19 Kasım 2006

Amerika Birleşik devletlerinde ki son kongre seçimleri ve sonuçları


ABD’de yakın dönemde yapılan kongre seçimleri, tüm dünyada yankılandığı gibi, Türkiye’nin de siyasi gündemini oluşturmuştu. Amerika Demokrat partisinin, Cumhuriyetçi başkan Bush’un Amerika’da ve tüm Dünya da izlediği politikaya karşı çıkması ve Amerikalıları bu doğrultuda etkilemeleri ve Kongrenin her iki kanatın da çoğunluğu sağlamaları,Cumhuriyetçi partinin ve Bush’un neo-liberal ve emperyalist saldırgan politikalarına indirilen bir darbe olarak yorumlandı.
Amerika’daki bu seçimler, burjuva parlamentarizm’in gerçek iç yüzünün halk tarafında nasıl göründüğünün de göstergesiydi. En gelişmiş “demokrasi” diye yıllarca propagandası yapılan “Amerikan demokrasi” sıradan Amerikalının da tespit ettiği gibi “Halk temsilcileri” adı altında seçilen Kongrelerinin üyeleri oylarını dolarla sattıkları, rüşvetle iş gördükleri açığa çıkıyordu. Sokak ta görüş alınan Amerikan seçmeni, temsilciler meclisi de ve Senato da çoğunluğu ellerinde tutan Cumhuriyetçilerin, Bush’un hık deyicileri olduklarının, parala oyların sattıklarını, rüşvetler, yolsuzluklarla çok rahat bir hayat yaşadıklarını söyleyerek,bir kez daha “burjuva demokrasi” sahte bir demokrasi olduğu gerçeğini ortaya seriyordu; ve böylece Lenin’in, burjuva demokrasi konusundaki görüşleri bir kez daha doğrulanmış olunuyordu.
12 yıldan beri temsilciler meclisinde ve Senato da çoğunluğa sahip olan Cumhuriyetçiler, Bush’un başkan olmasında itibaren ülke içinde izlene neo-liberal politikaları ve ABD’in azgınlaşan emperyalist saldırganlığı tüm güçleri le desteklemişlerdi.
Bush, iş başına gelir gelmez , Amerikan tekellerinin, Holdinglerinin vergilerini en asgari seviye ye indirmiş ve devletin emekçilere yönelik ekonomik ve sosyal yardımlarını ortadan kaldırarak, ucuz iş-gücü için çok elverişli bir ortam yaratmıştı. Neo-liberal politikalar sonucu tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi, Amerika’da da yoksulluk artmış ve zenginle, yoksular arasında ki uçurum derinleşmiştir.
Demokratların bu seçimden başarıla çıkmalarının odak noktasında, neo-liberalizme karşı işçi ve emekçilerin taleplerini öne sürmeleri yer almasına rağmen, bu durum göz ardı edilip Irak sorunun, yolsuzlukların, ve sex skandallarının, seçimler de belirleyici rol oynadığına dair yoğun propaganda ya girişildi. Oysa, Demokratların baş talepleri, asgari ücretin yükseltilerek, 7,5 dolara çıkartılması, sağlık sigorta sisteminin Almanya’dakinin benzeri gibi olması,(1) yaşlılara çok ucuz ilaç verilmesi, Holdinglerin özelikle, Petrol tekellerinin vergilerin artırılması, Irak savaşı için harcanan paraların ortadan kaldırarak, bunu sağlık, eğitim için harcanması, Bush’un göçmenlere yönelik saldırgan politikasına son verilmesi ,sınırlarda ve Hava alanlarında, yapancıları aşağılayan önlemlerin ortadan kaldırılması idi.
Demokratlar, Bush’un Irak politikasına bu günlerdeki gibi karşı çıkmalarıma rağmen başkanlık seçimlerini kazanamamışlardı, ama bu seçimlerde, Bush’un neo-liberal saldırgan politikasının hedef aldıkların dolayı, 12 yıl sonra temsilciler meçlisinde ki çoğunluğu ele geçire bildiler.
Amerikan tekelleri, özelikler General Motor ve Ford gibi otomobil sanayisinin güçlü Holdingleri durmadan işçi çıkarmaya, fabrikalarını kapatmaya devam ediyorlar. Holdinglerin bu uygulamalardan en fazla zarar gören Amerikan işçi sınıfıdır. Bush’un izlediği politika, bugün Amerikanlı işçilerin ve yoksuların “kaderi” le, Irak’ta gericiler arası savaştan katledilen, evleri, barkları yıkılan Iraklı yoksuların, işçilerin, emekçilerinin kaderlerini birleştirmiştir. Irak’taki savaştan, petrol Holdingleri başta olmak üzere tüm tekeller aşırı karla elde eder iken, savaşı yükü Amerikalı işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmıştır. Bush, Amerikan kongresinden savaş için üst üste milyarlarca dolarlık para aldı. Devlet bütçesinden alınan bu paralar, işçi ve emekçileri keselerinden çıkan ve onlar için harcanması gereken paralar olması gerekir iken, savaşın “ gider”lerine harcandı ve harcanıyor.Yani, Irak’ta ki gerici savaşın yıkım, Amerikalı işçi ve emekçilerin yoksullaşmasına direk neden oluyor. Bugün Amerikalı işçiler ve yoksular Irak savaşına karşı çıkmalarının önemli nedeni, bu savaşın kendilerin yoksullaşmanın girdabına doğru sürüklemesinden dolayıdır. Bunun için Amerikalı işçi ve emekçiler, yoksullar bu savaşa derhal son verilmesinin ve Irak’tan askerlerin geri çekilmesini istiyor.
Bush,11 eylül olaylarını da bahane ederek “Terörizm le savaş” adına Afganistan ve Irak savaşlarını başlattı. Amerikan Halkı, bu savaşların kendi güvenlikleri le bir ilgisinin olmadığını, tekellerin çıkarı ve petrol kaynaklarına ele koymak amacı la başlatıldığını şimdi anlamaya başladı. Artık, Irak ve Afganistan savaşına karşı olanlar, nazar dikkat da alınmayacak “azınlık!”lar değil Amerikan halkın çoğunluğu olduğu ortaya çıkıyor.
Bush’un telaşının “Vietnam sendrom” başladığını söylemesinin nedeni de budur. Bush , Irak savaşında yenilmediklerini söylemesine rağmen “Vietnam sendrom”dan bahsetmesini nedeni, Amerikan halkının çoğunluğunun savaş karşıt olduğunun seçimlerle belirginliğe kavuşmasıdır.
Şeriatçılar ve onların yardakçılarına göre ise “Irak’ta da Amerika savaşta yenilmiş”! Oysa burada, Amerikan’ın Vietnam’daki gibi “düşmanı” karşısında savaş meydanı da yenilgiye uğraması gibi bir olayın ortaya çıkmadığı bir vakadır. Yani Irak’ta, Sünni şeriatçıları ve Saddam milliyetçileri, Amerikan emperyalistlerini savaş meydanı da yenilgiye uğratmaları söz konusu dahi değil. Bu gericiler, Irak’ta iktidar kavgası içinde oldukları Şiileri katletmekle meşgullar. Vietnam savaşı la, Irak savaşı arasında esas ilişkin olarak en küçük bir benzerlik dahi mevcut değildir; çünkü Vietnam savaşında Amerikan emperyalistleri, diğer batılı emperyalist devletlerin de desteği le, “komünizme” karşı kapitalizm’in egemenliği için savaştığını iddia ediyorlardı. Tüm kapitalist dünya Amerikan emperyalistleri le birlikte idi. Ama diğer yandan “Sosyalist” olduklarının ileri süren Sovyetler ,Çin ve Sosyalist Arnavutluk,dünya sosyalistleri, Vietnamlıların yanında idi ve onları destekliyorlardı.
Bunun yanı sıra emperyalist- kapitalizm’e karşı uzak doğudaki savaş, Vietnam la sınırlı kalmayıp, Kamboçya ve Laos içine alarak bölgesel savaşa dönüşmüştü. Amerika emperyalistlerinin uzak doğudaki bu acımasız saldırılarına karşı,bir sürü burjuva demokratları mücadeleye girişmişti.(2)
Sovyetlerin ve Çin’in emperyalizme karşı savaşan uzak doğu ülkelerine yaptıkları silah yardımları, ABD’nin geliştirdiği silahları etkisiz hale getire biliyordu. ABD bu savaştaki kayıpları sadece insan kayıpları la sınırlı kalmadı ve önemli silah kayıplarının ortaya çıkmasına neden oldu. Vietnamlılar, Sovyetlerden aldıkları füzelerle,en gelişmiş teknoloji le donatılmış ABD savaş uçaklarını kuş gibi havada avlıyorlardı.
ABD’nin savaş meydanın da verdiği asker kayıp’ı sonucu da milyonlarca Amerikalı genç asker kaçağı durumuna düşüp, başka ülkelere, özelikle İsveç’e sığınmak zorunda kalmışlardı.
Tüm bu gelişmeler sonucu Amerikan halkı uzak doğudaki savaşa karşı ayaklandı.Bir, iki sene içinde giderek büyüyen Amerikan halkının savaş karşıtlığı, Amerikan kapitalizm’ini de hedef almaya başlamıştı.Cumhuriyetçi Nixon’na karşı, Demokratların başkan adayı, kapitalizm’e ve Amerikan tekellerine karşı söylevlerle bir propaganda yürütüyordu. Demokratların başkan adayının, kapitalizm’i hedef alan tavırlından dolayı, kendi (demokrat) partisinin önemli bir kesimi, Cumhuriyetçiler le birlikte hareket ederek onun başkan olmasını önleyip, Nixon’un başkan seçilmesini sağladılar.
Vietnam’da ki, yenilgiyi kabul etmeyen Vietnamlılar la”şerefli bir barış yaptıktan sonra Vietnam’ı terk edeceklerini” söyleyen Nixon, Amerikan halkının kapitalizm hedef alacak tarzda ayaklanmasından korktuğundan ötürü,Vietnamlıların hiç bir anlaşmaya yanaşmayıp,koşulsuz ülkeyi terk et, demeleri karşısında, buna boyun eğip, bir avuç işbirlikçisi le birlikte apar topar Vietnam’dan kaçmak zorunda kaldı. Amerikalılar çekip gitmeden, Vietnam halk ordusu önceden tüm Vietnam’a egemen olmuştu. Kamboçya ve Laos’da da buna benzer şekilde Amerikan ordusu buraları da terk etti.
Vietnam savaşı la Irak savaşının tek biçimsel benzerliği,Amerikan halkının apayrı nedenlerden dolayı da olsa savaşa karşı çıkıp, Askerlerin geri çekilmesini talep etmeleridir.

Amerikan emperyalistleri Iraktan ve Orta doğudan Askerlerini
geriye çekiyor mu?
Amerika kongre seçimlerinin neticesi belli olmadan önce,demokratların Amerikan halkının Irak’tan askerleri geri çekme talebine sahip çıkarak, bu konuda propaganda yürütmesi ve seçimleri demokratların kazanacağının anlaşılması, Orta-doğuya ve Irak’a egemen olmak isteyen bölgenin “yerli gericileri”ni sevince boğdu. ABD ve müttefiklerinin Irak’ı ve orta-doğuyu terk ettikten sonra, bölgeye egemen olmak isteyenler hemen kollarının sıvadılar.
Emperyalist-kapitalizm öncesi bölgeye egemen olan devletlerin kalıntıları,bölgeye egemen olma arzularını gizlemeğe dahi gerek görmediklerini belli etmeye başladılar. Abdullah Gül, Kürtlere gözdağı verip,”Amerikalılara güvenmeyin, onlar çekip gidecek, biz baş başa kalacağız” tehdit’ini savurmaktan geri durmadı. Diğer yandan, Irak’taki Şii ve Sünni mezhepler arası çatışmanın yoğunlaşması, Sünni ve Şii şeriatçı devletlerin şimdiden karşılıklı olarak mevzileşmelerine neden oluyor.
ABD ve İngiliz emperyalistlerinin orta-doğuyu terk etmeleri le, orta-doğunun gerici egemen burjuvalarının, bu bölgeyi kan gölüne dönüştürmekten çekinmeyeceklerini hiç kimse inkar edemiyor. Şimdiden, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan da olup bitenler, bu iddiaların somut kanıtını teşkil ediyor.
Orta-doğunun gerici burjuvaları arasında ki çatışma ve egemenlik mücadelesi, Bush gibi en saldırgan emperyalist politikaları izleyenlerin eline önemli koz veriyor. Bush’un başını çektiği emperyalist politik kanat“ Irak’tan ve orta-doğudan askerlerimizi çekersek bölge kan gölüne döner” laflarıyla Irak’ın ve Ortadoğu’nun emperyalist politikaların sonucu olarak bu hale geldiğini göz ardı etmeğe çalışıyorlar. Onlar, sömürülerin gerçekleştirmek için devamlı istila ettikleri ülkelerde, yeni sömürgeciliğin gereği olarak kendi müttefikleri, kendi komprador burjuvalarını yaratmaya devam ettiler. Emperyalist sömürüden daha fazla bay alma kavgası, bölgenin komprador burjuvalarının egemenlik mücadelesinin şartlarını oluşturdu.Emperyalist burjuvazi, kendi egemenliklerini ve sömürülerini garanti altına almak için,“İslam ülkelerin“de şeriatın egemen sistem hale gelmesini sağlamaktan dahi çekinmedi.
Oysa,”İslam ülkelerin“de de başlayan kapitalist gelişme, uluslaşmayı, ve dinin devlet işlerinden arındırmanın ifadesi olan laik siyası rejimleri ortaya çıkmaya başlamıştı.
Sosyalist Sovyetlerin varlığı döneminde, ulusallığın emperyalist sömürü ve egemenliği hedef alması karşısında,emperyalist burjuvazi, şeriatın yeniden “İslam ülkeler in”de egemen kıldı. Şeriatın egemenliği, yüz yıllarca süren İslam’da ki kanlı ve acımasız mezhep çatışmaların yeniden diriltti.
Irak, İslam’da, mezhep çatışmaların en acımasız ve merhametsiz cereyan ettiği yer olduğu bilinmektedir. Sünni mezhep’inden şeriatçı devletlerin üst üste Şii katliamlar düzenledikleri yine bilinmektedir. Emperyalist burjuvazi, kabuk bağlayan tüm bu yaraları deşip yeniden kanattı.
Irak işgalini organize eden ve Şii’lere ,Kürtlere dayanarak, Sünni Arap aşiretlerinin egemenliği ve iktidar demek olan Saddam rejimine son veren Bush’cular , Irak’ta ortaya çıkan manzara karşısında “keşke Saddam’ın iktidarına son vermeseydik” diye biliyorlar. Richard Perle gibi Irak’ın işgal edilmesine taraftar olan Bush’cuların şimdi pişmanlık gösterilerine girmeleri sahtekarlıktır.Çünkü onlar, Irak’ın sosyal yapısın ve tarih geçmişini, kendilerinden daha bilen, Avrupalı emperyalist politikacıları dinlemediler, Schröder’in ve Chirac‘ın başının çektiği AB, Irak’ın işgal edilmesine karşı çıkıyorlardı ve İşgal, Irak’ı ve orta doğuyu kaosun içine itebileceğini söylüyorlardı. Ama Bush çetesini onların dinlemedi ve Saddam’ın iktidarına son verdi.
Bush çetesi, Şiiler ve Kürtler le birlikte, Saddam’ı yenerek ve ordusunu,polisini dağıtarak Irak’a egemen olacaklarını zan ediyorlardı.Oysa Saddam, Baas partisi ve ordu içinde darbe yaparak iktidarı ele geçirmesine rağmen, kendinden önceki General, Kasım, Arif ve Bekir gibi sadece, Irak ordusunda ve Irak Baas partisin de yönetimi ele geçirerek, iktidara gelmiyordu; tam tersine, Sünni Arap aşiretlerine dayanarak, Şii Arap aşiretlerini ve Kürtleri baskı altına alan bir egemenlik sistemi oluşturmuştu. Saddam, ordusunu ve polisini Sünnilerden teşkil etmişti. Petrol gelirleri le Sünni aşiretler zenginleştiril iken,çoğunluğu Irak’ın çöllerinde yaşayan,Şiiler ise yoksulluğun içine itilmişlerdir.Irak’ın, Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasında yer alan verimli topraklar, Sünni aşiretleri elindedir. Irak’ta Sünniler zengin,Şiiler ise fakir kesimleri oluşturuyorlar.
Saddam, Arap milliyetçiliğine dayanarak Kürtleri, mezhep farklılıklarına dayanarak ta Şiileri, sömürü ve baskı altına almıştı. Saddam’ın, İran’a saldırmasının nedeni,(Şii mezhebine göre şeriat devleti kuran Iran’ın Mollalarının iktidarına son vererek), baskı ve sömürü altına aldıkları Iraklı Şiilerin ayaklanmasının önünü kesmek istemesinden dolayı idi.
Irak’ta mezhep farklılıklarının dirilten, İktidarını mezhep farklılıkları üstünde bina eden Saddam idi.
İslam tarihi,İslam’daki mezheplerin iktidar çatışmalarının nasıl korkunç katliamlara dönüştüğüne şahittir. Osmanlı,Şiilere yönelik katliamların en acımasız bir tarzda gerçekleştiren bir devlet idi. Bunun izleri hale Anadolu topraklarında canlı olarak varlığını sürdürmeğe devam ediyor. Gerek 12 eylül öncesi ve gerekse sonrası, faşist Sünni gericiler tarafından, Maraş’ta, Corum’da, Sivas’ta, sadece Alevi mezhep’inden oldukları için yüzlerce insan katledildi, diri, diri yakıldı. Bu faşist katiller,göstermelik tutuklamaların arkasından, millet-vekili olarak TBMM’ne girdiler.
İslam tarihini bilen hiç kimse Irak’ta,mezhepler arası iktidar savaşını katliamlara dönüşmesini yadırgamıyor;çünkü bunlar yeni ortaya çıkan olaylar değil.
Irak’ta, Sünni ve Şii mezheplerden olanlar, ayrı,ayrı ve bir,birleri le bağı olmayan yerleşim merkezlerinde toplanmışlardır. Nasır’ın başlattığı, ve Arapları derinden etkileyen, ulusalcılık, Araplar arasıdaki mezhep farklılıkları gidermeğe ve ulus olarak Arapları birleştirmeğe başlamıştı.(3)Ama Arap ulusalcılığı başarıya erişemeden, İslam ve şeriat yeniden etkinliğini kurup, mezhepler arası iktidar savaşını yeniden gündeme soktu.
Irak’ta olup biten budur. Irak’ta esas olarak emperyalist işgale karşı bir savaş yoktur, mezhep farklılıklarının şekillendirdiği Arap aşiretleri arasında iktidar savaşı var. Sünni aşiretleri ABD’in işgaline karşı çıkmalarının esas nedeni, Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şii aşiretlere iktidar kapısını açmalarından dolayıdır.Saddam’ın iktidarına son verilmeseydi, Şiileri iktidara ortak olmaları söz konusu bile edilemezdi. Bunun için acımasız bir tarzda Şiileri kat ediyorlar.
ABD emperyalizm bu kaosu ve katliamı durduramıyor ve bunun için Irak’ta “askeri stratejinin değiştirilmesi” tartışılmasını gündemlerine alıyorlar.Bush çetesinin içinden bir kesim, Saddamsız , Saddam iktidarın yeniden kurma adına, Şii çoğunluğu egemen olduğu meclisin fesihini,Şii Nuri El Maliki hükümetinin görevden alınmasını ve İktidarın orduya devir edilmesini istiyor.Bugünkü Irak ordusunun generallerin çoğunluğunun da Saddam’ın generallerinden oluşturulduğu göz önüne alındığında, bu önerinin,Sünnileri yeniden iktidarın egemen gücü haline getirmeği amaçladığını hiç kimse inkar edemiyor. Nitekim, Irak’ın Sünni aşiretlerin liderleri, Katar, Arap emirlikleri ve Suudi-Arabistan gibi Sünni Arap devletleri le ilişkilerini sıklaştırıyor.
Sünnilerin başbakan yardımcısı,Tarek Al-Hachémi, Bu iddiaları doğrayacak tarzda Katar’dan yaptığı açıklamada, Şii çoğunluğu suçlayıp, ulusal bir hükümetin kurulmasını ve tüm iktidarın bunlara devir edilmesini istiyordu ve “Eğer Maliki hükümeti, bu politikasına devam ederse bir daha uyarıda bulunmayacağız” tehdidini savurmakta geri durmuyor.
Ve yine Sünni azınlığın lideri, başbakan Maliki’e bir mektup göndererek, politik aygıtlarda eşit bir tarzda yer almadıkça, hükümet’ten ve meclis’ten çekilerek, silah sarılacaklarını ilan etmekten çekinmiyor. Sünnilerin bu güçlü lideri,Adnane Al- Douléimi, şeriatçı Sünni katillere ses çıkarmaz iken, tek taraflı olarak Şii milislerden oluşan “Mehdi Ordusu”nun dağıtılmasını istiyor (4) Hükümetin Şii çoğunluk partisine bağlı olmasından, Ordunun ve polisin Şiilerden oluşturulmasından rahatsız olduğun gizlemiyor.
Sünnilerin bu iktidar mücadelesi karşısında, başbakan Maliki ve Şiilerde boş durmuyorlar, kendileri gibi Caferi mezhep’inden olan Iran ve Suriye’le ilişkilerini dahada geliştirmeğe çalışıyorlar.
İngiltere başbakanı, Blair, Şii yanlısı bir politika izlemek istediğinden ötürü, Bush’la aralarında var olan çelişkiyi açıklamaktan çekinmiyor Ve İran’la, Suriye’le ilişkilerin düzeltilmesini,onlara karşı izlenen politikalar son verilmesini istiyor.Blair, Suriye ve İran’a dayanarak, Irak’taki kaosa son verileceğini iddia ediyor.Blair’in bu politikasını Amerika demokrat partisi de destekliyor. Onlarda, Bush’tan “Iran’la var olan düşmanlığına son vermesini” istiyorlar. Bu politikayı, Iran’la sıkı ilişkiler içinde olan Almanya ve Fransa tarafında da destekleniyor.
Amerika’daki son yapılan kongre seçimleri, Bush’un şimdiye kadar izlediği Irak politikasının iflas ettiğini şeklinde yorumlanıyor. Bu durum,Amerikalı demokratlar la birlikte bu politikaya karşı çıkan,AB’nin harekete geçirdi. Şimdi AB, Irak sorununun “çözümün”de daha fazla ağırlıkta rol almak için devreye giriyor.
Bush , demokratlar iş birliği yaparak Irak’ta izlene politikayı değiştirmeğe hazır olduğunun göstermek için, Şimdiye kadar izlene Irak politikasının mimarı Savunma bakanı Donald Rumsfeld’i görevinden aldı. Bush’un, demokratlara yakınlaşması, Irak konusunda AB ile aralarına çıkan görüş ve politik ayrılıkları giderilmesinde zeminin hazırlıyor.AB,Irak sorununu, Irakların kendilerinin çözüme kavuşturmasından yana bir politika izlenmesini istiyor ,askeri müdahaleye karşı çıkıyorlardı ve Irak’ın askeri işgali le Saddam iktidarının devrilmesinden sonra da, Irak’ta ordunun ve polisin yeniden örgütlenmesi için, Iraklılara yardım edilmesini le sınırlı bir müdahaleden yana idiler. Şimdi bu politik çizgileri daha da güçlenmiş durumda.
Artık, ABD ve AB , Iran ve Suriye’yi de için alan bir blok oluşturarak, Irak’ta başlayan giderek bölgeye yayılma emareleri gösteren mezhep çatışmaların önüne geçmek isteniliyor.
Amerikalı Demokrat partililer ve Blair ,AB, Irak’ta ki Amerikan Askerlerinin geriye çekilme takvimini açıklanmasını, hemen ise, Irak’ta ki, güvenlik ve emniyet görevini bırakarak, tamamen İraklılara devredilmesini, Irak’ın sınır bölgelerine çekilmesini istiyor. Bu görüşlere, Bush çetesi de giderek katılmaya başladı.
Emperyalistler, İran ve Suriye le işbirliğine yönelmeleri,sadece Irak’la sınırlı olmadığı bilinmekte,İsrail, Filistin sorunun,Suriye le İsrail arasıdaki anlaşmazlıkları çözecek,İsrail le , Hizbullah arasıdaki çatışmayı sona erdirecek bir politik birlik oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Tüm bu gelişmeler,Türkiye gibi,Emperyalistlerin dışında, bölgeye egemen olmak isteyen devletlerin hevesi de kursaklarında bıraktığı gibi, İran’ın ve Suriye’nin “Orta-Doğunun anti-emperyalist! gücü” olduğu dair yapılan yoğun Maocu propagandanın bir palavradan ibaret olduğun bir kez daha somutlaştırıyor. Sabahtan,Akşama kadar her gün, İran’ın Mollalarının “anti-emperyalist”liği konusunda bıkmadan usanmada, “nutuk” çekenlerin, “sosyalist kisvesi” altında bu görüşlerin yaygınlaştırıp, Kemalist milliyetçiliği etkiliğine katkıda bulunanların, gerçek yüzleri sosyal pratik tarafından bir kez ortaya çıkarıyor.
Her şart altında, Ortadoğuda ve Irak’ta, Afkanistan’da v.s cereyan eden savaşın ve barışın emperyalistler ve gericiler arası savaş ve barış olduğu gerçeği açığa çıkıyor. Gericiler arası çelişkiden “emekçiler Adı”na medet umanlar, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun işçi ve emekçilerini, gerici burjuvaların peşine takmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bu konudaki ısrarlı propaganda, işçi sınıfının bağımsız hareketin zayıflatmaktan, milliyetçiliğin giderek güçlenmesinden başka,hiç mi,hiç bir işe yaramıyor(5)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) Bush’un getirdiği “yeni” sağlık sistemi yle sağlık sigortaları, acil sağlık vakalarının dışın da ki hiç bir hastaya ödeme yapmıyor. Artan yoksulluk karşısında işçi ve emekçiler, yoksular, sağlık giderlerin karşılayamaz duruma gelmişlerdir. Almanya da hükümet,Amerika benzeri sağlık sistemini uygulama sokmaya çalışır iken, Amerikalılar ise tam tersine Alman sağlık sistemine geçilmesini istiyor.
(2) ) Sadece kapitalist İsveç devlet bu savaşa tavır alma cesaretini göstermişti
(3) Arap ulusalcılığı Irak’ı da etkilediğinden, general Kasım’ın askeri darbesi bunun somut göstergesi olduğunun, diğer yazılarımda anlatmıştım.
(4)Başbakan Maliki’e rağmen, işgalci ABD ordusu, Şii milisleri dağıtmak için saldırı başlat tı,Maliki’i araya girmesi sonucu bu saldırı durduruldu.
(5) . Marksizm’den, proletarya devriminden ümidini kesen,”sendika.org” isimli site gibilerinin, Sosyalizm tasfiye eden Sovyet revizyonistlerinin Lübnan’da ki kalıntılarını “Komünist partisi” adıyla Türkiye ye lanse etmeleri beyhude bir çabadır. Bu revizyonistler de, İran’daki revizyonist TUDEY partisi gibi şeriatçılarla ittifakı savunuyorlar, Röportajda ki görüşlerinden de anlaşıldığı gibi, Lübnan’daki kapitalizm ve burjuva egemenliğini savunmayı kendisi için görev addeden bu revizyonistlerin Hizbullah’ın şahsında şeriat savunmaları yadırganamaz. Hizbullah la, İsrail devleti arasıdaki gerici savaşta taraflar ve”vatan savunması” adına bu gerici savaşı, devrimci iç savaş dönüştürmeği bir yana atarak, Hizbullah’ın şeriatçı egemenliği için,sözde İsrail’e karşı savaştığını iddia ediyor. Eğer İsrail saldırısına karşı isense niye, bu gerici savaşın diğer kanat’ın oluşturan Lübnan’ın gericilerini de hedef alarak, İşçi ve emekçilerin devrim için savaşmıyorsun? Lübnan’lı işçi ve Emekçileri önüne, İsrail egemenliğine karşı, Hizbullah egemenliğini sunarak, “ölümden ölüm beğen” diyen ve bunla övüne revizyonistleri “komünist partisi” diye Piyasaya süren “Sendika.org” isimli site, bilindiği gibi Hizbullah’ın liderinin evrensel çıkan ve sahte olduğu anlaşılan röportajını, sahte olduğun ilk kez ileri sürmüştü. Bir sürü devrimci onların bu tavırını Hizbullah gibi şeriatçı örgütün liderinin Türkiye’li sosyalistleri övemeyeceği gerçeğini açığa çıkarma olarak yorumlamıştı.
Şimdi anlaşıldığı gibi, onların Evrenseldeki röportajın sahteliğini kanıtlamaları, Hizbullah’ı emperyalist-kapitalizm yanlısı, gerici, şeriatçı bir örgüt olarak görmelerinden ötürü değil, Evrensel ile aynı bakış açısına sahip olduklarından, halede revizyonist grupçu yapılarından dolayı bu röportajı diline dolamışlar

Hiç yorum yok: