19 Aralık 2005


Ahmet Cengiz'in,Habermas'ın görüşlerinin eleştirisi üzerine


A.Cengiz, Ö.D'nin iki sayısında ve tam 36 sayfalık bir yazıla, Habermas'ın görüşlerini eleştirmiş, ama onu anti-marksist olan düşüncelerini değil, kendi yanlış düşüncelerini, sözüm ona „doğru“latmak için,Habermas'ı eleştiri „bombardımanına“ tutuyor.

Kısaca, Habermas'ın hangi düşünceleri ortaya attığına bakalım: Habermas,neo- liberal dönemle birlikte, kapitalizm'in, dizginleri ele alıp sınırsız bir sömür dönemine girilmesinin ve sosyal devlet'in tasfiye sürecini başlatmasının nedeni olarak , sermayanin globalleşmesini gösteriyor, ilave olarakta,globalleşmenin „ulusal devlet“leri işlevsiz hale getirdiğini, dolayısıla„ulusal devlet“in himayesi altında organize edilen sosyal-devlet'de tasfiye edilmekte,ve Keynes'in teorisi de maddi temelini yitirmektedir diyor ve çünkü Keynes'in görüşleri doğrultusuda, „ulusal devlet“lerinin ekonomiye müdahale etmesi ile „bölüşüm ilişki“leride „adeletsiz“liğin giderildiğin, ama semayenin globalleşmesi,ulusal devletleri,(A.C, ulus-aşır dediği) uluslar üstü organizelere,yani uluslar üstü devletlere doğru dönüşmesini zorunlu kılınmasıla, bu, artık geçersiz hale geldiğine, Global semayenin saldırıları karşısında,sosyal-kapitalizm'in savunulması ve yaşatılması,artık „ulusal devlet“lerle ve geriye dönüşle mümkün olmadığın, bunun ancak, sivil toplum örgütlerin global düzeyde örgütlenmesi ve global mücadelesi ile sağlanıla bilineceğinden dolayı, sıvıl toplum'u yaratan 1789 devriminin „ruh“unun yeniden canlandırılmasının gerektiğine işaret ediyor. Ve yine Habermas göre, globalleşme, „devletin özerkliğinin „ „demokratik özünü“yitirmesine, ve pazarın içlevi durumuna gelmesine, pazara tabi olmasına neden oldu.

Adam'ın, özet olarak söylemek istediği budur. Tabiki, bu görüşler Marksist değil,ama Marksist olmaması, A.Cengiz'in yanlışları savunma gayretleri ile açıklanamaz.

A. Cengiz ile Habermas arasıdaki tartışmanın ana noktasını, neo- liberalizm'e karşı, sosyal kapitalizm ( ki bu sosyal-devlet olarak gösterilyor) yeniden nasıl diriltileceği, egemen hale getirileceği konusu teşkil ediyor.Her ikisi, sosyal devletin yaşaması „ulusal devlet“in varlığına tabi olduğu konusuda hem fikir olmalarına rağmen, sosyal- devletin, daha doğrusu sosyal-kapitalizm nasıl yaşatacakları konusuda görüşleri uyuşmuyor.

Habermas göre, faşizm karşı „demokrasi“nin zaferi, sosyal -kapitalizm'in oluşumda temel rol oynar iken, A.Cengi'e göre ise, işçi sınıfının mücadelesi, üstü düzeydeki örgütlülüğü ve“sosyal-devlet“in „sosyalizm“in yan ürünü olması, esas belirleyici faktör oluyor

Sosyal-kapitalizm ( sosyal-devlet) nasıl ortaya çıktı.

„Vahşi kapitalizm“ diye adlandırılan kapitalizm, kapitalizm'in ekonomik kanunlarının sınırsız işlev gördüğü süreci ifade etmektedır. Burjuvazi'nin,iş-güçünü yarattığı arti-değer el koyması sonucuda , karını, rantını, sermayesin , özel mülkiyetini elde eder.Bunun için burjuvazi, iş-güçünün meta haline gelmesindeki tüm engeleri bertaraf etti.İşçiye, yaşamını idame etmek için tesbit ediği üçreti, kazanç ile ilişkilendirdi. Daha fazla kazanç, iş- güçünün maliyetin düşürmeyi zorunlu kıldı.Sonuc olarak , günde 16, 18, saat çalışan, düşük üçretli işçi ordusu yarattı.

İşçi sınıfı da, burjuvazinin sömürüsüne karşı harekete geçerek, sosyal durumunu düzeltmek için mücadeleye atılmakatan geri durmadı, ama kapitalizm birtarafdan yoksuluğu, bir taraftan zenginliği birlikte yaratmaya devam etti.

Burjuvazi, işçi sınıfının mücadelesi karşısıda,çalışma saatların kısatıp, üçretleri nispi olarak yükseltir iken , bu seferde,moderninleşen makineler sayeside,bir iş- günü içinde,iş- güçünün harcanmasını yoğulaştırmaktan çekinmedi.

İşçi sınıfının mücadelesi ile ekonomik ve sosyal hakların yasalaştırılması, ilk olarak, kapitalizm'in en fazla geliştiği, dünya pazarlarına egemen olan İngiltere'de.gerçekleşti, İngiliz burjuvazisi,İngitere'deki, işçileri bölmek, diğer egemen olduğu ülkelerinki işçiler göre imtiyazlı konuma getirmek için, işçi sınıfı içinde işçi aristokrat tabaka oluşturdu. İngiliz burjuvasine bu imkanı ver güç , Dünya pazarlarına egemen olmanın sonucu sömürgeleden elede ediği aşırı kardı. O,bu yolla, İngilist işçi sınıfının mücadelesinin, kapitalizm'i yok etmeğe yönelmesinin, önünü kesiyor ve ekonomizm'in işçi sınıfı hareketine egemen olmasının zeminini oluşturuyordu. Böylece, sömürgeleden elde edilen aşırı karlar sayeside, kapitalist üretim ilişkilerinin varlığına rağmen, nispi olarak, yoksullaşmanın önüne geçile bilindi. Tüm bunlar kapitalist ekononominin kanunlara gereği olarak değil, siyasi müdahale ile gerçekleşti ve kapitalizm'i ortadan kaldırmaya yönelik işçi sınıfı mücadelesini zayıflatıldı,..

Niteki, bu konuda İngiliz burjuvazisi önemli mevzile kazandı. Bunun için,İngiltere'de hiç bir dönemde güçlü bir komünist hareket var olamadı.Reformizm, ekonomizm İngiltere'deki işçi sınıfı hareketinin üstüde egemenliğini devamlı sürdürdü.

Sosyal- kapitalizm'in, sosyalizm'e karşı oluşturulan (ilk nüvesi )olan bu hareket, kapitalist- emperyalist dönemde ve ekim devrim sonrasıda , gelişmiş kapitalist ülkelerin hemen hemen hepisinde egemen hale geldi.

Kapitalizm'in ekonomik krizi, emperyalistler arası baylaşım savaşları ve emperyalistler arası çelişkilerin keskinleşmesi, burjuvazinin işçi sınıfı içinde oluşturduğu reformist, ekonomist politikalara büyük darbe vurmaktadır. Çünkü, kapitalist ekonomini iflah omaz çelişkileri,burjuvazinin sömürgelerden elde ediği aşırı karların bir kısımın işçilerine vermesine engel olur, yanı burjuvaziyi taviz veremez konuma gelir. Bu dönemlerde işçi sınıfı içinde kapitalizm'i yıkıp sosyalizm'i kurmayı amaçlayan mücadele güçlenir ve güçlenmesinin koşulları ortaya çıkar.

Birinci emperyalist savaşın, kara Avrupasını, yıkıma, berişanlığa sürüklemesi, işçileri ve emekçileri yoksulaştırması,ekim devrimin ortaya çıkarması,Avrupa işçi sınıfını, kapitalizm'i yıkıp, sosyalizm'i kurmaya yönlendirdi.

Burjuvazi, oluşturulan sovyetleri silah zorula tasfiye etmek le yetinmedi, savaş sonrası toparlanıp,emperyalist sömürüden elde ediği, aşırı karlarının bir kısımını işçilere verek işçi sınıfı içinde reformizm'in, ekonomizm'in egemen olmasını yeniden sağladı

Lenin, emperyalist burjuvazinin, sömürgelerden elde ediği aşırı karlarından bir kısmını „ülkesi“deki işçilerek vererek, onları imtiyazlı bir konuma getirmelerinin yanı sıra güçlü bir işçi aristokrat, tabaka oluşturduğunu özellikle belirtiyor.

2.Emperyalist savaş sonrası, dünyanın 1/3 de sosyalizm'in kurulması, sömürgelerin ulusal kurtuluş savaşlarına girişmesi sonucu,gelişmiş kapitalist ülkelerin burjuvaları, sosyalizm doğru yönelen güçlü sınıfı hareketinin önünü kesmek için, daha tavızkar bir politikayı yürürlüğe koydu.Sosyalizm'de işsizliğin olmaması, Konut sorunun ortadan kaldırılması, herkese zorlanmadan, yarının düşünmeden, yaşam standlarına kavuşması, herkese parasız eğitim hakkının tanınması,v.s'nin, kapitalist üretim ilişkilerinin varlığı koşullarında gerçekleştirilmesine imkan yoktu.Sosyalizm'e benzer sosyal ve ekonomik hakların var olması ancak himayeci devletin, kapitalist ekonomiye müdahalesi ile sağlana bilinirdi. Bunun için, burjuvazi, sosyal-kapitalizm inşa ederek, işçi sınıfının sosyalizm için mücadelesini zayıflatı. Revizyonizm'in, reformizm'in işçi sınıfı harektine egemen olmasının zeminin yaratı..

Demeki, Sosyal- kapitalizm,(sosyal-devlet) sosyalizm'in „yan ürünü“ yani sosyalizm'e geçmenin bir ön adım değil tam tersine , sosyalizm'e geçmeyi önlemeği amaçlayan ve önlüyen, burjuvazinin kapitalizm'i savunma gerici girişimdir. Liberalizm( ve neo-liberalizm) Kapitalizm'in çıplak yüzünü ortaya sere iken, sosyal-kapitalizm (sosyal-devlet) kapitalizm'in gerçek yüzünün ortaya çıkmasını maskeliyor.Kapitalizm'i şirin gösterip, işçi sınıfını, emekçileri aldatıyor. Burjuvazi, sosyal-kapitalizm'e dayanarak, geliş kapitalist ülkelerin işçi ve emekçilerine sömürgelerden elde edilen sömürüden bay verir iken, aynı zamanda sömürgelerdeki,işçi ve emekçilere karşı, kendi ülkesideki işçi ve emekçileri yanına çekiyor, işçileri ve emekçileri imtiyazlarını savunmaya itiyor ve sömürgeledeki yoksulluğun, açlığn artması bahasına. Bu yolla, tüm dünya işçilerinin birleşmesinin önünü kesiyor..

Sosyal- kapitalizm oluşumunda işçi sınıf mücadelesinin ve „üst düzeyde örgütlüğünün!“ bayına gelince: İşçi sınıfının mücadelesi,meta olan iş -güçünü satışla ilgili olan ekonomik mücadeleyi kapsadığı gibi onu sosyal kurtuluşa götürecek siyasi mücadeleyide içeri. İşçi sınıfını kapitalizm'in sınırları dahilindeki ekonomik mücadelesi, ekonomik haklarla sınırlı, siyasi mücadelesi, onu sosyal kurtuluşa götürmez, kapitalizm'i savunmaya itter.İşçi sınıfının ekonomik mücadelesi, ekonomik haklar için siyasi mücadelesi, burjuvaziyi, bir takım tavızler vermeğe zorla ve zorlamıştır.Ama burjuvazinin emperyalist sömürüsü olmasa,kapitalizm ekonomik kanunların karşısıda, bu tavizleri vermesine, sosyal- kapitalizm'den yana olmasına,imkan yoktur.Kaldıki ekonomik mücadelenin ve ekonomik mücadele sınırlı siyasi mücadelenin amaç edinmesi, işçi sınıfı sömürüsünün ortadan kalkmasına, en küçük bir katkısı olmadığı gibi, kapitalizm yaşamasın sağlar. Burjuvazi'nin, Emperyalist sömürden ,işçilere bay vermesinin temel nedeni sosyalizm ve sosyalist devrim korkusu idi.Çünkü işçiye verdiği bay , onun sermaye birikimine zarar verdiği gibi rekabet güçünde azaltamakta, kapitalizm'in yaygınlaşmasına, sermayenin daha fazla büyümesine , pazarlara daha fazla egemen olmasına,(nispi olarak) bir engel teşkil etmekte,ama, burjuvazi, sosyalizm ve sosyalist devrim karşısıda, kapitalizm'i yaşatmayı hayatı bir sorun olarak gördüğü için, sosyal-kapitalizm'i benimsedi.

Sosyal -kapitalizm'in oluşumda, işçi sınıfının mücadelesinin veya“üst düzeyde örgütlüğü“nü tayın edici rolü olsa idi, geri kalmış, yeni sömürge ülkelerde de sosyal-kapitalizm'in inşa edilmesi gerekirdi. Oralarda işçi sınıfı hareketi daha güçlü olmasına rağmen ,sosyal- kapitalizm, bu ülkelerin yanına dahi yaklaşmadı

A. Cengiz, sosyal- kapitalizm'in(sosyal-devletin) ortaya çıkmasıda işçi sınıfının mücadelesinin temel rol oynadığı görüşlerini savunur iken.,nedense!, bu işçi sınıfı mücadelesini niteliğinin açıklanmasını es geçiyor.Oysa bu, işçi sınıfının kapitalizm'e yönelmiyen, kapitalizm koşullarında elde edilmesi mümkün olan haklar için yürütülen ekonomik mücadeledir ve aynı zamanda, işçi sınıf ile burjuvaziyi uzlaşmasının zeminin oluşturur.

“Üst- düzeyde örgütlülük“ ile kast edilen ise, işçi aristokratların, işçi bürokratlarının,egemenliği altındaki,sermayeder olarak , kapitalist işletmelere ortak olan sendikal örgütlerdir. 2. emperyalist savaş sonrası, bizzatı, Amerikan emperyalist burjuvazisinin, ve CİA 'nin kontrolude kurulan, komünistlerin buralara sızmaması için özel terbirler alınan, sendikalar,anti-komünizm'in kaleleridir.

Bu işçi sendikalarının, sosyal -kapitalizm'i savunmada tabiki çıkarları vardır, burjuvazi ile uzlaşmalarının temelini, sosyal kapitalizm'in varlığı belirliyor.

Şayet,“üst- düzeyde örgütlülük“ sosyal -kapitalizm'in ortaya çıkmasında tayın edici rol oynasa idi, burjuvaznini,sosyal kapitalizm'i ortadan kaldırmaya yönelmesi önlenirdi ve onu yine, emperyalist sömürüden bay vermeğe devam etmesi sağlanırdı.Ama tayın edici olan sosyalizm'in ve sosyalist devrim tehdit olduğu için, burjuvazi, sosyalizm tasfiye edildikten sonra ,neo-liberalizm dönemine girerek, sosyal-kapitalizm'e(sosyal-devlet'e) son veriyor. Ve, işçi sınıfının „üst düzeydeki örğütlüğü“ varlığını korumasına rağmen., neo-liberal politikalar, her geçen gün, topluma daha fazla egemenliği altına alıyor.

A.Cengize göre, sosyal-kapitalizmin var olmasının bir diğer nedeni „sosyalizm ile kapitalizm arasıdaki rekabet“miş. Bazı burjuva aydınları ve revizyonistler ise bunu „soğuk savaşın „varlığına bağlıyorlar. „soğuk savaş“, la“ kapitalizm ile sosyalizm arasıdaki rekebet“ aynı anlama geliyor.

Sosyalizm'in varlığı, sosyalizm için mücadelenin( yani devrimin) burjuvaziyi ve kapitalizmi yok edecek boyutlar çıkması la,“sosyalizm ile kapitalizm arasıdaki rekabet“ aynı şeyleri ifade etmiyor, aynı şeyler kast edilmiyor. Çünkü Kruşçev'ci revizyonizm'in ortaya çıkışına kadar hiçkimse, iki sistem arasıda bir rekabetin olduğuna dair ne bir düşünceye, nede bunu amaçlaya bir politikaya sahip oldu. Kruşçev'ci revizyonizm, emperyalist-kapitalist sistem ile uzlaşmak ve ,sosyalist-devrimin gereksizliğini „kanıtlamak“ için sözde sistemler arası „rekabet“i öne çıkardı. Sözüm ona, „sosyalist üretim ilişkiler“ üretici güçleri, geliştirerek, kapitalist sistemle yarışacak,“sosyalizm'in ,kapitalizm'den üstün olduğu ispatlanarak!“, barış içinde yarışla,herkesini sosyalizm benimsemesi sağlanacak ve devrime gerek olmadan barışcı yola sosyalizm'e geçilecekti.!

Özellikle Lenin, geri bir ülkede sosyalist üretim tarzının varlığı ve geliştirilmesi ile kapitalist ülkelerin yakalanacağını , onların gelişmişlik düzeyine varlacağını düşünmenin, hamhayal olduğu vurguluyor ve Sosyalist devletin varlığı, dünya sosyalist devrimi için, bir üstü olduğun söylüyordu.Yine Stalin,'bir ülkede sosyalizm zaferi mümkün olduğunu, ama,kesin zaferinin mümkün olmadığını“ savunduğu dönemde, gelişmiş kapitalist ülkelerin sevyesine çıkmak için, 100,150 seneye gerek var diyordu.

Ama Kruşçev'ci revizyonizm'in egemenliğiden sonra, kapitalizm'i yakalamanın mümkün olduğu görüşleri doğrultusuda, kapitalist ekonomik kanunlara dayanılarak, meta ve değer yasasının üsteki kısıtlamaları kaldırılarak, sözüm ona üretici güçler geliştirilmeğe çalışılındı.(1)Sonunda sosyalizm'in tasfiyesinin koşulları yaratıldı ve sosyalizm tasfiye edildi.

Kapitalist sovyetler birliğinin takipciliğine soyuna revizyonizm'in artıklar,neo- liberalizm döneminin, sovyetlerin dağılması sonrası başladığın ileri sürmekteler,. „iki sistem arasıdaki rekabetin ve soğuk-savaşın“ sona ermesi,neo-liberalizm'e yol açtığını iddia ediyorlar.Oysa burjuvazinin neo-liberal döneme girmesi, sosyetlerde geriye dönüş le birlikte başladı, 1970 yıllarıda kapitalizm'in yeniden krize girmesi sırasıda yürülüğe koyulan, Milton Friedman fikir babalığını yaptığı, neo-liberalist ekonomik-politika idi. Burjuvazi, ekim devrimi sonrası ve1929 kriz dönemide dört ele sarıldığı ,Keynes'ciliği elinin tersile bir kenara itiyor ve Friedman'cılığa artık dört ele sarılıyordu.Çünkü artık sosyalizm ve sosyalist devrim,onu tehdit etmiyordu.

1970 sonrası başlayan ekonomik krizin yükü, neo-liberal politikaların sonucu olarak,yeni sömürge kapitalist ülkelerdeki, işçi ve emkçilerinin sırtına bindirilir iken , geliş kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfıda bu politikalardan nasipini alıyordu.

1980 sonrası, Sovyetlerin, doğu -Avrupa ülkelerinin,devlet-kapitalizm'den, özel-teşebbüscü kapitalizm'e geçiş, neo- liberalimz'in önüdeki tüm engelerin ortadan kaldırılmasına vesile oldu.

Burjuvazi'nin, sosyal-kapitalizm ile neo-liberalizm arasında tercih yapasının (esas olarak) belirliyen, tekrar ediyorum; karşısındaki can düşman, sosyalizm'in ve sosyalist devrimin durumudu.

Habermas,A.Cengiz gibi, sosyal- kapitalizm'in ortaya çıkışını, ve ortadan kaldırılışını, sosyalizm ve sosyalist devrim ile ilişkilendirmiyor. Ona göre, 2. emperyalist savaş sonrası ortaya çıkan sosyal- kapitalizm, faşizm'e karşı, zafer kazanan demokrasi sayeside gerçekleşti;başka bir değişle ,parlamenter mücadelenin, işçi ve emekçilerin sosyal ve ekonomik haklar elde etmesinde temel rol oynadığın iddia ediyor. İşçiler ve emekçiler, „devletin demokratik özü!“ne dayanarak kendiden yana olan siyasi partileri iktidara getirip, sosyal-kapitalizm(sosyal-devleti) inşa ediliyor! ve. Devlet'de bu görevini , „özerk yapı“sına dayanarak gerçekleştirmiş oluyor!.

Bu adamın, bu düşünceleri, burjuvazi'nin „komünist diktatörlük!“le karşı, burjuva parlamenterizm'i, alternatif sistem olarak öne sürdüğü sırada yaptığı demogojik propaganda da kaynaklanıyor...(2)

Devlet'in özü demokratik,değil, aksine diktatörlüktür, Devlet, emeğin gaspını gerçekleştirmek için ortaya çıkan bir baskı mekanizmasıdır. Bunun için, devlet zor ve terör örgütüdür. Sınıflı toplum ortaya çıkmasıla birlikte, devlet'de ortaya çıkar.(3) Bazen, demokratik olan devlet'in özü değil, biçimidir. Sınıflı toplumların tarihi sürec içindeki gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan, özü despotluk, zorbalık olan devlet, çeşitli biçimler alır., Burjuva demokrasi'si, parlementer-sistem, bu devlet biçimleriden biridir. Emeğin gaspı için var olan devlet, hangi sınıf üretim araçlarına sahip ise o,sınıfın çıkarına faliyet gösteri, o sınıf için emeği gasp eder ve o,sınıfın devletidir.Kapitalizm'in egemenliği koşullarıda, ortaya çıkan en demokratik burjuva devleti, dahi emeğin gaspının gerçekleştiren zorba bir devlettir, diktatörlüktür.

Habernas,devletin özünün „demokratik“ olduğuna dair iddiasına, „sınıflar üstü“ devlet kavramın ilave ediyor. Devlet'in, üretim araçlarına sahip olan sınıf karşısıda „bağımsızlığa“ sahip olduğunu ileri sürüyor ki(4) bu tümüle yalandır.Parlementer demokrasi sayeside, sosyal-kapitalizm'in inşa edildiği ise, başka bir yalandır.Parlementer demokraside,işçi ve emekçilerin iradesinin tecelli ediğine dair görüşler, burjuva demogojisidir.Parlementer demokrasinin ana organ parlemento, işçi ve emekçileri aldatmaya yarayan, iktidar „parlemento“nun elindemişcesine intiba uyandıran bir kurumdur.Ama gerçek iktidar, parlementonun dışıda faaliyet gösteren örgütlü burjuvazinin elindedir.parlementon'un görevi,ise bu gerçeği maskelemektir.

Kaldıki, sosyal-kapitalizm'in uygulanması burjuva demokrasinin varlığına (dahi) tabi değildir.Hitler, İktidara geldikten sonra, uyguladığı ekonomik-politika, sosyal- kapitalizm'idi, „ulusal-sosyalizm“isimini verdiği sistem, sosyal-kapitalizm'in ta kendisidi. Hitlerin ekonomik-politikasına yön veren , ona fikir hocalığı yapan kişi,Keynes'in en yakın arkadaş ve fikirdaşıdı,Keynes, ona her türlü yardımını esirgemiyordu. Bunun içinde,Hitlerci faşistler, Keynes'in düşüncelerine çok önem veriyorlardı.(5)

Burjuva devletinin,sermayenin hizmetide oluşunu, neo-liberalist uygulamalarla gerçekleşmiş gibi soruna yaklaşan, Habermas, „Golabal dönem“ le birlikte devletin pazarın hizmetine girdiğinden ve onun içlevi durumuna geldiğiden“ bahsediyor. Oysa, „ulusal devlet“in himayeside oluşturulan sosyal-kapitalizm döneminde de devlet, sermayenin, pazarın hizmetide idi Çünkü devlet,üretim araçlarına sahip olan burjuvazinin baskı mekanizmasıdır, yani burjuvazinin devletidir.

Ulusal Devlet“lerin, bölgese veya „Dünya devlet“ine dönüşmesi sorunu

Ulusal devlet, ulusal kapitalist pazarların ortaya çıkışıla var olan devlet biçimdir.Feodalizm'e karşı mücadele, feodal üretim ilişkilerinin yerin kapitalist üretim ilişkilerinin alması, aynı zamanda uluslaşmaya yol açar.Burjuvazi, tüm ulus mensuplarını, ulusal pazarı etrafında topluyarak,diğer uluslara, ulusal pazarlara karşı mevzilendirir. Çeşitli uluslara mensup burjuvalar arası rekabet,bir yandan. ulusal pazarların korunmasını, diğer yandan,diğer ulusal burjuvalara ait pazarların ele geçirilmesi sonucunu doğurur.

Kapitalist pazar ekonominin dinamizmi olan rekabet, ve meta üretimi,burjuvaziyi durmadan yeni pazarlar elde etmeğe zorlar.,Burjuvazi, biryandan uluslaşır iken diğer yanda uluslararasılaşma sürecine girer . Marks ve Engels, komünist-manifesto'da bu olayı şöyle açıklıyorlar:“Ürünler için sürekli genişleyen bir pazar gereksinmesi,burjuvaziyi,yeryüzünün dörtbir tarafına kovalıyor. Heryerde barınmak,her yere yerleşmek,her yerde bağlantılar kurmak zorundadır

Burjuvazi,dünya pazarını sömürmekle,her ülkenin üretimine ve tüketimine kozmopolıt bir nitelik verdi.Gericileri derin kedere boğarak,sanayiin ayakları altından üzerinde durmakta olduğu ulusal temeli çekip aldı(altın ç-y).Eskiden kurulmuş bütün ulusal sanayiler yıkıldılar ve hala da her gün yıkılıyorlar.Bunlar,kurulmaları bütün uygar uluslar için bir ölüm-kalım sorunu haline gelen yeni sanayiler tarafından artık yerli hammaddeleri değil,en üçra bölgelerden getirilen hammaddeleri işleyen sanayiler,ürünleri yanlızca ülke içinde değil,yeryüzünün her kesiminde tüketilen sanayiler tarafından yerlerinden ediliyorlar.O ülkenin üretimiyle karşılanan eski gereksinmelerin yerini,karşılanmaları uzak ülkelerin ve iklimlerin ürünlerini gerektiren yeni gereksinmeler alıyor.Eski yerel ve ulusal kapalılığın ve kendin kendine yeterliliğin yerini,ulusların çok yönlü ilişkilerinin,çok karşılıklı bağımlılığının aldığın görüyoruz.Ve maddi üretimde olan,zihinsel üretimde de oluyor.Tek tek ulusların zihinsel yatırımları,ortak mülk haline geliyor.. Ulusal tek yanılık ve darkafalılık giderek olanaksızlaşıyor ve sayısız ulusal ve yerel yazınlardan ortaya bir dünya yazını çıkıyor.

Burjuvazi, bütün üretim araçlarındaki hızlı iyileşme ile,son derece kolaylaşmış haberleşme araçları ile, bütün ulusları,hatta en barbar olanları bile, uygarlığın içine çekiyor.Ucuz meta fiyatları, bütün Çin setlerini yerlebir ettiği, barbarın inatçı yabancı düşmanlığını teslim olmaya zorladığı ağır toplar oluyor.Bütün ulusları,yoketme tehdidiyle,burjuva üretim biçimini benimsemeye zorluyor;onları uygarlık dediği şeyi benimsemeye, yani bizzat burjuva olmaya zorluyor.Tek sözcükle, kendi hayalindekine benzer bir dünya yaratıyor.

Burjuvazi, kırı kentlerin egemenlığine soktu. Çok büyük kentler yarattı,kentsel nüfusu ,kıra kıyasla,büyük ölcüde artırdı ve böylece, nüfusun oldukca büyük kısmını kırsal yaşamın bönlüğünden kurtardı. Kırı nasıl kentlere bağımlı kıldıysa, barbar ve yarı-barbar ülkeleri de uygar olanlara, köylü ulusları burjuva uluslara, Doğuyu batıya bağımlı kıldı.

Burjuvazi, nüfusun, üretim araçlarının ve mülkiyetin dağınık durumuna giderek daha çok son veriyor.Nüfusu biraraya toplamış,üretim araçlarını merkezleştirmiş ve mülkiye birkaç elde yoğunlaştırmıştır.Bunun zorunlu sonucu ,siyasal merkezleşme oldu. Ayrı çıkarlara, yasalara, hükümetlere ve vergi sistelerine sahip bağımsız ya da birbirleriyle gevşek bağlara sahip eyaletler, tek bir hükümete,tek bir hukuk düzenine, tek bir ulusal sınıf çıkarına, tek bir sınıra ve tek bir gümrük tarifesine sahip tek bir ulus içinde biraraya geldiler.“(Marx,Engels seçme yapıtlar I.s.135,136,137-sol yayınları)

150 sene öncesi Marks ve Engels'in izah edikleri kapitalizm'in gelişmesi, günümüzde daha vurucu ve kapsamlı birtarzda gerçeklemiş ve daha „üst-aşama“lara doğru yol almaktadır

Komünist manifesto'da yer alan“ Ayrı çıkarlara, yasalara , hükümetler ve vergi sistemlerine sahip bağımsız ya da birbirleriyle gevşek bağlar sahip eyaletler, tek bir hükümete, tek bir hukuk düzenine, tek bir ulusal sınıf çıkarına ,tek bir sınıra ve tek gümürük tarifesine sahip tek bir ulus içinde bir araya geldiler“ le kast edilen, O dönemin eyaletlere bölünmüş Almanya ve benzeri ülkelerdir, Toprak beyinin egemen olduğu, manüfaktür sanayinin pazarları, eyalet hükümetleri, kanunları ve gümrük tarifesi ile „ulusal-pazarlar“ koruma altıda idi. Makine-sanayi ,bu dağınıklığı yerle bir edip merkezi devletin doğuşunu sağladı.

Marks ve Engels'in bu dahiane görüşleri ile ifade edilen,kapitalizm bu genel egiliminin günümüzdeki „global -kapitalizm“in varlığı ile en kadar doğru tesbitle olduğunu burjuvazi dahi açıkça kabul ediği sırada, A. Cengiz tereddüt gösterip, red ediyor. A.Cengiz,Marks'tan,Lenin'den yaptığı alıntılarla, kapitalizm'in global bir sistem olduğunu ve bunun, Habermas gibilerinin iddia ediği gibi yeni bir olgu olmadığını da sözde kabul ediyor görünüyor, fakat, arkasıdan bunuları red eden ardı arkası kesilmiyen görüşlerini sıralıyor.

A.Cengiz'in, en önemli yanlışı, devlet kavramının içeriğinin ne olduğunun bilememesidir.O, ulusal devletlerden ,“ulusalar-arası devlet“e geçişle, devlet'in faksiyonunun sona ereceğini düşünüyor.Oysa sınıflar, sınıflı toplum, emeğin gaspı sürdürdükleri müddetce, Devlet, bir ülkede, bir bölgede, tüm dünya üstünde egemenliğini sürdürür.

Habermas'da „globalizm dönem ile birlikte devlet yok oluyor“diye bir görüş ortaya atmıyorki.Onun düşüncesi göre( yukarada da değindiğimiz gibi) golabal dönemle birlikte „sosyal devlet“ sona eriyor. Çünkü “uluslar-arası“ devletin , „sosyal-devlet“in görevlerini yerine getiremiyeceğini iddia ediyor. Ve „geriye dönüş mümkün değil“ diyor. A.Cengiz,tartışması gereken „sosyal-devlet“in ne olduğunun açıklanması gerekir iken,mali sermaye grupları arası rekabet ve çatışma kaçınılmazlığıda bahsederek, bununda ançak „ulusal devlet“lerin varlığıla sürdürüle bileceğini iddia ediyor ;daha doğrusu „ulusal devlet“ olmasa,mali sermaye gruplarının, dünya pazarlarına egemen olma mücadelesinin söz konusu olamıyacağın zanediyor. Bunun içinde, mali sermaye var oldukca „ulusal devlet“de var olmak zorunda!.Bu sığ mantıkla, keskin laflarla, soruna „açıklık!a getiriyor!

Oysa,bir „ulusal-devlet“in egemenliği altında da ,mali sermayeler arası rekabet, pazarlara egemen olma çatışması,ekonomik ve siyasi alanda da devam eder. Siyasi alanla kast ediğimiz devlet yönetimine egemen olma olaydır. Bu,parlamenter sistemi içinde, „barışcıl yolla“ sağladıkları gibi, zorla ,örneğin askeri darbelerlede sağlaya bilinir.

Uluslar-arası mali sermayenin karakterini, o sermayenin, salt ve esas olarak, bir çok ülkelerde,direk yatırım yapması belirlemez, sermaye, nerede en iyi kar sağlayacaksa, oraya koşar, orada yatırıma girişir. Onun uluslar-arası olmasını esas belirliyen olay, kapitalizm'in tekelci aşamaya girmesile birlikte, çeşitli ülkelerin mali sermayeler arası birleşmedir. Yani, dev şirketler kurup, aralardaki rekabete son verip, pazarlara birlikte egemen olmalarıdır.Lenin „ kapitalizm'in en yüksek aşaması emperyalizm“ isimli kitapda bunlar anladıyor. Ve yine Lenin, Buharın' bu konudaki araştırmasını taktir eder ve kitapına bir ön söz yazar, Bu bileşmeyi zorunlu kılan, kapitalizm'in ekonomik kanunudur.(6)

Tekeller arası birleşme günümüzde de büyük oranlarda gerçekleşiyor. Bu birleşem bir ülkedeki tekeller arası olduğu zamanda da, uluslar-arası tekeller arası birleşmeler gerçekleşir,çünkü, kökeni aynı ülkeye aitte olsada, bunların çeşitli ülkeleri kapsayan firmaları ,Holdıngleri ve sermaye yatırımları var. Tekeller bu şekilde uluslar-arasılaştıkları gibi, çeşitli ülkelere ait tekel arasıda birleşmeler cereyan eder ve ediyor.Bunun için, tekelci kapitalist devletlerin hiç birisi(doğuşundan itibaren) „ulusal- devlet“ özelliğini taşımaz. Tekelci kapitalist devletler,o ülkede, uluslar-arası tekelci sermayenin karların gerçekleştiren, onlara pazar bulan, pazarlara egemen olmalarını sağlayan baskı mekanizmalardır.Bunun için, Lenin, Tekelci kapitalist devletlerin kozmopolit olduğunu izah ediyordu.

A.Cengiz'in „ulusal- devlet“in varolduğunun kanıt olarak gösterdiği General-Motors, , Hitler öncesi, Almanyada faaliyet gösteren, Alman mali sermaye gruplarıla da ortaklık kuran uluslar arası bir tekeldir. Bu, „ ABD kökenli“Tekelin Opel fabrikası, Hitler'ci faşistlerinin iktidarları dönemide de faaliyetini sürdürdü ve Hitleri desteklemede tereddüt göstermedi.. Hitler, bunu „ABD'i tekelidir“ diyerek millileştirmedi.General-Motors, ABD'deki Firmalarıla,ABD çıkarına faaliyet gösterip, karların sağlar iken, Hitler Almany'sıda ise,faşist devletin çıkarına faaliye gösterip,aşır karlarının peşinde koştu. Tüm uluslar-arası tekellerin esas karakteri budur.

Henüz, kapitalizm'in gelişmesi, emperyalist- kapitalist ülke devletleri yetersiz hale getirecek boyutlara çıkmadığı dönemlerde,uluslar -arası tekeller, hangi ülkede faaliyet gösteriyor idiseler işlevi (esas olarak) o,ülkenin çıkarınadır ,karıdan o ülkenin devleti yararlanır,devleti, verdiği vergilerle ve diğer maddi destekler ile besler., devlet'de onun ülkedeki emeğin gaspın sağladığı gibi ona pazar bulur ve daha büyümesine yardım eder v.s Burada tekellin, hangi ülke kökenli olmasının en küçük bir önemi yoktu. Kapitalist ülkeler arası pazarlar egemen olma mücadelesi, bir uluslar-arası tekellin ana firmasıla, şübelerin karşı ,karşıya rekabet içine sokabilir ( bu konun açıklanması başlı başına bir yazının konusudur.Şimdilik, sadece özetliyorum)“Ulusal-devlet“lerin yetersiz hale geldiği günümüz koşullarıda, uluslar arası tekeller kendi içleride de daha da merkezleşmiş ve özerklik işleyişlerini zayıflatmışlardır.

Bunun yanı sıra, tekeller ile devlet arasıda bir „özerkliğin“ olması, devletin tekellerin devlet değilmişcesine bir intiba uyandırdığı doğrudur. Ama bu , gerçek değil devlet, tekellerin devletidir , intiba görünümdedir. Tekeller,sadece karının düşünür, „ulusalcılık“ falan onu ilgilendirmez

Uluslar-arası tekellerin kar sadece ülkelerdeki direk yatırımlarıla gerçekleşmez, Sahip oldukları bankaların krediler yolula sağladığı tefeciliği rantlarıla, tekelciliği avantajı la oluşan eşitsiz emtia mübadeleleri ile karlarına kar kadarlar.

A.Cengiz,General. Motors'un son dönemde , bulunduğu tüm ülkelerede (daha fazla kar amacıla) fabrikalarından işçi çıkarmayı planlamasının gündeme gelmesi ile, hangi ülkede, hangi fabrikasıda ne kadar işçisini olduğuna dair dökümanın çıkarmasıdan yararlanarak,General Motors'un hangi „ulusa“ mensup olduğunu „keşif etmeğe“ girişiyor.!Uluslar-arası tekel , aynı anda bir çok ülkede, işçilere yönelik saldırıya geçiyor, dolayısıla, birçok ülkelerde işçilerin ekonomik mücadele temelinde dahi ortak mücadelesinin zemini olgunlaşıyor, ülke ve ulusal farklılkları bir yana itilerek, uluslar-arası işçi sınıfının mücadelesi doğuyor ve A. Cengiz'de bu gelişmenden „rahatsız“ olup ulusalcılığın kanıtın! toplamaya yelteniyor. General Motors'un ABD'de ki fabrikalarıda daha fazla işçiyi istihdam ediği için ABD'nin „ulusal tekel!“i oluveriyor! Ve böylece Uluslar-arası tekeller tanımını „yanlış olduğu“ da kanıtlanmış Oluyor!. Oysa bunun tam tersi örneklerin var olduğuda bir vakadır. Örneğin , Almanya'nın Sıemensi tekel'li, veya Deutsche-Bank, Almanya dışında daha fazla yatırımlar, daha fazla firmalara sahipler, daha büyük fabrikaları var ve yine ABD kökenli Ford Tekel'i, ABD dışıdaki fabrikaları daha büyük ve daha fazla işçi istihdam ediyor. Bunun örneklerini dahada çoğaltta biririz. Tekel'in nerede büyük fabrikası varsa , o, tekel o,ülkeye aittir, o ülkenin „ulusal tekel“idir denile bilinirmi?

A. Cengiz,göre,“Sermayenin 'dünya iktisadı' ve 'küreselleşmiş bir dünya' karşısıdaki konumu,üretici güçler karşısındaki konumula aynıdır.Üretici güçleri geliştirir, ançak bu üretici güçlerin dayattığı üretim ilişkilerine yol vermez,.Aynı şekilde, dünya pazarı ve ekonomisi yaratır ancak bu dünya pazarı ve ekonomisine tekabül edecek uluslarası/evrensel politik yapı ve ilişkilerinin oluşumuna engel oluşturu ... Zira araçları ile amaçları devamlı çatışma içersidedir“(Ö.D sayı-162, saf..42) Alıntı yaptığımsız, bu küçük paragraf, A.Cengiz'in, görüşlerinin içeriğini açıklığa kavuşturuyor. Tekelci kapitalizm döneminde,üretici güçler ile çatışma içinde olan, tekelci üretim ilişkileri değil,. Üretici güçleri gelişmesile ortaya çıkan , ve üretici güçlerin gelişmesi ile uyum içerside olan, kapitalizm bağrıda yeşeren sosyalist üretim ilişkileridir. Demekki, kapitalist üretim ilişkilerinin,“yol ver“mediği, üretim ilişkileri, sosyalist üretim ilişkileri olması gerekir. Kapitalist üretim ilişkileri, sosyalist üretim ilişkilere karşı „konum“ula, „dünya iktisadı“, „küreselleşmiş bir dünya“ karşısıdaki „konum“u aynı ise, o zaman, sadece sosyalist üretim ilişkiler, yani ancak, sosyalizm „dünya iktisad“ını, küreselleşmiş bir dünya“yı gerçekleştirebilir, ama, kapitalizm koşullarıda, „dünya iktisadı“nın „küreselleşmiş bir dünya“nın objektif temelleri „yok!“tunun.,arkasıdan gelen cümle,ise kapitalizm „dünya pazarı ve ekonomisi“ yaratıyor ama, „uluslararası/ evrensel politik yapı ve ilişkilerin oluşumuna engel oluşturuyormuştur!. kapitalizm „dünya iktisadi“ni alt yapıyı yaratıyor ama onun üst yapısının oluşumuna engel oluyormuş!. Birinci cümlede, kapitalizm'de „evrensel-dünyanın( global dünya'nın ) maddi temel yoktur diyor , arkasıdan gelen cümlede maddi temel var ,hata oluşmuştur ama, bunun üst yapısının, hukuku yapısının oluşmuna engel olunuyor.Engel olan güçte kapitalist üretim ilişkileri oluyor! A.Cengiz'i bu kadar saçmalatan olay nedir, sorusunun cevapı, onun Marksizm'den birhaber olmasıdır.Bunun içinde „milliyetciliğin teorisini“ yapıyor. Kapitalizm, „dünya pazarı ve ekonomisi „yaratıyor“ ise, ister, istemez onun üst yapısın“,uluslararası/ evrensel politik yapı“sını oluşturur, oluşturması kaçılımazdır. Çünkü alt yapı, üst yapıyı belirler, tayın edici olan irade değil , maddedir. Dünya ekonomisi oluştuğu halde onun hukuksal yapısının oluşumunu „engellenmesinin“ , „sermayenin doğasından kaynaklana“ bir çelişkinin olması söz konusu olmaz.Bu çelişki sadece A.Cengiz'in kafasıda mevcutur. Kapitalist „evrensel“likle, çatışma içinde olan global (evrensel)- kapitalizm öncesi , kapitalizm'in (7) üst yapısına tekabül eden „ulusal-devlet“tir. „Dünya pazarları ve ekonomisi“( Ki, ikiside aynı anlama gelir-y)) ile uyum içinde olması gereken,üst yapı,“uluslararası/ evrensel politik yapı“nın olması gerekmezmi? A.Cengiz ise yanlış görüşlerini kanıtlamak için, evrensel kapitalizm'in, alt yapısı la, üst yapı arasıda çelişki arıyor.

Global-kapitalizm ile görünümdeki „ulusal- devlet“ arasıda,antogonist,(uzlaşmaz) bir çelişki söz konusu değil. Başından itibaren, Tekelci „ulusal devlet“, uluslar-arası tekelci sermayenin çıkara doğrultusuda organize olduğu için,kapitalizm'in evrimci gelişmesi ile yerini,evrensel politik yapı“lara kolayca terk edebiliyor..

Marks, Engels, A:Cengiz'in tam tersine, kapitalist üretim ilişkilerinin „dünya iktisadi“ni, yani kapitalizm'in, „evrensel dünya“yı „küreselleşmiş bir dünya“yı oluşturacağını ve kapitalizm koşullarında bunun mümkün olduğunu,kapitalist üretim ilişkilerinin genel gelişiminin bu yönede bulunduğunu, 150 önce tesbit etmişlerdi. Niteki, bir yandan „dünya pazarlar, dünya ekonomisi“ oluşu iken onun siyasi kurumlarda oluşuyor.A.Cengiz ise bu gerçeklere gözünü kapamış „ hayır oluşmuyor“ diye tepiniyor. Görüşlerinin kanıtını yorulmadan aramaya devam ediyor.“Fransa'nın başbakanı Dominique de Villepin ,ABD'li bilgisayar üreticisi Hewlett-Packard (HP)'dan Fransız devletinden aldığı sübvazsiyonları geri talep etti.“ A.Cengiz gazeteden yaptığı alıntıyı bakın nasıl yorumluyor:“HB ekonomik durumunun iyi olmasına karşın ,dünya çapıda 14 bin 500 işçiye çıkış vereceğini açıklamıştı,Fransada da 1240 işçiye çıkış vereceği için de Villepin verilen sübvazsiyonları geri talep ediyor.ona göre 'iktisadi yurtseverlik;ayakları yere basmadan bir dünya galaksis'nde yaşayan bir uluslararası tekel şefi tasavvurundan daha modern'dir“ 'Zira ABD ve Japonya'da birçok şirket yöneticisinin masasında kendi ulusal bayrakları durmakta. ABD'de modern görülen bir fikirin Fransa'da neden zamanı geçmiş sayılacağın anlamıyorum' dedi“(a.ye-y) Bir burjuva politikacısının „yurtseverlik“ demogojisini ciddiye alanın A.Cengiz olmasını yadırgamamak gerekir. Aynı demogojik propagandayı Almanya'nın burjuva politikacılarının'da yaptığı bilmektedir. SPD'nin budan önceki başkanı ve şimdiki Hükümette başbakan yardımcısı Franz Müntefering, Deutsche Bank karşı aynı lafları sarfediğini herkes biliyor, Deutsche Bank'damı? „yapancı kökenli tekelci sermaye“dir. Deutsche Bank'ın, bu sene 3, 4 milyar € kar etmesine rağmen, 10 bin işçi çıkarmaya karar aldığında ,Müntefering, „çekirge sürüleri gibi her taraf silim süpürüyorsun“ diyerek, kapitalizm'e karşı açıktan saldırıa geçiyor pozlarına bürünerek, Marks'dan alıntılar yapıyordu. Ve günlerce Almanya'da, kapitalizm'in tartışılmasına vesile oluyordu. Burjuva politikacıları, bir yandan neo-liberal politikaları sınırsız uygulanması için her türlü koşullu oluşturuyor, diğer yanda işçi sınıfın „yurtsever“lik demogojisi le uyutmaya çalışıyor. Almanya'da „işverenler, işçi üçretleri düşürülmezse, fabrikalarımız ,ucuz iş-güçünün olduğu ülkelere taşıyacağız“ dedikleride , bir önceki Almanya'nın başbakanı, Schröder,Patronları sözde „yurt -sever „olmaya çağrıyordu. Burjuvazi, İşçi sınıfına yönelik saldırılar karşısıda sınıfın hareket geçmesini önlemek için global dönemde de yine, „yurt-sever“liğe sarıldığını(8) A.Cengiz'in dışıda herkes anlıyor.(9)

Bir ülkede „doğan“ giderek uluslar-arasılaşan tekeller ile „ulusal-devlet“i arasıda çelişki doğar. Bu aynı zamanda tekelci üretim ilişkilerinin, üretici güçleri geliştirdiğinin ve „Ulusal-Devlet“lerin, gümrük duvarlarının,dumpinglerinin, devlet- korumacılığının,uluslar-arası Tekellerin faaliyet alanların sınırladığının kanıtıdır.Uluslar-arası tekeller güçlendikce, kapitalist pazar büyüdükce,bir „ulusal-devlet“ ile uluslar- arası kapitalist pazar yönetilenmiyeceği anlaşıldıkca, „ulusal devlet“leri aşmak zorunlu hale gelir.ve geriyor. Bunun kim söylüyor ise, bir doğruyu vurguluyor demektir

Günümüzdeki AB, ve ABD, Kanada, Mersika arasıda kurulan, diğer Latin-Amerika ülkelerinde dahil etmeği hedefleyen, birliklerin ortaya çıkmasının nedeni, uluslar-arası tekellerin „ulusal devlet“i, aşmasının zorunluğundan dolaydır.

AB, Uluslar-arası Tekellerin gelişiminin hangi boyutlara erişdiğinin somut göstergesidir. Bölgese alanda sağlana ekonomik birlik, giderek bölgese devlet birliğe doğru gelişiyor.

AB anayasasının Fransa'da ve Holanda 'da referandum ile „red“ edilmesi

AB anayasası, ve onun ön gördüğü yeni siyasi kurumlarının oluşturulmasının neden, gündeme geldiğine baktığımız, karşımıza ABD emperyalizm ile AB arasıdaki hegemonya mücadelesinin çıktığını görürüz. Çünkü,AB zaten salt bir ekonomik birlik olmakta çoktan çıkıp , siyasi birliğini ve siyasi kurumlarını oluşturmuştu. „Kopenhag- kriterleri“ adlı, AB burjuvazisinin menifesto'sunu yayınlanmış, İngiltere, Danimarka., dışındaki AB ülkeleri arasıdaki sınırları kaldırılmış ve şimdi ,AB anayasa'sı la siyasi birliği daha da merkezleştiriliyor.,

AB'nin Daha fazla siyasi merkezleşmeye gidilmesinin bir diğer nedeni,, ABD emperyalizm'inin, Avrupa üstüdeki siyasi ve askeri hegemonyasını zayıflatma amacından dolayıdı.

ABD emperyalizm'in, Avrupa üzerindeki siyasi ve askeri hegemonyasına ilk itiraz, 1960'lar sonrası o, dönemde Fransız Devlet başkanı olan, General Charles de Goulle'den geldi ve NATO'nun askeri kanatından Fransa'yı çıkardı. ABD'nin itirazına rağmen, Sovyet-Rusya , Mao'un Çin ile tek başına ilişkiye geçti ve Çin'i diplomatik olarak tanıdı. O,dönemde,General de Goulle'lu destekleyen, hiç bir NATO'ya dahil Avrupa ülkesi çıkmadığı gibi, de Goulle'den sonra gelen , Fransız devlet başkanı ,Georges Pampidou başta olmak üzere,Jacques Chirac kadar, hiç bir Fransız devlet başkanı, ABD karşı de Goulle'un politikasın takip etmedi.

ABD,Sovyetlerin ve doğu-blokunun dağılmasından sonra, karşısıda güç kalmadığın düşünerek,Sovyetlerin egemen olduğu yerler başta olmak üzere,tüm dünya üzerde „tek süper devlet“ hegemonyasını kurmaya yeltenti.ABD'nin bu yeni saldırgan polıtıkasından zarar görenlerin başıda, AB gelmekte idi. Nitekin, çok geçmeden Fransa, Almanya'yıda yana alarak AB'ni, ABD'nin yeni politikasına karşı, tavır almaya zorlamaya başladı. ABD, Saddam'ı bahane ederek, Fransa'ın Alman'yanın ve diğer AB ülkelerinin Orta -doğu da kendi dışındaki, etkinliklerini kırmaya çalıştı,özellikle, AB'nin, Iran ve İrak gibi ülkeler ile ilişkisini geliştirmesi,ABD'yi rahatsız ediyordu.

I.Körfez savaşın da,ABD, eline geçen firsati iyi kulandı, kendi isteği doğrultusuda, NATO'ya bağlı, AB'ne üye ülkeleri, egemenliği altında, Körfez savaşına kattarak , Körfez ülkelerini Askeri işgali altına alır iken, aynı zamanda , AB ülkelerinin buradaki etkinliklerini zayıflatıyordu..

Bu gelişmeler karşısıda,AB ülkeleri, ABD'nin egemenliği altındaki NATO'nun dışıda , askeri ve siyasi örgütlülüğü, oluşturmak için teşebbüse geçmekte geçikmedi, NATO'nun askeri olarak güçlü ülkelerden olan Türkiye'nin (bu vesile ile) AB'ye aday üye olmasını kabul edilir iken,ABD'nin NATO'ya dahil ederek, hegemonyası altın almaya çalıştığı, Baltık ve doğu-Avrupa ülkelerinin AB'ne üye yaparak,ABD'nin bu ülkeler üstüde kurduğu etkinliğini işlemez hale getirmeyi amaçlamaktalardı.

2.Körfez savaşı,Fransa ve Almanya'nın başın çektiği, AB ülkeleri ile ABD arasıdaki gerginliği yüksek boyutlara çıktı. Rusya'yı ve Çin yanına alan ,AB'nin etkin üyeleri Fransa ve Almanya, ABD'nin önünü kesmeğe çalışmaları karşısıda,ABD, İngiltere ile birlikte, geçmişin güçlü hegemonyasıdan yararlanarak, AB'nin bölmeğe, Fransa'nın ve Almanya'nın AB diğer ülkleri üstüdeki, etkinliğini kırarak, AB üyeler arasıda çatlaklıklar yaratmaya çalıştı ama, Fransa'da ve Holanda 'da yapılan Anayasa referandumuna kadar, meydan getirdiği çatlaklıklar, (Fransa ve Almanya tarafında )önemli ölçüde gideriliyordu

AB'nin hegemonyasına karşı politikaya muhalif olanlar, sadece,İngiltere'nin etrafıda toplana AB'ne üye ülkelerinin bazılarıla sınırlı değildi.,Fransa'da Nicholas Sarkozy başının çektiği,Chirac poltikasına muhalif grupla birleşen,Almanya'nın CDU;CSU gibi muhafazakar partiler,ABD'nin hegemonyasını zayıflatmayı amaçlayan, Chirac ve Schröder'in politikasını boş çıkarmak için yoğun çaba harcadılar.

ABD'nin , Avrupa üzerideki etkiliğini belirliyen olguların başında, Sovyerlere ve Doğu-blokuna karşı, batı- Avrupa'da, kapitalizm yaşatması ve koruması ve sonunda, Sovyetlerin ve Doğu-blokunun dağılmasını sağlaması geliyor. Bunlar ona,Avrupa'da önemli prestij kazanmasına vesile oldu.

Ve yine ABD'nin şemsiyesi altında, sosyalizm'e, sözde Sovyet „tehdit“ne karşı, Avrupa'da sosyal-kapitalizm (sosyal pazar ekonomisinin) oluşturulması, neo-liberalist politikalar karşı, ABD'nin katkılarıla inşa edilen sosyal kapitalizm'in savunulması ve özlemi,ABD'ye karşı çıkışları zayıflatan etkenlerdendir.

Neo-liberalizm dönemle birlikte,sosyal-kapitalizm'in tasfiye süreçinin başlatan, AB'nin ekonomik- politikasını, hedef seçilmesi doğaldır. AB'nin neo-liberalizm dönemideki en önemli icraatlarıdan biri, doğu-Avrupa, Balkan, Baltık ülkelerin içine alan genişlemesidir.Oysa batı Avrupanın vatantaşları,Sovyetler ile çatışma dönemde, refah-toplumunun mensupları olarak, dünyanın yoksul halklarının gıptala baktıklar „mutlu hayat“larını sürdürüyorlardı. Ama olanların „mutluluk“larının ceremesini iliklerine kadar sömürülen sömürge ülkelerin işçileri ve yoksul halkları çekiyordu vede faşizm'in açımasız baskısı altında.

Tekelci burjuvazi, artık sömürüsüden pay vermiyor, bunun suçlusu olarak, da sömürge ülkelerden gelip, en ağır şartlarda çalışmayı kabul etmek zorunda kalan, sınıf bilinç'den yoksun, işçile ve AB'ne yeni kattılan ülkeler seçiliyor.. Faşistler, gericiler, neo-liberalizm'e karşı mücadelenin kapitalizm'i hedef almaması için „refah- toplumu“nun özlemi içinde olan, Batı-Avrupalıları aldatdığı, onları yanlış taraflara yönlendirdiği doğrudur. Ama onların, imtiyazlarının koruma ve kayıp olanları yeniden kazanma özlemleri,iç-güdüleri olmasa, özellikle Fransa'da, Holanda'da faşistlerin ve yapancı düşmalığını körükleyen gericilerin, siyasi olarak bu kadar güçlenmelerine imkan olmazdı.

Fransa'da ve Holanda'da AB'yi anayasasının referandum'la red edilmesi, neo-liberalizm'e karşı duruşun etkisinin olduğu doğrudur. Ama, AB'nin neo-liberal ekonomik politikası,salt bir takım sosyal ve ekonomik hakların ortadan kaldırılmasıla sınırlı değil.Bir dönemin,sosyal, ekonomik, siyasi yapısının dönüşümü ile yeni koşulların oluşmuştur. AB anayasası,neo- liberal kapitalizm'in, sosyal, ekonomik ve siyasi yapısının hukuksal temelinin belirlediği doğrudur.

Ama, şimdi gündemde,neo-liberalizm'e karşı, alternatif olarak, sosyalizm'i, yoksa sosyal- kapitalizm'midir? öne sürülmesi gerektiğinin tesbiti var. Eğer, neo-liberalimz'e karşı, sosyal-kapitalizm savunlacaksa, „sosyal-Avrupa „ talepi öne sürülecekse,o,zaman sosyal -kapitalizm bir bütün olarak ele almak gerekir.

2.emperyalist savaş sonrası oluşturulan sosyal-kapitalizm,ABD'nin hegemonyası dışında düşünülemez. ABD'ye karşı olan politikalara itiraz edenler,AB'nin, gereksiz genişletildiği, bunuda sorunlar yol açtığın, yükünün halkın sırtına bindirildiğini,doğu-Avrupa'dan gelenler, Batı-Avrupalı işçilerin işini elinde aldıkların, işsizliği artırdıklarını iddia eden görüşleri yaygınlaştırıyorlar. Ve ABD'ye karşı olmak „bize pahalıya mal oldu“ diyorlar.Nitekin ABD'ye karşı olma politikalardan hızlı bir dönüş gündemde. AB'de güçlene artık,Chirac, Schröder'in politikası ,değil Tony Blair'in,Angela Merkel'in, Edmund Stoiber'nin ABD hegemonyasını kabul eden , savun'a politikalarıdır. Almanya'nın yeni savunma bakanı,CDU, Franz Josefjung, Almanya ordusu içte ve dışda „barışı!“ NATO'nun çatısı altında, ABD ve Avrupa arasıdaki güçlü bağlarla sağlıyacak ve koruyacak diyor.Angela Merkel, seçimlerden ve başbakan olmadan önce, Amerikayı ziyaret ediği ve ABD başkan tarafıdan özel olarak karşılandığı bilinmektedir.

Avrupa'da,ABD'nin politikasının yürütücüsü,Tony Blair'in,Irak savaşıdan sonra,AB içindeki zayıflayan etkisi, Referandumlar sonrası mühiş güçlendi..

Tony Blair, ABD gibi, AB'nin ekonomik ve siyasi birliğine karşı değil, o,sadece ABD'ye karşı oluşturulmak istenen, siyasi birliye karşı olduğunun açıkca dile getiriyor.

Tabiki Fransa ve Holanda'nın, AB anayasasını red etmesi, ne AB'nin dağılmasının,ne yeniden „ulusal-kapitalizm“e, „ulusal-devlet“e geriye dönüşünün bir göstergesidir. Bunun olmasının objektif koşulları söz konusu değil.AB „bir proje“(tasarı)olduğunu ileri süren , A.Cengiz hayal, görüyor.

“Ulusal kapitaliz'i, ulusal -devlet“mi , yoksa, uluslar-arası kapitalist ekonomik ve siyasi yapımı? Sosyalizm'e daha yakındır diye soruna yaklaşmıyor.Oysa, herşey bir yana „ulusculuk“aşıldıkca burjuvazinin milliyetçiliğinin zemin zayıflıyor, çeşitli uluslara mensup işçi ve emekçileri karşı karşıya getirip, çatıştırmasının koşulları ortadan kalkmaya başlıyor,sosyalizm'in zaferinin objektif temeleri daha güçleniyor, dahada olgunlaşıyor. Şimdi bir sosyalist'in, kapitalizm'in bu gelişmesiden niye rahatsız olduğunu anlamak mümkün değil.! .

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  1. Kruşçevci revizyonizm, etkiside kalıp, Avrupa kapitalizm'ine hayranlık duyan ve kapitalizm „nimetleriden yararlanalar, sosyalist Arnavutluğu ziyaret ettikleride şaşıp kalıyorlardı“nasıl olur sosyalist bir ülke, kapitalist ülkelerden bu kadar geri olabilir“ diye biliyorlardı. Bular, Türkiye gibi Arnavutluk'luktan daha geri köylü toplumdan geldikleri unutarak,gelişmiş kapitalist ülkelerle ,Arnavutluk sosyalist cumhurriyeti, mukayese edebiliyorlardı.Oysa, sosyalizm, komünizm'e geçişin ara aşamasıdır. En gelişimiş ülkelerde sosyalizm'in kurulmaması, sosyalizm ile kapitalizm arasındaki mukayeseyi,üretiçi güçlerin gelişmesi açısında değil, tüm insanların sosyal durumuna, yaşam standartlarına göre ele almak gerekir. Sosyalist ülkelerde, işsizliğin, açlığın, sefaletin ortadan kaldırıldığını, burjuvazi dahi kabul etmek idi. Yoksul işçileri, işsizleri, çaresileri sosyalizm'e doğru yönlendiren neden bu idi. En gelişmiş kapitalist ülkeler olan,USA, Almanya gibi ülkelerde bile, 10 binlerce insan sokaklarda yaşıyor. Almanyada 500 bine yakın insanın ev yok.. Sosyalizm esas olarak bu sefaleti ortadn kaldırdı.Almanya ile sosyalist Arnavutluğu karşılaştıranlar,sokak ta yaşıyanlara , işsizlere göre soruna yaklaşmıyorlar,“hangi ülke ekonomik olarak daha gelişkin“dır ona bakıyorlar.

  2. Habermas'ı ,Türkiye'nin dışıda hiç kimse tarafından tanımadığı gibi, Türkiye'de dahi „bu adam Marksist“dir diyene raslanmıyor. A. Cengiz olmasa, Habermas'ı tanıyan dahi çıkmıyacaktı. O, yanlış görüşlerine „Marksist „maskesi takmak için Habermas'ı hedef seçiyor

  3. Lenin, devletin, bu gerçek niteliğinden ötürü, proletaryanın devletinin nitelik olarak devlet olmadığın, emeğin gaspını ortadan kaldıran,devletin ortadan kalkmasının ortamını yaratan niçel olarak „devlet“tir diyordu

  4. Burjuvazinin, egemen sınıfların ve bunların aydınlarının yanı sıra,işçi sınıfının revizyonist, reformist hareketlerinin mensuplarıda devleti sınıflar üst göstermeğe özel önem verdikleri unutulması.

  5. A.Cengiz,neo-liberalizm'e karşı Keynes'cılığı savunduğu, sosyal -kapitalizm'den yana tavır aldığı için, Habermas'a karşı çıkıyor, „global dönemle birlikte Keynes'in görüşleri geçerliğini yitirmiştir“diyen Habermas'a bunun için itiraz ediyor.

  6. Bu kapitalizm'in ekonomik yasasının ne olduğunun açıklamasına konunun dağıltılmaması için şimdilik girmiyorum

  7. Aslıda, bence, A.Cengiz'in bu yanlış görüşleri ileri sürmesinin nedeni ;Lenin ile Kautsky arasıdaki tartışmayı anlamasıdan kaynaklanıyor.Kautsky'nin „ultra-emperyalizm“ teorisi ile, kapitalizm , gelecekte, „dünya develetin dönüşeceğini,devletler, arası savaşın sona ereceğini ileri sürüp, devrimci mücadele yatıştırmaya çalışmak istiyordu, Lenin ise , bunun teorik olarak mümkün olduğu,ama şimdi ortaya atılmasına gerek olmadığın, kapitalizm, bu döneme girmedende, ortadan kaldırıla bilineceğini ileri sürmekte idi. A.Cengiz ise, Bu tartışmayı anlamamış

  8. A.Cengiz'in örnek verdiği Fransız Başbaka n'nın „yurt-sever!“liğinin, sözde, Fransız işçilerini „korumaya !„ yönelik olduğu görülüyor. Burjuva politikacıların yerli işçileri koruma adına, yabancı işçi düşmanlığı körükledikleri biliniyor. Son dönemde, Fransa'nın sağcı partileri, yerli işçi ve emekçilerde başlayan huzursuzlıkları yatıştırmak için ,Le Pen gibi faşistlerin yabancı işçi düşmanı propagandasına dört ele sarılmaktan geri durmuyorlar.

    Fransız devleti, ABD „köken“li bir tekel'i sübvansiyonla desteklediğini nazarıdikkat alınmıyor,“subvansiyon'un kesecem“ dediği zamanda „yurt-sever „oluyor!. Anlaşılan,burjuvazi, nedamet getirip yeniden „yurtsever!“liğe dönüyor!.....

  9. A.Cengiz'in görüşünü sözde „kanıtlamak için, verdiği tüm örnekler, „ulusal kapitalizm'in ve „ulusal devlet“in egemenliğini sürdürdüğüne dair delil değil. Putin ile Schröder son günlerde imzaladıkları doğal-gaz anlaşması,Ukrayna'nın ve Polanya'nın rahatsız olması, Onların uluslar-arası kapitalizm'e karşı, „ulusal-kapitalizm“den yana tavır aldıkların göstermez.Almanya ile Rusya arasıdaki ilişkide en fazla rahatsız olan ülke,ABD emperyalizm'dir, ABD,Rusya ile Almanya arasıdaki petro ve doğal-gaz anlaşmasınıda bozmak için uğraşıyor. Polanya ve Ukrayna'nın bu anlaşmaya çıkışının arkasıda, ABD'nin kışkırtması yattıyor. Bunun görmeyip, bunu, Polanya'nın ve Ukrayna'nın“ ulusal direnişi“olarak yorumlamak sadece kendini aldatmaya yarar. Kaldıki, Polanya ,AB üyesi,Ukrayna ise AB-ne katılmak için yanıp,tutuşan bir ülke,Schröder, bu anlaşmadan iki ülkenide zarar görmüyeceğin açıkladıktan sonra ,her iki de seslerinin kesti. A.Cengiz, cımpızla ulusalcılık arıyor. Çin ile ABD arasıda,ekonomik hegemonya çatışmasının varlığıdan dem vuruyor. Oysa Çin, çoktan beri ABD „kökenli“ler başta olmak üzere, uluslar arası tekellerin istilasına uğramış, ve onların hegemonyası altına girmiştir. Abartılan Çin'nin „güçlü kapitalist ülke“ haline geldiği sövlevleri, Çin'in sömürgeleştirildiğin üstünü örtmeye yarayor. Çin, ucuz iş-güçüne dayanarak, tüketim malları üretip, dünya pazarlarına sürüyor.kendisi gibi, tüketim malları üreten, Türkiye gibi ülkelerle ile rekabet ediyor. Çin'de bugün,100 milyon işçi, taşeron firmala kanallıla geçici işçi olarak çalıştırılmakta., Dünyanın en ucuz iş-güçünün olduğu ülke, Çin'dir. Uluslar-arası emperyalist tekelerin sömürgesi altıda olan bir ülke, ABD'nin petro şirketlerin ele geçirmeğe çalışacak ve bizde buna inanacağız. Petrol'a en fazla ihtiyaç duyan Çin'e petro sattanlar uluslar-arası petro şiketleridir Kaldıki hiç kimse tekeller ve emperyalistler arası çatışma ve çelişki sona ermiştir, emperyalistler arası savaş tarihe kavuşmuştur diye bir görüş savunmuyorki. A.Cengiz'in,sözde „süper-güç „haline gelen Çin'in, ABD ile „hegemonya mücadelesine!“ girdiği iddialarını ciddiye alacağına,Çin'deki sefaleti niye teşhir etmiyor!?Çünkü yanlızca ,Emperyalistler ve gericiler arası çelişkiye göre sorunlara yaklaştığı için,Çin işçilerinin, emekçilerini durumu onu ilgilendirmiyor

Hiç yorum yok: