABD tarafından da hemen onaylandı ve savaşa, Saddam'ın aldığı tavizlerle son verildi,böylece "halkın mücahitleri" karşısıda, Mollaların iktıdarı korundu ve yaşattıldı.
İran'ın Mollaları la ,ABD emperyalzm'i arasıdaki çatışma "kayıkçı dövüşüdür" ABD, Şah dönemiden kalan İran'ın parasını verse ve Hale Şahcıları desteklemeye devam etmese, İran'ın mollalarıla hiç bir sorunun kalmaz. Ve yakında İran'ın Molllarının, (tabiki Molla rejimine övgü düzenlerin dışında,) ABD'le kolkola girmesine hiç kimseyi şaşırmaz
.

Hiç yorum yok: