20 Ağustos 2006

Hizbullah lideri farklımı?


Sözde "Buch ve çetesinin ABD'nin dünya hegemonyasını yenileme stratejisi olarak benimsediği -medeniyetler savaşı-tezi,İslamcı dünyasında etkin,İslamcı güçler tarafından ve El Kaide,Taliban; Müslüman Kardeşler gibi etkin organizasyonlar ya da Saddam Hüseyin gibi devlet başkanları tarafından -Cıhad-,İslam'ın Batı medeniyetine karşı,İslam'ın zaferi için ayaklanması çağrılarıyla yanıtlamaya çalış"mışlar ve"dolayısıyla;bu güçler,batı emperyalizminin egemenliğini yenileme stratejisine karşı çıkıyor görünüyorken aslında o stratejinin öteki ucunu oluşturmayı,onlarla aynı platformda,Medeniyetler Savaşı platformlunda kalmayı aşamammışlar; Ama Hizbullah'ın lideri, bu platformu aşmışmış! ve hangi dinden olursa,olsun halkları "emperyalizm"e karşı hata "Hıristiyan Latin Amerika lideri olan Chavez"de savaşa çağırıyor'muş!
Her şey bir yana Chavez ,niye , dinsiz,Ateist olmasın ?. Kardeşi komünist olan ve kendisinin ,Venezüelalı en eski ve yakın dönemde ölen komünistinde en çok etkilendiğini söyleyen, "Latin Amerika lideri", "medeniyetler çatışması" safsatasının," çağımızın gerçeğiymiş gibi yutturmak amacıla "Hıristiyan Latin Amerika lider" diye lanse edilmek isteniyor.
Bu "farklı" Hizbullah lideri, bu sözde "anti-emperyalist "cephesine, ve yine niye, Ateistleri,Marksistleri,hata laikleri çağırmıyor! Ve yine günümüzün bu "anti-emperyalist lider!"in yalnızca bir tek "küçüktük" isteği var, o'da, Din afyondur diyenlerin, bu sözde "anti-emperyalist"cephede yer almamasıdır. Yani Marksistler bu"anti emperyalist!"cephede yer alamaz diyor.
Eh, çağımızın, emperyalizm ve proleter devrimler çağından "medeniyetler çatışması çağına dönüştüğü!" için,bu kadar "küçük bir istek"te geriye de çevrilmez ki!!.
"Buch ve çetesinin ABD'nin dünya hegemonyasını yenileme Stratejisi“ne niye ihtiyaç duysun ki? Sovyetlerin devlet-kapitalizm'i sistemi ortadan kalktı diye,kapitalizm'den, feodal dönenmemi? girdik ki; emperyalistlerde "yeni dönem"e,( yani feodal döneme) uygun olarak hegemonya stratejilerini değiştirmek ihtiyacını duysunlar. Başka türlü "medeniyiler, (yani dinler arası )çatışmanın gündeme gelmesine imkan varımı? Bu iddia ediliyor
Şarlatan, feodalizm'e "geri dönmek !" için boşuna yanıp tutuşan bir dincini,maddi hiç bir temeli olmayan"medeniyetler çatışması"safsatasına gülünüp geçilir,ama kendine "Marksist"diyen birisinin,idealizm'in,iradeciliğin, en ilke biçimini,nasıl ciddiye alırda, sayfalarca sözde "teorik" yazılarla, bundan siyasi sonuçlar çıkarıp, sınıflar arası çatışmanın merkezine yerleştirip,buna göre siyasi taktikler ve stratejiler belirlenmesini önere bilir!?.
Emperyalist-kapitalist liderler, her zaman somut ve maddi gerçekler üzeriden stratejilerini ve taktiklerini belirlerler. feodalizm'i çok gerilerde kaldığı dönemde, dinler arası çatışmayı egemenliklerinin "yenileme stratejisi" olarak belirlemek akıllarının ucunda dahi geçmez. Ve Buch'un da, hiç bir şekilde (bazı ajitasyonçu laflarının dışında) ne böyle bir taktiği,nede ABD'nin"hegemonyasını yenileme Stratejisi"oldu.Aksine,bu konuda bazı şeriatçıların iddialarını çürütmeğe çalıştılar ve çalışıyorlar .Çünkü din ve şeriat, emperyalist-kapitalist egemenliğe ve sömürüye engel değil, hiç bir zaman engel olmadı ve olamaz
Tek tanrılı dinler,feodal sistemin egemenliğini üst yapı kurumu olarak inşa edilmişti.Kapitalizm geçiş, tek tanrılı dinlerin devlet biçimlerini belirleme fonksiyonun tümüre uğradı. Çünkü, Tek tanrılı dinlere hepsi, Feodal üretim tarzının önemli özelliği olan, kapalı ekonomi,parçalanmışlık ve tekelcilik,demokrasi dışı despot devlet biçiminin egemenliğini belirler.
Feodal egemenler sınıflar(Krallar,Şahlar,Padişahlar) iktidarlarını "tanrı adına"gerçekleştirdiklerini iddia ettiklerinden ötürü, dinci örgütleri, dinci tabakaları, egemenliklerini ortağı yaparlar.Ve bazende dinci ulema sınıfı tek başına iktidara egemen olur
Serbest- rekabetçi kapitalist üretim ilişkilerinin tam egemenliği için, feodal üst yapı kurumlarına ve özellikle, dinin devleti biçimlendirme fonksiyonuna son vermesi kaçınılmaz bir zorunluluktu.Burjuvazi, bir yanda burjuva demokrasini,dini belirlediği feodal despotizm'in karşısına dikerken,diğer yandan,dinci sınıfları iktidardan uzaklaştırmak için laik sistemi, yani dinle, devlet işlerini bir birinden ayırıp, dinin devleti biçimlendirmesine son verdi(1)
Günümüzde,emperyalistlerin bazı şeriatçı güçler le çatışması, onun"egemenlik Stratejisi"ni yenileme ihtiyacından doğmuyor.Çünkü bunun doğmasının hiç bir maddi temelli yok.Emperyalistler yani,uluslar-arası tekeller tüm dünya pazarlarına egemen durumdalar.Latin Amerika'da son dönemde ortaya çıkan bazı cılız gelişmeler dışında, bugün uluslar arası Tekelleri rahatsız edecek,onları "hegemonya Stratejilerin"değişmeğe zorlayacak olan gelişmelerin ortaya çıkmadığı somut bir gerçektir.Bu bakımdan, Uluslar- arası Tekellerin emperyalist politikasını yürüten devletlerin "hegemonya stratejilerini" yenilemesi söz konusu değil.
Örneği ezilen ve sömürülen halkların, emperyalist sömürgeciliğe karşı mücadelesi, emperyalistleri,kolonyalizm'den,neo-kolanyalizm döneme geçmeğe zorlamış, emperyalistler,sömürge ülkelere göstermelik siyasi bağımsızlıkla vererek,siyasi ve ekonomik hegemonyalarını korumuşlardır. Bu durum "Batılı emperyalistlerin hegemonya stratejilerini yenilemesine tekabül ediği söylene bilinir,
Sovyetlerin dağılmasından sonra globalizm döneme girildiğine dayır düşünceler yaygınlaştırılmaya çalışıldı.Oysa, kapitalizm doğuşsudan itibaren global bir sistemdi. Sovyetlerin dağılmasıyla ortaya çıkan globalleşmenin daha da gelişmesidir.Bunun için, Emperyalistlerin "globalleşme dönem ile birlikte hegemonya stratejilerini yenilemesine"gerek duydukları düşünülemez.
Sovyetlerden sonra, doludizgin ortaya çıkan burjuvazinin neo-liberal ekonomik -politikasıdır(ki, bu politika dahi 1970 ler ortaya çıkan ekonomik kriz sonucu, burjuvazi tarafından yürürlüğe koyulmuş ve süreç içersinde geliştirilmişti.) Bugün, dünya işçi sınıfının ve emekçilerin neo-liberalizm'e karşı mücadelesi, emperyalist burjuvaziyi "hegemonya stratejisini yenilme“ye zorlayacak boyutlara erişmediği yine somut bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Sovyetlerin egemen olduğu bölgelere,batılı emperyalistler,Sovyetler dağılmadan önce zaten sızmış,ve epeyce mesafe almışlardı,Sovyetler ve doğu-bloğu dağıldıktan sonlarda, buralara tam egemen oldular,aralarında çıkan küçük "çatışmalar"rağmen hep birlikte buraları hegemonyaları altına aldılar
Sovyetler'inde hegemonya peşinde koştuğu,orta-doğu ve Afrika, batılı emperyalistleri egemenliği altıda idi.Orta-doğuda petrol bölgelerine egemen olan emperyalistler,Sovyetler ile yürüttükleri hegemonya mücadelesinin ortaya çıkardığı küçük"pürüz"leri, bugünlerde gidermenin peşindeler . Orta-doğudaki bu pürüzler, emperyalistleri dünya üzerindeki "hegemonya stratejilerini yenilemeye itmediği ve itemiyeceği yine açık bir gerçektir.
En önemlisi ise "Hıristiyan emperyalistler!"i(2) "hegemonya stratejilerini yenileme" zorladığı iddia edilen İslam, gerçekten emperyalist -kapitalist sisteme karşımı? veya emperyalist -kapitalist sistemin dışında bir siyasi ve ekonomik sistemi ön görüyor mu!? veya İslam’ın ,yani şeriatın egemen olduğu toplumlarda,sömürünün ve özel mülkiyeti var olmadığı ,İslam devletin emeğin gaspını geçekleştiren bir devlet biçimi olmadığı öne sürüle bilinirimi? İslam(şeriat) bir ekonomik sistem değil ki.O aynı diğer tek tanrılı dinler gibi esas olarak siyasi ve ideolojik bir olgudur.
Aslıda, bunu inkar eden düşüncelerin amacı, emperyalistlisi-kapitalistleri stratejilerini yenilemeye zorlu yan, ekim sosyalist devrimin yerine, "İslam"geçirilmektir. Şimdi sosyalizm'in yerine, işçi ve emekçilerini önüne siyasal ve sosyal "kurtuluş umuttu!" olarak İslam sürülmek isteniliyor.
Oysa İslam, bırakın sosyalizm'in yerine geçmesini,kapitalizm'in üst yapı kurumlarınla bile çatışma içinde olan feodal üst yapı kurumudur.Zaten özel mülkiyetçi toplumların dışında, ön gördüğü bir ekonomik sistem söz konusu olmadığı gibi, toplumsal mülkiyetin azgın düşmanıdır. Sosyalizm düşmanı bir siyasi sistem nasıl sosyalizm'in yerine ,emperyalist-kapitalizm'e karşı bir alternatif sistem olabileceği iddia edile bilinir.
İslam'ın "batı medeniyet "diye nitelediği burjuva demokrasidir. Burjuva demokrasini,Hıristiyanlığın doğal bir uzantısıymış gibi göstermesinin tek nedeni, Hıristiyanlığı burjuva demokrasinin galip gelmesini önleyememesinden ötürüdür. Ona göre, demokrasinin galip gelmesini Hıristiyanlık önleyemedi, ama İslam önleyecek. Sorun budur;İslam’ın Hıristiyanlık bir çatışması söz konusu değil."Medeniyetler çatışması"diye dinler arası çatışma varmış gibi lanse edilmesi,İslam’ın esas olarak burjuva demokrasi la çatışma için olduğu göz ardı etme amacını taşıyor.
Son dönemde, batı Avrupa Hıristiyan politikacıların,burjuva demokrasinin Hıristiyan dinini bir unsuruymuş gibi lanse etmeleri,burjuva demokrasinin, feodalizm'in savunucusu Hıristiyan dinine, Kiliseye karşı verilen mücadele içinde ortaya çıktığı ve tek tanrılı dinlere karşı mücadele sürecinde içinde şekillendiği gerçeğini yok edemez.
İslam’ın "batı Medeniyeti“ne saldırmasının en önemli nedenlerinden bir,kapitalizm'in bağırdan çıkan işçi sınıfının, demokrasi mücadelesi içinde sınıf bilinççine varması ve Marksizm'in ortaya çıkması ve işçi sınıfına komünist topluma doğru yürüyüşünde yol göstermesidir.Şeriat,diyalektik ve tarih materyalizm etkinliğini, kapitalizm ve burjuva demokrasine bağlıyor ve bunları hiç af etmiyor. Komünizm nedeni olarak kapitalizm'i ve demokrasiyi gören şeriat bunun için de "Batı medeniyetini kendine hedef seçmiştir.
"İslam dünyası"denilen ülkelerin hepsinde şu veya bu oranda kapitalizmin gelişmesine sonucu işsizlik,yoksulluk,sefalet artmakta ve işçiler ve emekçiler en düşük ücretle, uzun süreli olarak çalıştırılmakta,(petrol zengini bir kaç"İslam ülkesi"nin dışındakilerin hemen hemen hepsinde durumu budur)ama buna rağmen,işçi sınıfına ve emekçiler hiç bir demokratik hak ve özgürlükler tanınmamakta.Şeriatçı veya yarı- şeriatçı diktatörlükler,burjuva demokrasini kırıntılarının dahi işlerlik kazanmasına imkan vermiyor.
Şeriatçı örgütler ise,gelişen kapitalizm karşısında,demokrasi, dolayısılar sosyalizm için mücadeleyi önlemek amacılı, işçi sınıfın bağımsız sınıf örgütlenmesine izin verilmemesi için çapa harcamaktalar.
"İslam Ülkeleri“nde, kapitalist gelişme, tamamen emperyalist sermayenin ihracı temelinde, feodal sınıfların burjuvalaştırılmalı şekilde cereyan ettiği için, etkili bir toplumsal bir demokrasi mücadelesi ortaya çıkmadı, daha doğrusu feodal bağımlık ilişkilerini parçalayan, aşiret ilişkilerini tasfiye eden,burjuva anlamda bireysel özgürlüğüne sahip vatandaş olma statüsünü tanzim eden burjuva demokrasini egemen kılmak amacılı, şeriatçı,yarı-şeriatçı despot diktatörlükleri yıkmayı hedefleyen demokrasi mücadele ortaya çıkmıyor. Ve yine bu ülkelerde,Şeriatçı örgütler, kapitalist üretim orta çıkardığı sorunlara karşı, feodal sistemi ve şeriatın tam egemenliğini alternatif bir düzen olarak öne sürüp,sözde kapitalizm yeriyorlar;bazen de,kapitalizm'e alternatif olarak"feodal sosyalizm" öne sürmekten geri durmuyorlar. Bunların tüm amacı sosyalizm'in, alternatif bir sistem olarak ortaya çıkmasını önlemektir.Bunun için en büyük düşmanları komünizm ve komünist örgütlerdir.
Emperyalist burjuvazi,şeriatın bu niteliğinden ötürü, onu komünizm'e karşı mücadelede en etkili müttefik güç yapmakta geri durmadı. Emperyalist Tekelci burjuvazi,demokrasiyi inkar eden gerici eyleminden ötürü(3),işçi ve emekçi sınıfların mücadelesine karşısında,feodal egemen sınıflarla, onun şeriatçı siyasi hareketler ile ittifakı esas aldı.
Emperyalistler, bugün şeriatın en etkin güçler ile bir çatışma içinde değil,aksine tam bir ittifak hallideler.Şeriat rejimlerinin egemen olduğu,Suudi-Arabistan, Körfez ülkeleri ve orta-doğunun diğer şeriatçı devletleri emperyalist-kapitalistlerin en etkin dayanakları ve müttefikleridir
Sözde emperyalizm'e karşı olduğu ileri sürülen İran'a gelince,İran'ın şeriatçı rejimi, emperyalistlerin desteği ve çeşitli yardımları ile ayakta kalmakta.İran,uluslar arası tekeller ile, özelikle AB la tam bir işbirliği içinde neo-liberal ekonomik-politikayı takip eder iken,işçi sınıfına,emekçilere yönelik saldırılarına aralıksız devam ediyor.İran'nın şeriatçı mollaları,tüm muhaliflerini tasfiye eder iken yanı başında emperyalistlerin desteğini gördü.(4) Mollalar,muhaliflerin tasfiye etmekte,en önemli gücünü İran,Irak savaşından aldı.ABD ve diğer batılı emperyalistler,hata Sovyet emperyalizm'i,İranın Mollalarının Saddam karşısında yenilmemesi için tüm güçlerin seferber etmekten çekinmediler.
ABD emperyalizm, Bir yandan Saddam'ı kışkırtıp, İran'a saldırtır iken,diğer yanda,İran'ın Saddam karşısında yenilmemesi için her türlü tedbiri almaktan,ona silah verip, silah satmaktan,bloke ediği paraları,el altından Mollalara iade etmekten geri durmadı.En önemlisi,savaşın sonlarına doğru,"Halkın mücahitler"isimli örgüt,silahlı ayaklanmaları,Mollaların iktidarının tehdit etmeğe başladığı sırada,Mollaların barış önerisini Saddam'a kabul ettirdi.Böylece,Mollalar,Saddam'a karşı savaşta kullandığı ordusunu,İran'daki silahlı isyanın üstüne sürerek,isyanı bastırıp,iktidarlarını sağlamlaştırdılar.
Tüm bu gerçekler dip diri ayakta durur iken,ABD'nin İran'ın şeriatçı rejimine karşı olduğu nasıl iddiası bir safsatadır.ABD'nin tek amacı,Mollalar ekonomik değil;(çünkü İran, Uluslar arası ABD kökenli Tekeller ile de sıkı bir ekonomik iş birliği içindedir)siyasi olarak (Şah dönemide olduğu gibi,) sıkı işbirliği kurmaktır. Ama,ABD, hale Şahçıları desteklediği,onları tekrar iktidara getirmekten vazgeçmediği için, Mollalar, ABD ile tam sıkı siyasi iş birliğine girmekte çekiniyorlar. ABD'nin Mollaları sıkıştırmasının tek nedeni, onları sıkı bir işbirliği kurmaya zorlamaktır.
ABD ile çatışma içinde olan şeriatçıların azınlık kesimi ise,ABD'in ve batılı Emperyalistlerin,Nato'ya bağlı ülkelerin, şeriatçı devletlerin tümünün her türlü yardımı la,ordularının kumandası,silahlandırılması ve eğitimi altında, Afganistan'da Sovyet emperyalizm'in işgaline karşı, oluşturulan şeriat ordusudur.Özelikle ABD'nin büyük çapası ve desteğinle, şeriat ordusunun,Sovyet emperyalistlerini Afganistan da yenilgiye uğrattı.ABD'nin Viatnam bozgununun bir benzerini Sovyetler, Afganistan'da yaşadı ve Afganistan'ı terk etmek zorunda kaldı. Bu savaş,Dünya gericiliği tarafından,şeriatın "komünizm!"e karşı kesin zaferi olarak ilan edildi.
Savaş sonrası,Afganistan da oluşturulan uluslar- arası şeriat ordusu,şeriat rejimlerinin egemen olamadığı,laik ve yarı- laik "İslam ülkelerin de,şeriat'ı egemen devlet biçimi haline getirmek için sefere çıktı.Şeriat göre ,laiklik,komünizm'in gelişmesine zemini oluşturuyordu. Bunun için Komünizm'in düşmanı şeriat,laikliği "İslam ülkelerin"de tasfiye etmek amacılı mücadelesini hızlandırdı.
Ama, laikliği yürürlüğe koyan "İslam ülkelerin!"nin tümü, emperyalizm'in yeni sömürgeleridir.Türkiye benzeri, laik sözde "demokratik"rejimlere sahip,faşist askeri diktatörlüklerin egemen olduğu "İslam ülkelerin!"de, işçi ve emekçilerin demokrasi ve sosyalizm için mücadelelerini ezmek için şeriatçı bir diktatörlüğe ihtiyaç olmadığı gibi,emperyalistlerin işbirliği yaptığı laik burjuvazinin yerine, şeriatçıların bu kesimini iktidar yapasın’a da gerekte yoktu.
Fakat tüm bunlara rağmen, Afganistan'daki şeriat ordusunun uzantılar;bulunduğu ülkelerde iktidara gelmek için siyasi mücadeleye giriştiler. İlk hedef aldıkları ülke,Fransan'ın,dolayısı AB emperyalizm'in egemenliği altında olan Cezayir'di.Cezayir'i iç savaş içine sürükleyen şeriatçılar,10 binlerce insanın ölümüne neden olduktan sonra geriye püskürtüldü. Bu, Sovyetler karşı kazanılan "zafer"den sonra şeriatçılar karşı indirilen en etkin ilk darbe ve aynı zamanda yükselen şeriatçı hareketlerin inişe geçişler ininde başlangıcı oldu.
Sovyetlerin dağılmasından sonra, Emperyalistler tarafından bir kenara attıran,burjuvazi’nin"radikal islam" diye adlandırdığı şeriatçıların bu kesimi,giderek emperyalistleri de kendine hedef seçti. Emperyalist sistem içinde ve emperyalistlerin güdümünde iktidar talep ide bulunan Şeriatçıların bu kesimi,emperyalistler de kafa tutması, onun "anti-emperyalist "ilerici bir konuma eriştiğini,gericilikten arındığını göstermiyor;aksine, sözde "emperyalist -kapitalist sistem"e karşı, kapitalist üretim ilişkilerinin egemenliğini kabul etmesine rağmen, feodal üst yapı kurumlarını alternatif olarak öne sürüp,işçi sınıfı hareketine,sosyalizm'e,komünizm'e,burjuva demokrasine,laisizm’e karşı düşmanlığından ne taviz veriyor,nede geriye doğru en küçük bir adım atıyor.(5) Ama,Alıntısını yaptığımız yazıda artık (ne şekilde olursa,olsun)El Kaide'yi,Saddamcıları,Müslüman kardeşleri,Talibanı gerici görüyor ve emperyalistler ile çatışmalarını gericiler arası savaş olarak kabul ediğine göre,bu şeriatçı kesimin niteliği giderek açığa çıkıyor demektir.
Emperyalistler, İslamı,"ılımlı ve radikal İslam" diye bölmüyor, zaten şeriatçılar bölünmüş, Emperyalist burjuvazi ile çatışma içinde olmayan, İslam,ılımlı,çatışma içinde olanlar ada radikal deniliyor.İslam’ın birliğini savuna bir şeriatçı, Emperyalist-kapitalist sistem içinde ve emperyalizm'in güdümünde, şeriatçı güçler arasıdaki iktidar mücadelesini görmezlikten gelip,İslam’ı(yani şeriatçıları) emperyalistlerin böldüğünü öne süre bilir, ama bir "sosyalist"in niye,İslam’ın "radikal ve ılımlı" olarak bölünmesinden rahatsız olsun?gibi bir soruyu ortaya atmaya gerek yok; çünkü,işçi sınıfının siyasi,ideolojik,örgütsel önderliği ve işçi ve emekçilerin ittifakı temelinde, sosyalizm amacı doğrultusunda,anti- emperyalist, anti-kapitalist mücadelenin yerine, dinin, ideolojik, siyasi hegemonyası altında ve çeşitli dinlerin birliği temelinde sözde "anti-emperyalist mücadele" öne sürülüp, olumlanıyor Ve de dini motiflerle süslenen sözde "anti-emperyalist mücadele",ezilen, sömürülen sınıflar arası ittifakın değil, dinler arası ittifakın temelinde oluşuyor.Böylece sınıf farklılıkları göz ardı edilerek,dini temelde egemen ve sömürülen sınıfların çıkarının belirlediği"anti-emperyalist"mücadelenin oluna bilineceği empoze ediliyor.
Bu bakış açısı,kurnazca dini emekçilerin ideolojisi gibi lanse etmeye çalışıyor.Eğer bir işçi, bir yoksul emekçi,dinin ideolojik etkisi altında ise o,kişi halihazırda,kendi sınıf bilinççini kavramamış, egemen sınıfların bilinççinin etkisi altında demektir.
Sınıflı toplumlarda hangi sınıf üretim araçlarına sahipse, topluma egemen olan bilinçte,o sınıfın çıkarına hizmet eder.Ve işçi ve emekçiler sınıf mücadelesi içinde kendi sınıf bilincine varmadıkça, kaçınılmaz ve zorunlu olarak egemen sınıfların çıkarına tekabül eden bilinci kendi sınıf bilinçmiş gibi ele alıp, ona göre hareket ederler.
Sınıflı toplumlarda, egemen sınıfların ideolojik hakimiyetleri olmasa, bir gün dahi ayakta duramazlar, iktidarlarını kolay kolay koruyamazlar.Tek tanrılı dinler,feodal ve burjuva sınıfların etkin ve güçlü ideolojik silahıdır.Din egemen sömürücü sınıfların hizmetindedir,işçi ve emekçileri uyutup sömürünü devamın sağlar ve en temel fonksiyonu budur.Eğer birileri, "Müslüman işçiden","Hıristiyan işçiden" bahsediyorsa bininki, o işçi kendi sınıf bilinççinden yoksun,burjuva veya feodal egemenlerin ideolojisinin etkisi altında olan bir bilinçsiz bir köledir.
Din konusundaki bu gerçekler ortaya çıkmaması için, Dinin,"tanrı la insan arasıdaki bir ilişki miş" gibi ele alınıp,Lenin'in görüşlerinin çarpıtılmasına dahi yelten ilmiştir. Lenin'in,"din, tanrı la insan arasıdaki bir ilişkinmiş gibi kaldığı müddetçe,zararlı yok,Toplumlar ilerledikçe,üretici güçler geliştikçe,dinin toplumdaki etkisi kayıp olmaya yüz tutar " görüşleri, hiç çekinmeden "din, tanrı la insan arasıdaki ilişkidir" diye yorumlanarak,bilinçli bir tarza dinin egemen sınıfların güçlü bir silahı olduğu göz ardı edilip, dine karşı da diyalektik ve tarihi materyalizm düşüncesinin egemen olması engellenmek istenmiştir
Nitekim,Lenin'in,bilim ve teknoloji geliştikçe,toplumsal gelişme ilerledikçe,dinin toplumun üzerindeki etkisi kayıp olur, görüşleri,teorik ön görür olmaktan, pratik bir gerçeğe dönüşmüştür.Gelişmiş kapitalist ülkelerde bile, burjuva devletlerinin tüm çapalarına ,Kilisenin,gelişen toplumsal ilişkilere ayak uydurma girişimlerine rağmen, dine inanmama hızlı bir tarzda gelişiyor.Bu gelişmeleri burjuvazinin muhafazakar siyasetçileri,Kileseller dahi kabul ediyor.Almanya'da ve batı Avrupa'nın diğer ülkelerindeki "Hıristiyan"ismini kullanan partilerin oy kayıpının bir diğer nedeni olarak, yeni nesil içinde dine inanmamanın hızlı bir tarzda gelişmesi gösteriliyor.
Ve yine Lenin'in "açıktan din aleyhinde propaganda yapmayın"görüşünü tam tersine Enver hoca,Arnavutluk Sosyalist Cumhuriyeti’nde dini yasaklamış, Camileri, Kiliseleri kapatırmış,açıktan din aleyhine propagandayı serbest bıraktırmıştı. Niye "Enver Hoca yanlış yapmıştı,tanrı la insan arasıdaki ilişkiye karışmıştı" demiyorsun
Bugün kapitalist Arnavutlukta din yasağı kalkmasına ve Cami ve Kiliselerin tekrar açılmasına rağmen,dinin eski işlevini yerine getiremediği kabul ediliyor.Doğu Avrupa ülkeleri de hakeza aynı durumdadır.
Bugün dinin etkinliğini sürdürdüğü yerler,gelişmemiş,kapitalizm öncesi üretim ilişkilerini etkin olduğu,Orta-doğu,Sovyetlerin etki alanının dışında kalan, Orta -Asya, ve Afrika ülkeleridir. Ve buralarda egemenliğini sürdüren ise İslam dinidir.
İslam,ateistliğin yaygınlaştığı,Kiliselerin başa çıkamadığı,Avrupa ülkelerinde dahi dinin etkinliğini yenide kurması için savaş vermekten geri durmuyor.
Şimdi,Marksizm'in din konusudaki görüşleri bir kenara atılıyor, egemen ve sömürücü sınıfların ideolojisi İslam dininin önderliğinde, sözde "anti-emperyalist ittifak ve mücadele" olabileceğini ileri süren görüşler olumlanıyor.
Bunun için, Evrensel gazetesinde Röportajı çıkan Hizbullah lideri, Enversel'in yazarları tarafından yarış halide övülmeğe devam ediyorlar.Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'la yapılan Röportaj,gerçekler ilişkisi olmayan Hizbullah'in propagandasını yapmaktadır.Güya İsrail'de ,askeri hedeflere raket atmış!.İsrail gericiler nasıl Lübnan'da, savaştan hiç bir çıkara olmayan sivillerin yaşadığı bölgeleri bombaladıysa,Hizbullah'da ayni şekilde İsrail'deki sivilleri bombaladı.Hizbullah liderinin"askeri bölgeleri bombaladık iddiası yalandır zaten bu yapaya gücü yetmez.
Haydi burjuva basın, İsrail'in sivil bölgeleri bombalandı diye yalan söyledi .Peki,İsrail gerici egemenlerinin saldırgan politikalarına karşı çıkan,İsrail'deki Marksist -Leninist parti, Arab devrimcileri ve sosyalistleri demi,İsrail le gidip savaşı yakınen izleyen ve İsrail saldırganlığına kesin tavır alan Avrupalı Marksist örgütler, Marksistler de mi yalan söyledi?.Ama Müslüman durur iken, Marksist'e kim inanır ki!..
Hasan Nasrallah'ın ırkçılığının kanıtı,İsrail devletinin Hizbullah'ın bombaladığı yerlere Arabları öne sürdüğü iddiasıdır.Haydi,İsrail devleti kendine yakışı bir tarzda ırkcı politikası gereği,Arablar öne sürdü diyelim;peki Arabların yerine sivil Yahudiler ölünseydi, Hiç bir sorun olmuyacakmıdı?.Yani Arab yerine suçsuz, savaştan hiç çıkarı olmayan, savaşa karşı olan Yahudi'nin de ölmesi isteniyor.Peki bu ırkçılık değil mi,bunun onaylamak ırkçılığı alkışlamak değil mi?
Kaldı ki Hizbullah lideri yalan söylüyor,İsrail hükümetinin, Hizbullah'ın bombaladığı ve en fazla tarip ettiği Hayfa'da Arabları savaşın önüne sürmesine gerek yok ki,çünkü Hayfa,İsrail'de Arabların en fazla yaşadığı,Arab nufüsünün en yoğun olduğu yerdir.Hizbullah'ın gerici dinci lideri suç üstü yakalanmış, bundan kurtulmanın çırpınışı içinde
Hizbullah'ın, İsrail saldırısına karşı direnmesi,ve bu direnişte başarı kazanması,hata İsrail yenilgiye uğratması bu savaşın gerici karakterinde en küçük değişiklik yapmaz. savaşın, gericiler arası savaş olduğunu gerçeğini göz ardı edemez.
1.emperyalist baylaşın savaşı sırasında, Osmanlı orduları,Çanakkale'de düşmanlarına karşı direnmiş,200 bin askerini kayıp etmesine rağmen düşmanı diğer emperyalist güçleri yenilgiye uğratması, bu savaşın, gerici emperyalistler arası baylaşın savaşının bir parçası olduğu gerçeğinde en küçük bir değişliğe yol açmadı ve Lenin,bu savaşın gericiler arası bir savaş olduğunu özel olarak vurguladı. Ama kendine "Marksist"diyen birisi Hizbullah'a direnişinden ötürü övgüler düzmekten geri durmuyor.Bu gerici savaşta hiç bir sınıfsal çıkarı olmayan binlerce emekçinin ölmesi,evlerinin, parklarının yerle bir olması "Marksist"i hiç ilgilendirmiyor,o Hizbullah'ın "zaferinin" peşinde koşuyor.
Bir an için şeriatçıların, İsrail'i,emperyalistleri,orta-doğudan söküp attıkların, iktidarların kurduklarını farz edelim;peki işçi ve emekçiler için ne değişecek,kapitalizm tasfiyemi olacak,işçilerin emekçilerin sömürülmesi sona mı erecek?. Tabi ki bunların hiç biri olmayacak.O,zaman niye işçi ve emekçiler çarpışan gerici güçleri hedef alıp,siyasi ve sosyal kurtuluşları için kapitalizm'i,her türden gericiliğin iktidarını tasfiye ederek,sosyalizm'in zaferi için mücadele etmesi? gericiler arası çelişkiden,gericiler arası çatışmada taraf olmaktan başka bir alternatif yokmu? Ama Lenin,ya devrimler gerici savaşları durdurur veya gerici savaşlar devrime yol açacak diyor.
Nitekim durmadan vurguladığım gibi Orta-Doğu'da da her iki gerici güçleri hedef alan işçi sınıfının Marksist hareketleri ortaya çıkıp,gelişiyor,sosyalizm'i işçilerin emekçiler kurtuluşu için gerçek bir alternatif olarak öne sürüyorlar.Peki Marksizm'in orta doğuda yeniden dirilmesi niye göz ardı edilerek şeriat'tan yana tavır alınıyor.?Bu görüş karşısında "ne var ki, Lenin'de Mustafa Kemal'i emperyalistlere karşı savaşta destekledi,Lenin, bu desteğinde ötürü Kemalist olmadıysa biz niye , Hizbullah'ı emperyalizm'e karşı savaşını destekledik diye Hizbullahcı olalım?"cevabı veriliyor.
Oysa Lenin'in, Kemalistleri desteklemesi le, Hizbullah'ın ve şeriatçıların emperyalistlerle çatışmasını desteklenmesi arasıda nitelik farkı var. Çünkü Lenin'in Kemalist Türkiye'nin işgale karşı verdiği savaşı desteklediği zaman,emperyalistler ve gericiler arası çelişki ve çatışma ,Ekim devrim ile birlikte yerini kapitalizm ile sosyalizm arasıdaki çelişkiye ve çatışmaya bırakmıştı;yani gericiler arası çatışma proletarya devrimine yol açmıştı.Ekim devriminin zaferi ile birlikte,özelikle Avrupa proletaryası,bir çok kapitalist ülkede Sovyetleri kuruyordu,kapitalizm tasfiye edip,sosyalizm'i kurmak için mücadeleye girişmişti.Emperyalist-kapitalist burjuvazi bu gelişmeler karşısında aralardaki tüm çelişki ve çatışmayı bir yana atıp,hep birlikte, birleşerek sosyalizm'i,proleteya devrimini tasfiye etmek için saldırıya geçmişti.Birleşen,aralarındaki çelişkiyi bir yana attan emperyalist burjuvaziye karşı,Türkiye'nin ulusal kurtuluş savaşı,Emperyalistlerin. Sovyetleri kuşatmasına ve onu tasfiye etmesine bir engeldi, bu anlamda Türkiye'nin kurtuluş savaşı,emperyalist -kapitalist gericiliğe karşı ilerici bir rol oynuyordu.Bunun yanı sıra,ekim devrimi Türkiye'nin kurtuluş savaşını derinde etkiliyor ve Türkiye'nin işgale karşı savaşı,sosyalizm'in Türkiye'de de egemen olmasının koşullarını yaratıyordu. Lenin; bu objektif koşulları gözeterek, Kemalistlerin, işgale karşı mücadelesini, sosyalizm doğru yol almayı önleyen girişimlerine rağmen emperyalist kuşatmayı zayıflattığı için destekledi.Yani gericiler arası çatışmanın taraf olmadı.
Her işgale karşı savaş doğal olarak ilerici ve devrimci olmaz.Savaş,siyasi mücadelenin doğrudan devamıdır. siyaset ise doğal olarak sınıflar tekabül eder.Eğer işgal ve işgale karşı mücadele, gerici sınıfların arasıda bir savaşsa, bu gerici bir savaştır. Bu durumda,sınıf bilinççine erişmiş proletaryanın görev bu gerici savaş karşı çıkmak,gerici savaşı durdurmaktır,durduramıyorsa,gerici savaşı devrimci savaşa dönüştürmektir.
İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşta, her iki gericiliğe karşı çıkıldığında "gizli İsrail yanlısı"suçlanmasının gelmesini yadırgamak gerekir,Çünkü sözde"Marksizm" adına gericiler arası çatışmada taraf olunmayı alışkanlık haline getirenlerin, böylesine suçlamalarda bulunmaları yeni bir şey değil. Kenenski Hükümeti ve Menşevikler de,Lenin'i,emperyalistler ve gericiler arası savaşa karşı çıktığı için "Alman ajanlığıla"suçlamışlardı.Aynı tavır burada da karşımıza çıkıyor.(6)
Bugün,Orta-doğuda,şeriatın emperyalistler karşı mücadelede alternatif olamıyacağını belirginliye kavuşması,M.L düşüncelerin ve örgütlerin yeniden, emperyalist-kapitalizm'e ve Orta-doğunun gerici egemen sınıflarına karşı mücadelede önderlik edebilmesinin koşulları olgunlaşıyor.İzlenmesi,takip edilmesi,dayanışmaya girilmesi gereken bu gelişmedir.

Yavuz yıldırımtürk
www.yyildirim.de.vu








----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1)Özellikle Türkiye'de,şeriat’ın devlete egemen olması için çapa harcayan dinciler, laikliğin,dinin devlet iktidarını şekillendirilmesine son vermek olduğu gibi,devletinde dine karışmaması,dini yönlendirmemesi olarak yorumlamaya çalışmaktalar. Ve "devlet dinlere karşı tarafsız olmalı" görüşünü yaygınlaştırmak istenmekteler.Oysa, burjuva devleti, dinin üzerinde baskı kur masadı, dini yönlendirmeseldi,dincilere siyası iktidara gelmeleri için serbest çalışma imkanı tanısa idi;dini iktidardan uzaklaştırıp, laikliği egemen kılla bilir midi? Tabi ki hayır,Burjuvazi,feodal sınıflarla,dinle uzun dönemli mücadele sonucu onu iktidardan uzaklaştırıp,devleti biçimlendirmesine son verip,laikliği egemen kıldı.Ve burjuva devletinin din üzerideki baskısını sürekli hale getirdi. Başka türlü laikliğin egemen olmasına imkan yoktu.Bunun için" laiklik aynı zamanda devletin din karşısında tarafsızlığıdır" görüşler bir safsatadır ve tarihi gerçeklerle bir ilgisininde yoktur,
Emekçilerin ve işçilerin, laik ve anti-laik(yani şeriat)çatışmasında tarafsız olmalıdır çağrılar,laik ve anti-laik çatışmasının, işçi ve emekçileri "bölüyor" görüşler,sadece toplumların tarihsel ilerleyişini,ilerici ve gerici olan olguları göz ardı etmekten başka bir işe yaramaz.Her şey den önce,laiklik ve anti-laiklik kapitalizm koşullarında,ne, işçi ve emekçi sınıfları içinde var olan çelişkiden ve nede, burjuvazi(tabi ki burada feodal-burjuvaziyi,gerici burjuvaziyi kast etmiyoruz) ile proletarya arasıdaki çelişkiden doğar.Laiklik le Anti-laiklik arasıdaki çatışma, kapitalizm ile feodalizm arasıdaki çelişkiye tekabül eder.
Bunun için laik ve anti-laik çatışmasının işçi sınıfını ve emekçiler böldüğünü öne sürmek,işçi sınıfının, tarihsel olarak daha ilerici olan, sosyalizm'e daha yakın olanla,tarihsel olarak gerici,sosyalizm'e daha uzak olan olgular arasında fark görmemesini istemekten öte bir anlam ifade etmez .İşçi sınıfı tarihsel olarak ilerici olandan, devrimci olandan yana olmak zorundadır.Bunun için işçi sınıfı,laiklik le şeriat arasıdaki çatışmada kesin olarak laiklikten yana tavır almalıdır.Çünkü Laiklik bilimin, bilimsel sosyalizm'in ,materyalist düşüncenin egemen olmasına hizmet eder.
Ve yine,laiklik, burjuva demokrasi la bir arada bulunur iken,şeriat ise, burjuva demokrasi dahi olmak üzere her türlü demokrasinin düşmanıdır.Dolayısı la işçi sınıfı,her türlü despotizm'e,faşizm'e karşı demokrasiden(burjuva demokrasi dahil) yana olmak zorundadır. Nasıl ki,faşizm la, demokrasi arasıdaki mücadelenin, işçi sınıfını "Böldüğü“öne sürülemezse,laiklik la, şeriat arasıdaki çatışmada da böyle bir iddia ortaya atılamaz.
Şeriatçılar la, sözde laisizm’i savunan faşistler arasıda çatışmada dahi,faşistlerin,laikliği savunur görünmesinden dolayı,laiklik ,şeriata tercih edilmez.Her iki gericiliğe karşı savaşılır,Çünkü,faşistler gerçekten laikliği savunmaz ;12 eylül faşizm'i bunun en somut kanıtıdır.12 mart ve 12 eylül faşist darbeleri,şeriatçıların güçlenmesi için elinden geleni ardına koymamıştır.Tüm faşistler nerede iktidara gelmişlerse,laiklikten taviz verip dincileri güçlendirmişler ve iktidarlarına ortak yapmışlardır.Bunun için faşistlerin laikliği sahtedir.
(2)Emperyalist-kapitalizm'in Hıristiyanlığın bir unsuruymuş gibi ele alınması yanlıştır, "Budist Japonya"da,"dinsiz Sovyetlerde emperyalisti.Bir üst yapı kurumu olan dinin, ekonomik yapıyı belirlemesine imkan var mi? bilincin belirleyici olduğuna inanan şarlatan bir İslamcının "Hıristiyan emperyalizm"den bahsetmesi ciddiye alınırımı? bunun üzerine kapitalist-emperyalizm'e dini gömlek giydirilirimi!?
(3)Bazıları, Tekellerin gerici eğiliminden ötürü,burjuva demokrasi ile Tekelci kapitalizm bir arada bulunamazmış gibi bir sonuç çıkararak, burjuva demokrasinin, sosyalist demokrasi karşısında, tarihsel olarak gerici bir konumda olduğunu kavramıyorlar. Oysa burjuva demokrasi,miadını doldurmuştur.Bunun için emperyalizm ve proleter devrimler çağında burjuva demokrasi gericileşmiştir.Ama Şeriat la burjuva demokrasi arasıdaki çelişki,feodalizm ile kapitalizm arasıdaki çatışmaya tekabül eder ve dolayısılar burada burjuva demokrasi,feodal üst yapı kurumu olan şeriat göre tarihsel olarak ilerici konumdadır. ve yine Lenin'in vurguladığı gibi,emperyalist-kapitalizm ile feodalizm veya feodal kalıntılar arasıdaki çatışmada,emperyalist-kapitalizm tarihsel olarak ilerici konumdadır. emperyalist-kapitalist (yani tekelci kapitalist ) üretim ilişkileri,üretici güçlerin gelişmesini bir miktar engellemesine rağmen derinlemesine geliştiril.ve bunun için, emperyalizm'i feodal üretim ilişkilerini, feodal kalıntıları evrimcili bir tarzda da olsa tasfiye ederek, kapitalist üretim ilişkilerinin egemenliğini sağlar;burada her şey rağmen, emperyalist-kapitalizm, ilerici bir rol oynar.Proletarya her koşulda,feodalizm'in ve feodal kalıntıların tasfiye edilmesinden,kapitalizm'in gelişmesinden yanadır;çünkü kapitalizm ne kadar gelişirse, sosyalizm'in maddi temelleri o kadar olgunlaşır.
Ama sorunun teorik olarak yukarda izah ettiğimiz şekilde olmasına rağmen, sosyal-pratikte bunun tam tersi cereyan eder;çünkü özelikle emperyalist burjuvazi,sosyalizm'in gelişmesine karşı,Feodal gericilik dahil olmak üzere ,tüm gerici güçlerle ittifak kurar ve demokrasiyi hedef alarak,feodal gericiliğin (tasfiye edilmesi bir yana)onun yaşattır ve korur.Feodal unsurlar la kurduğu ittifak sonucu,feodal üretim ilişkileri evrimci bir tarza tasfiye ederek,feodal egemen sınıfları (süreç içerside) kapitalist sömürü ilişkileri içine çeker iken,feodal üst yapı kurumlarını,burjuva demokrasine tercih eder;çünkü işçi sınıfının burjuva demokrasiden yaralanarak,sosyalizm için mücadelesini,feodal despotizm le,(Yani şeriatın biçimlendirdiği devletle),faşizm la önlemeğe çalışır.Çağımızın özelliğinden ötürü,emperyalist burjuvazini,feodal sınıflar la, feodal üst yapı kurumlarınla ittifakı esas,çatışması talidir. Yani proletarya devrim karşısında,gericiler arası ittifak esasdır
Bunun için "büyük orta-doğu projesiyle” orta-doğuya egemen olmak için ,burjuva demokratik diktatör yasını, despotizm'in,şeriatçı devlet biçimlerinin yerine geçirmek istiyor görüşlerinden hareketle,emperyalist-kapitalizm'e karşı,şeriatı , feodal egemenleri savunmaya kalmak külliyen yanlıştır.
Her şeyden önce emperyalistlerin,özelikle ABD emperyalizm'inin orta doğuya egemen olma diye ne bir amacı var, nede böyle bir sorunu;çünkü zaten ,askeri la,siyasi ve ekonomik güçler ile,yeni sömürgecilik sayesinde, dayandığı ve oluşturduğu feodal-burjuva komprador egemen sınıfların varlığınla çoktan beri orta -doğuya ve onun petrol bölgelerine egemen durumdalar.
Emperyalist burjuvazini orta-doğuya egemen olmak için burjuva demokrasine de ihtiyacı yoktur.Bunun için burjuva demokrasini, egemenliğini aracı haline getirmiyor.Sadece,şeriat karşı,burjuva demokrasiden,laiksizimden yanaymış gibi propaganda yapıyor ve sözüm ona, bu yolla orta-doğu halklarının sempatisini kazanmak istiyor.
Şeriatın egemen siyasi rejim olarak varlığını sürdürdüğü ülkelerde,demokrasi adına en küçük bir adım atmadığı gibi,Afganistan ve Irak'ta yeniden kurdukları devletleri, şeriatın hükümleri la şu veya bu şekilde biçimlendiriyor. Çünkü,Irak'ta ve Afganistan’daki,demokrasi adına ortaya sürülen yasaları ve seçme, seçilme hakkını belirleyen, feodal bağımlılık ilişkilerinin temel taşlarını oluşturan, aşiret ve din ve mezhep ilişkileridir. Bu sosyal ilişkilere uygun olarak oluşturulan sözde "demokrasi"nin burjuva demokrasi ile yakından uzaktan ne gibi bir benzenliği olabilir?.
Burjuva demokrasi, her şeyden önce, feodal bağımlık ilişkilerden kurtulmuş,(burjuva anlamda) bireysel "özgürlüğün" varlığını zorunlu görür.Feodal ilişkilerin belirleyici olduğu toplumlarda burjuva demokrasinin sözde olması kaçınılmazdır.
Emperyalistler,feodal ve yarı-feodal ilişkileri tasfiye etmeden veya tasfiyesine yönelmeden,Şii veya Sünni mezheplerini dayanağı olan,Arab,Kürt,Farsi aşiretlere dayanarak devlet kurarak,bir ülkede burjuva demokrasi egemen siyasi rejim haline getiremezler ve getirmiyorlar.Emperyalistlerin,feodal egemenlere dayanarak,orta-Asya’ya, orta-doğu'ya "demokrasi" getirdiklerini iddiaları yalandır.
Bugün emperyalistler,esas olarak, şeriatla,feodal-burjuva gericilikle, var olan ittifaklarını son erdirmemişlerdir,aksine yine orta-Asya’nın ve orta-doğunun işçilerine ,halklarına karşı, feodal-burjuva sınıfları ,onların siyasi egemenlik biçimlerini savunuyor ve desteklemeye devam ediyorlar.
Bunun için emperyalizm'in"büyük orta-doğu projesine karşı çıkıyor bozlarına bürünerek, "anti-emperyalist şeriatı!" savunmak için bahane aramaya gerek yok
(4) Şahçılar hariç,çünkü Şahçılar,Şah'a karşı kurulan ittifak tarafından tasfiye edildi
(5) Nitekim,yazımın başlarında alıntısını yaptığımız bu yazıda, ABD emperyalizm ile,El Kaide,Taliban,Müslüman kardeşler, ve Saddamcılar arasıdaki çatışmayı ("medeniyetler arası çatışmanın iki ucu"olarak yanlış tarzda nitelendirmesine rağmen)ilk kez gerici görüyor ve gericiler arası bir çatışma olduğunu kabul ediyor.Oysa şimdiye kadar,Irak’ta,El Kaide'nin,Müslüman kardeşlerin,Saddamcıların,işgalci emperyalizm'e ve "işbirliğici"dedikleri Şii Arap aşiretlerine ,Kürtlere karşı mücadelesini "yurt-severlerin" emperyalizm'e ve işbirlikçilere karşı "yurt-sever direnişi" olarak görülüyor, buna göre propaganda yapılıyordu.
Irak'taki sosyal pratik, adım başı bu savaşın gerici bir savaş olduğunu inkar edilemeyecek tarzda gösteriyor. Saddam la birlikte iktidarda olan Sünni Arab aşiretlerin,işgalle birlikte iktidarların kayıp etmeleri karşısında,Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şii Arab aşiretlerin iktidara gelmesi,Şiilere karşı katliam düzenlemesine neden oluyor.Arab aşiretleri arasıdaki iktidar mücadelesi,yoksul Şiilerin ve de Sünnilerin katledilmesine yol açıyor..Yoksul Şiilerin katledilmesini,"anti-emperyalist"savaş olarak gösterilmesini sıradan insanın "vicdan“ı dahi rahatsız ettiğinden dolayı,artık bu savaşın,gericiler arası savaş olduğu inkar edilemiyor.
(6) Hizbullah'ın lideri Röportajında nabızsa göre şerbet veriyor,"Denizden bahset, Türkiyeli devrimcilerin sempatisini kazannırsın"diye birileri kulağına fısıldamış. "Deniz Gezmiş,Filistin’e gelip İsrail'e karşı savaştı,o bizim yüreğimizdedir" diyor.Deniz yaşasaydı bugün 59 yaşında idi,Hizbullah'ın lideri ise şimdi. 46 yaşında,Deniz 19 yaşında Filistin’e gitmişti. Demek ki,Hasan Nasullah o dönemde 6 yaşındaymış Deniz'in Filistin’de unutulmaz bir mücadelesi olmadığına göre bu 6 yaşındaki çocuk,Deniz yüreğinde nasıl yaşatmış,anlaşılır gibi değil!
O,dönemde Türkiyeli devrimcilerin Filistinlerin Silahlı mücadelesine katıldıklar,İsrail karşı savaştıkları bir gerçektir.Ama o;zaman, Filistin hareketine egemen olan,anti-komünizm'i kendine silah edinen şeriatçılar değil,Filistinli devrimci demokratları,kendine Marksist diyen gruplardı.tüm bunlara rağmen, Deniz, Filistin’e savaşmak,silah eğitimi görmek için gitmedi,bir hafta,10 gün içinde gidip geri geldi. Tabi ki O,dönemde, şeriatçılar anti-komünistliklerinden ötürü,İsrail'i emperyalistleri destekler iken,Türkiyeli devrimciler,sosyalistler,Filistinlerin,Batılı emperyalistlere ve İsrail'e karşı mücadelesini destekliyor ve bu mücadeleye sempati duyuyor ve katılıyorlardı.

Hiç yorum yok: