24 Mayıs 2008

Denizlerin mücadelesi ......

DENİZLERİN MÜCADELESİNİN ÇARPITILMASI

Deniz,Hüseyin ve Yusuf’un idam edilmelerinin 33 yıllının anılması vesilesile,”solcu” olarak kendilerini lanse edenlerin de,onlara sahip çıktıklarının gözetliye biliyoruz. Tüm bunlar,Denizlerin, Türkiye devrimci mücadelesine (silinmiyecek tarzda) damga vurduklarının somut göstergesini teşki ediyor.

“Türk-solu” isimini kulanarak, dergi çıkaranlar, Denizlerin M.L “değil”de “anti emperyalist,ulusalcı” oldukların ileri sürmekten geri durmuyorlar.Bu iddialarını kanıtlamak için çeşitli gerekçeler öne sürmekteler.

“Deniz,hapiste iken, Türk-sol dergisini okuması” onun”yurt-sever ve ulusalcı” olduğunun kanıdıymış! Her şeyden önce,bu günkü “Türk-solu” isimli dergile, geçmişin “Türk-solu” dergisi (içerik açısından ) tam olarak, bir, birlerinin benzerı ve devamı olduğu iddia edilemez.Çünkü,1964,lerde yayınlanan “Türk-solu” dergisinin çıkaranlar, yazılarını yazanlar,Kendisine “komünist” diyen, Şefik Hüsnü’nün TKP’sinin yöneticilerinin ve üyelerinin bir kesimidi.Yani Mihri Belli ve arkadaşlarıdı.

”Eski TKP”nin bölünmesi sonucu, Zeki Başpınar(Yakup Demir) hapisten çıkar çıkmaz(ki,diğerlerinden bir kaç sene önce çıkıyor) yurt-dışına kaçıyor ve Sovyet-revizyonistlerinin güdümüne girerek,Kruşçev’cilerin anti-Stalinist kampanyasının gönüllü neferi olarak, Kruşcev’ci revizyonist görüşlerin, Türkiye’de de yayılmasına çalışıyordu.Zeki Başpınar, TİP’nin Eren-Boran tayfasıla işbirliğine girişmişti.

Mihri Belli ve arkadaşları,Sovyet revizyonizm tarafından desteklenen,TİP’in “sosyalist”görüşlerine karşı “savaş” açmıştı.Sovyetlerin,Zeki Başpınar’a destek çıkması,Mihri Belli’yi, anti-Stalinist kampanyaya karşı çıkışa itti.Bu ayrılığın yanısıra,TKP’nin iki kanatı arasıda Türkiye’deki devrim aşaması,iktidara,parlamenter yollamı?,yoksa “sol askeri darbe”lemi?gelineceği konularında farklılıklar da vardı.

Mihri Belli ve arkadaşları, T.C’nin 141 ve 142 maddelerine göre mahkum olmuş, uzun süre habis yatmış,habisten çıkmalarına rağmen, siyasi hakları elerinden alınmış,Türk devletinin baskısı,MİT’in ve siyasi polisin devamlı takipi altında olan “eski komünist”lerdi.TİP yönetiminde olanlar ise,1951 tevkifatından yakalarını sıyırmış,1961 sonrası yasalığa dört ele sarılmış,yasalığın dışına çıkmamaya özel dikkat göstermeyi ihmal etmeyen “TKP” lerdi.TİP yönetim,Devletin TKP’liler üzerideki baskısının kalkmasını istemesi bir yana,baskının pekişmesine çaba harcıyorlardı.Mihri Belli’ler ile ilişkiye geçen her “sosyalist genç” tecrit ediliyor,örgütten attılıyordu.TİP’li(sonradan FKF’li) gençlere,”TKP’lere yanaşmayın, yoksa parti kapatılır,polis onları takip ediyor,sizleride komünist diye tutuklarlar” diyerek onların gözlerini korkutuyorlardı.Deniz,tüm bu baskılara isyan eden, Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı gibi TKP’lilerle ilişki kuran,ilk TİP’li gençti,Deniz’den cesaret alan diğer TİP’li gençlerde, TİP yönetiminin ambargolarını hiçe sayarak, TKP’lilerle ilişkiye geçmekten çekinmediler.Deniz, bu tutumu aldığı dönemde henüz Lise ögrencisidi.TKP’lerin, TİP yönetimi gibi ,Marks’ın,Engels’in,Lenin’in görüşlerinin öğrenilmesini önlüyen bir tavırlarının olmamasının yanısıra,kurdukları derneklerde,gençlere,Marksist ekonomik-politiği,diyalektik ve tarihi materyalizm’i anlatıyorlardı.TİP tarafından kurulan, onların denetimden olan,FKF’liler TİP yönetiminin ideolojik etkileri altında iken,Deniz ve arkadaşları,ilk önceleri Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı gibi eski TKP’lerin görüşleriden etkileniyorlardı.Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı,TİP yönetimine karşı mücadelelerinde, Marks’ın,Engels’in,Lenin’in görüşlerine baş vurarak,TİP’lerin anti-Marksist olduklarını kanıtlamaya çalışmaktalardı.Bunun içinde Marks’ın,Engels’in,Lenin’in en temel eserlerini türkçe’ye tercüme ederek yayınlıyorlardı,”Sol yayınlar”ı kuran,”sol yayınlar”ın çıkardığı kitapların ilk türkçe tercümelerini yapanlar,Mihri Belli ve arkadaşlarıdı.(1) Ama,Mihri Belli ve Hikmet kıvılcımlı,Marksizm’e sarılmalarına rağmen önerdikleri siyasi taktikler ile ve özelikle, devlet ve proletarya-devrim,proletarya diktatörlüğü,sınıf ittifakları konusundaki görüşler ile, anti-Marksistlerdi.Deniz ve arkadaşları,bunu, siyasi mücadelenin sıcaklığı içinde kavradılar ve Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı gibi eski TKP’lilerden uzaklaşarak,ideolojik ,siyasi ve örgütsel görüşlerini oluşturup yeni örgütler kurdular.

Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı, kapitalizmden soyutlanan “Emperyalizm”e,özelikle ABD emperyalizm’e karşı mücadeleyi ön plana çıkarıp,”2.ulusal kurtuluş savaş”ın gündemde olduğunu iddia ediyorlardı.Türkiye’nin 1950 sonra tekrar emperyalizm’in hegemonyası altına girdiğini, iktidara,küçük-burjuva Kemalistlerin yerine,toprak ağaları ve işbirlikçi burjuvazinin geldiğini ve bu sınıflar,Türkiye’yi emperyalizm’e özelikle (ABD emperyalizm’ine)ekonomik,siyasi ve askeri olarak bağımlı hale getirdikleri, Kemalistlerin önderliğinde 1. kurtuluş savaşıla, yarı-sömürge Osmanlı devletinin yıkıntıları içinden “yükselen” “bağımsız Türkiye”,tekrar bağımlı Türkiye haline geldiğini,bu bağımlıktan ancak,ikinci kurtuluş savaşıla kurtulunula bilinileceğini ileri sürmektelerdi. Mihri Belli,Şefik Hüsnü gibi “1.kurtuluş savaşı sırasıda” Mustafa Supi’nin yanlış siyasi taktikler izlediğini ön plana getirerek ,Kemalizm’e boyun eğen,teslimiyetçi siyasi çizgilerini yeniden diriltmeye çalışıyordu.

Mihri Belli,Türkiye’nin, Milli demokratik devrim (MDD) aşamasıda bulunduğunu iddia ederek, TİP’in “sosyalizm!” için mücadeleyi gündeme almasını yanlış buluyordu.Aslıda,Mihri Belli,”sosyalist devrim aşamasıda değiliz” görüşler ile,Emperyalizm karşı “Ulusal-kapitalizm”den yana , ama sosyalizm kesin karşı olan “Kemalist”leri ile ittifak kurma amacını güdüyordu.Oysa TİP’in “sosyalizm” diye piyasaya sürmeğe çalıştığı, sosyal-kapitalizm idi.Aybar’ın dilinden”sosyal-adaleti sağlayacağız” lafları düşmüyordu.TİP ”sosyalizm!”görüşlerile, açıktan M.L’e karşı çıkışları la,II.enternasyonal’ın sosyal-demokratlar partilerin Türkiye’deki uzantısıdı. ve “Avrupa-Komünist”partileri ile aynı siyasi,ideolojik görüşleri savunuyorlardı. TİP,”sosyalizm”i parlementer yolla kuracaklarını,seçimle iktidara geleceklerini ve seçimle iktidardan gideceklerini ilan etmişti (2)

Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı,”parlementer yolla sosyalizm’e geçiş” tezini eleştiriyorlardı,ama bunun yerine askeri darbe ile iktidarı ele geçirme, görüşlerile etkinlik kurmaya çalışmaktalardı.Kemalizm’e dört ele sarılmalarının nedeni, ordu ve devlet konusuda Anti-Marksist düşüncelere sahip olmalarından ötürü idi.Hikmet Kıvılcımlı,Yeniçeriliğin “halk ordusu” olduğun ,”Türk-Ordu”sunun köklerinin yeniçeriliğe dayandığın ileri sürerek,Türk-Ordusunun, “halk ordusu” olduğunu kanıtlamaya çalışmakta idi.Bir yandan Feodal-emperyalist Osmanlı İmparatorluğun paralı, profesyonel ordusu “halk ordu”su oluyor!,diğer yandan bunun devamı olan Türk-Ordusu, “Halk-Ordu”su olma özeliğini hiç kayıp etmiyor!.”peki, her şey bir yana,bu ordu uzun dönemde beri NATO’nun içinde ve onu bir parçasıdır,nasıl olur “halk-ordu”su olma özeliklerini kayıp etmiyor” denildiğide,” Tabi Kemalist halk ordusu olma özelikleri,NATO’ya girilerek biraz zedelenmiştir, ama,27 mayıs’la hale Ordu’nun Kemalist, halktan yana olduğu kanıtlanmıştır” diye cevap veriliyordu.

Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcım’lı,Sosyalist devrimle,demokratik devrim arasıdaki ilişkiyi aynen Menşevikler gibi ele alıyorlardı,Leninist aşamalı kesintisiz devrim,yerine Menşevik aşamalı devrim anlayışıla ile olaylara yaklaşıyorlardı.Bunun için demokratik devrim sürecinde,proleteryanın önderliğinin kesin olarak zorunlu ve demokratik devrimin,sosyalizm’e geçiş mücadeleside bir araç olduğu,demokratik devrimin hiç bir zaman amaç olarak ele alınamıyacağını,demokratik devrim, proletarya diktatöryasının egemenliğide en kapsamlı tarzda gerçekleşebileceği,proletarya diktatörlüğü,burjuva devletinin,zor yollula dağıtılıp,parçalandıktan sonra kurula bileceğini öne süren, M.L’in en temel tezle bir tarafa attılarak,Mao Ze dung’un görüşlerini piyasaya sürüyorlardı.

Mihri Belli, özelikle Mao Ze dung’un “halk savaş” ile ilgili düşüncelerini yaymaya çalışıyordu.Kruşcev revizyonizm’inin Anti-Stalinist kampanyasına karşı tavır alan,kendi düşüncesine göre,Stalin sorununa yaklaşıp,Kruşcev’çilere karşı çıkan;Mao Ze dung, devrim isteyen insanların nezlinde önemli prestij kazanmıştı.Ama onun proleterya devrim, sosyalizm gibi bir dertti yoktu.Moa Ze dung Demokratik devrimde ,proleteryanın sınıfsal önderliğini zorunlu görmüyordu.Köylülüğe dayanıyordu ve köylülüğün önderliğide bir devrim stratejisi savunuyor ve mücadelesini bu bakış açısına göre ele alıyordu ve aldı. Köylü devrimi, kaçınılmaz olarak kapitalizm’i amaçlar.Mao Ze dung “Çin özgür sosyalizm” ile Çin’deki kapitalizm’in süreç içindeki gelişmesinde izliyeceği yol kast ediyordu.(3) Yarı-sömürge,feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu Çin’i , gelişmiş ulusal kapitalizm’in bir ülke haline getirmeyi amaçlayan Mao Ze dung , demokratik devrim sürecindeki sınıflar arası ittifak politikasınıda buna göre ayarlamıştı.Köylülüğün, toprak devriminin, kapitalist gelişmenin temel unsurunu oluşturması,Mao Ze dung’u, kapitalizm’in gelişmesiden çıkarı olan, feodalizm’in radikal bir tarzda tasfiyesini isteyen, ulusal burjuvazi ile ittifak kurmayı esas almasını zorunlu kılmıştı.(4) Bunun için, Mao Ze dung,sosyalizm’i amaçlamıyan demokratik devrim stratejisine uygun bir ittifaklar politıkasının kurucusudu

Mihri Belli, Mao Ze dung’un demokratik devrimdeki sınıflar arası ittifak politikasını cuntasal darbeye uyarlamaya çalışıyordu.(5)ve Türkiye’de, feodal üretim ilişkileri egemenmi? değilmi? tartışmasını gündeme getirdi.Oysa Mihri Belli’yi ilgilendiren, Türkiye’de, hangi üretim tarzının egemen olduğunun tesbiti değil,Mao Ze dung’un demokratik devrim sürecinde proletaryanın sınıfsal önderliğini zorunlu görmemesidi. Nitekin Çıkardıkları,”Aydın” dergisi ile Türkiye’de, işçi sınıfının devrimde önderliğinin objektif koşularının olmadığını, sosyalizm için mücadele etmenin gereksizliğini! kanıtlamaya çalışmaktalardı.”Türk-solu” ve Aydınlık dergileri, MDD için Kemalistler ittifak kurmanın zorunlu olduğuna dayır görüşler yaygınlaştırıyordu.Tabiki bununla yetinilmiyordu,Kemalistler ile “komünistler” arasıda anti-emperyalist ittifak örgütü adı altında “Dev-güç “ kurulmuştu. Mihri Belli,Aybar tarafından ,FKF’nin başkanlığına getirilen Doğu Perincek’i kazanarak FKF’yide “Dev-güç”e katmıştı.(6)

Mihri Belli,Kemalizm’i “ulusal küçük burjuva” hareketi olarak lanse ediyor,kurtuluş savaşındaki orduyuda “halk-ordu”su olarak gösteriyordu.Tüm ümitini ordudan geleceğini düşündüğü “sol cunta”ya bağlamıştı.

Kemalizm’in sınıfsal konumula ilgili tahlillerde bu amacına hizmet etmesi için ortaya attılıyordu. Oysa,ulusal kurtuluş savaşına önderlik edenler, küçük burjuva sınıflarına tekabül etmediği gibi Kemalizm isimi takılan siyasi hareket izlediği çizgile ,küçük burjuva sınıflarının değil,toprak ağalarının ve bu sınıfla iç içe olan tefeci-tüccarların menfatını gözetlediğini gösteriyorlardı.(7)

O,dönemde küçük burjuva sınıfların ana gövdesini yoksul köylülük oluşturuyordu.Feodal bağımlığın pençesi altındaki,self konumudaki köylülüğün burjuva anlamda özgürleşmesi,feodal üretim ilişkilerinin “toprak-devrimi”le tasfiyesile münkün olabilirdi Kemalist’lerin bırakın “toprak- devrim”ile büyük toprakların, topraksız köylülüğe dağıtmasının,reforumcu yollarla dahi,topraksız köylülüğü( yani selfleri) feodal boyunduruktan kurtarmak için, toprak sahipi yapmaya yanaşmamışlardı.Niteki, Komintern,Kemalizm’in anadolu toprak ağalarının ve tefeci-tüccar sınıflarının siyasi haraketi olduğunu tesbit etmişti.Kurtuluş savaşı, Türkiye’deki egemen sınıflar arası mücadeleye ve iktidar değişikliğine tekabül eder. Yani,Feodal- merkezi Osmanlı devleti ve bunula sıkı iş birliği içinde olan, Rum,Yahudi,Ermeni azınlıklara mensup burjuvalarla, anadolu toprak ağaları ve Türk kökenli tefeci-tüccarlar, arası iktidar mücadelesidi.Lenin’in, Stalin’in,Komintern tesbitide buydu.Ama, Şefik Hüsnü TKP’si (Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı buna dahildir)Komintern, Kemalizm’le ilgili sınıf tesbitlerini red ediyorlardı(7) Mihri Belli ,Şefik Hüsnü TKP’sinin Kemalizm ile ilgili bu görüşlerini esas alarak “emperyalizm”e karşı mücadelenin temelini, Küçük-burjuvazi ile proleterya arasındaki ittifakın oluşturmasından dolayı, küçük –burjuvazinin hareketi olarak gördükleri Kemalizm ile ittifakın esas alınması gerektiğini iddia etmekte idi..

Mihri Belli,Dergisinin ismini,diğer azınlık ve ezilen ulusların varlığını inkar eden Kemalistlerın görüşlerini haklı çıkarmak ve “Tek ulusun varlığını”kabul ediğini kanıtlamak için “Türk-solu”koymaktan çekinmemişti. O dönemde, Mihri Belli ile birlikte hareket eden Doğu Perincek, “Kürtler ayrı bir ulustur “ diyenlere “savaş açmak”tan çekinmiyordu. Bildiriler çıkararak,”bölücüleri!” lanetliyordu.

Deniz’inde katıldığı “Samsun yürüyüşü”ne gelince: Bu yürüyüş, TİP içinde patlak veren ,çatışmadan yararlanmak ve MDD taraftarının , mevzi kazanmalarını sağlamak amacıla organize edilmişti.O,dönemde TİP yönetimini karşısına alan sadece”eski TKP”liler değildi,Doğan Avcıoğlu’nun “Yön dergisi”, ”sol cunta”nın askeri darbesine karşı çıkan,”sol cunta”nın kıtlesel bir tabana oturmasına engel olan TİP yönetimini hedef seçmişti. Esas olarak “dev-güç”ü kurmaya çalışan,” “Türk-solu” ve “yön” dergileridi.”Yön” asker sivil Kemalist aydınlar örgütleyip,ordudan gelecek darbenin zeminini hazılıyor iken,”Türk-solu” bunun kitlesel tabanını,(gençlik,işçi ve yoksul, topraksız köylülüğe dayanarak) oluşturmaya çalışmakta idi.

Mihri Belli, 1967 TİP içinde M.Ali Aybar’la,S.Eren ve B.Boran arasıda çıkan çatışma sonucu,bir birlerini tasfiye etmek için TİP’in Olağanüstü kongresini toplamalarına kadar geçen sürede, siyasal bir güç haline gelememişti.TİP yönetim içindeki çatışmanın su yüzüne çıkmasına kadar,MDD görüşlerini savunanlar,TİP’den attılıyorlardı.Bunun için MDD’ciler kendilerini gizlemek, gizli çalışmak zorundalardı ,dolayısıla TİP ve FKF üyelerini çoğunluğu MDD’in ne anlama geldiğiden dahi habersizlerdi.

TİP yönetim,Kemalizm konusuda,emperyalizm’in Türkiye’ye egemen olması sürecinin tanımlanmasıdan,v.s Mihri Belli’lerle aynı düşünceyi savunuyorlardı.Ordu’yu ve 27 mayıs hareketini destekliyorlardı. TİP’de,aynen Mihri Belli’ler gibi,Emperyalizm’e karşı ulusal kapitalizm’i savunan bir bakış açısına sahipti.TİP’in programını da yazanlar,Formüle edenler Mihri Belli’leridi.Kısacası,siyasi strateji ve taktikler konusudaki farklılıkları yoktu. Ayrılıklarını esasını, iktidara hangi yolla gelineceği sorunu oluşturuyordu.TİP’in iktidara gelmek için “Kemalistlere ittifak kurmanın zorunluğunu” kabul etmemesi, karşısıda,olağanüst kongre sırasıda ,(ses getirmesi amacıla,) Doğu Perincek,Kemalist 27 mayıs’cılarla,”yön dergisi”le, bu Samsun yürüyüşünü(10)organize etmişti. Bu yürüyüş,”ses getirmesi” bir yana tam bir fiyaskola sonuclandı, yürüyüşün izinini alan “Tabii Senatör” Suphi Kaplan,MİT’in “komünistler ayaklanacak,seni kulanıyorlar”demesi üzerine ,yarı yolda yürüyüşü iptal ediğini açıkladı.Poliste, yürüyüşü Ankara’ya varmadan dağıtı.Deniz,sonradan Doğu Perinceğin bir oyununa geldiklerini anlamıştı.

Deniz’in babasına yazdığı bir mektupu onun “ulusalcı” olduğunun kanıtı olarak ortaya attılıyor. Oysa,adı geçen mektup,Deniz’ni,1966 yıllıda Seyfi Öztürk isimli Demirel’in Bakan’ın İst-Üni’nin Fen fakülteside yuhlanması üzerine Polist tarafıdan yakalanması,sonradan tutuklanması sırasıda ve habiste iken,Babasını,tepkisini yumuşatmak için yazdığı bir mektuptu.Ki, o, dönemde Deniz ve arkadaşları Mihri Belli’nin görüşlerinin etkisi altındalardı.

18,19,20 yaşlarındaki genç insanların birden bire Marksizm kavramalarına imkan varmı?.Komünist partisinin dağıtıldığı,komünist görüşlerin yasak olduğu,anti-komünizm’in en fanatik ve bağnaz tarzda uygulandığı, bir ülkede, Marksist düşüncelerin kolayca kavranmasına imkan varmı?Zaten,Marksizm’in temel eserleri türkçe’ye dahi tercüme edilmediği,yabancı dil bilen, Kolej mezunu, zengi ailelerin çocukların Marksist kitapları okuya bildiği bir dönemde, Marksist düşünceler nasıl kavrana bilinirdi’ki?.

Devrimci gençlik hareketini içinde militanca mücadele,eden,Ünivesiteli gençliği,işçileri,yoksul,ve topraksız köylülüğü, egemen sisteme ve sınıf karşı harekete geçirmeğe çalışan,1968’lerde başlayan,dalga dalga yayılan,15,16 haziran 1970deki ayaklanmasın doruk noktasına çıkan işçilerin eylemlerinin,Rize’de Ordu’da,ve Türkiye’nin dört bir tarafıda üretici köylülüğün yığınsal başkaldırısın içinde yer alan ve onları örgütlemeye çalışan,devrimci gençler,bu süreç içinde Marksizm kavrıyarak,ayrı örgütle kurarak kendinden önceki”Marksist”lerde ayrılıp “bağımsız” siyasi ve ideolojik görüşlerini oluşturdular.

Deniz’lerin ayrı örgütlenmeye başladıktan sonra,”ulusalcı” veya Marksist-Leninist’ olup, olmadıklarını tartışmak gerekir. Şayet, Deniz “ulusalcı”olsa idi, Mihri Belli’den, onu etrafında toplana “ eski”arkadaşlar”ından ayrılmazdı. O,M.L yöneldiği için onlardan ayrı düştü.

Denizler, burjuva devletinin zor yolula parçalanıp,tasfiye ettilmesinde sonra, Proleterya diktatörlüğünün kurula bileceğini ön gören, Marksist görüşleri ışığında hareket ederek,diğer “sosyalist grup”lardan ayrı örgüt kurarak yolla çıktılar.İşçi sınıfının önderliğide,işçi-köylü ittifakını temelleri üzeride ve halk ayaklanmasıla iktidara gelineceği görüşleriden hareketle,barışcıl veya darbeci yolla sözde “sosyalizm”in inşa ettilebileceği tezlerini red ettiler.(11)1971 hareketi adıla anılanların,hepisi emperyalizm’e karşı mücadeleni, aynı zamanda,kapitalizm’e karşı mücadel olduğunu kabul ederek ,emperyalizm’in sömürge ülkelerde bir “iç olgu” olduğunu kabul etmeleri sonucu, emperyalizm’in karşıtı,”ulusal kapitalizm” değil sosyalizm’dır diyorlardı.

THKO, komünist partisini mücadele içinde inşa edilebileceğini doğru bir tarzda tesbit ederiken , mücadelenin biçiminin, silahlı mücadele olması gerektiği konusuda yanlışa düşmüştü. Denizler,”silahlı mücadele esasdır” dedikleri zaman,bunun gerekçesini ne “sürekli kriz”in,nede “suni-dengenin” varlığına bağlamıştı.

İşçi ve emekçi kitleleri ançak silahlı mücadele biçiminin esas alınmasıla ayaklandırıla bilineceği yanlış düşüncesine kapılmışlardı.O,dönemde kavranmayan esas konu, sınıf mücadelesi ve süreç içinde aldığı biçimlerdi.Mücadele ve mücadele biçimleri kendiliğiden var olan olgulardır. Öncünü iradesile ne mücadele ,nede mücadele biçimleri yaratılır.1971’de işçi ve yoksul emekçi kitlerin mücadelesi, silahlı mücadele biçimine kadar tırmanmadan ve diğer koşullar oluşmadan silahlı mücadele esas alınmıştı.Bu yanlıştı ama,buradaki yanlışlık,1971 sonrası yeniden toparlanıp,yeniden örgütlenmeye başladığıda ,tekrar kitlesel siddetin inkarının kanıtı haline getirilerek,12 eylül öncesi tırmanan, her geçen gün büyüyen kitlesel mücadelelerin ayaklanmaya dönüştürülmesinden kaçınlımasının gerekçesine dönüştürlüdü ve 12 eylül faşist darbesi karşısıda teslimyetçi bir politika izlenmesinin zeminin hazırlandı.(12)1971 hareketini yanlışlardan arındırma adına ,onun M.L’e yakınlığı göz ardı edildi.

Deniz, idam sehpasıda,”yaşasın Marksizm-Leninizm “ diye haykırı iken,geride kalıp mücadeleye devam edenler, Marksizm- Leninizm yoludan yürüyün, Marksizm’e,Leninizm’e dört ele sarılın mesajını ilettiyordu.

“Sol”culuk adına anti-komünizm’e sarılanlar,Deniz’in mücadelesine sözde sahip çıkıp, onu “ulusalcı” yani burjuva devrimçisi olarak göstermeğe çalışanlar, burjuvalar,.Deniz’in mücadelesinin niteliği,burjuvazi’nin( hiç bir zaman )yemi olamıyacağını bilmemezlikten geliyorlar. Ama,O,Marksist-Leninist’ti. Bunu hiç kimse inkar edemez.

YAVUZ YILDIRIMTÜRK - yyildirim1918@hotmail.com

TİP yönetim ise, Marksist ustaların eserlerinin yayınlanmasından rahatsızdı.Savcılar,bu kitaplar hakkında hemen dava açıp , T.C kanunun 142 maddesine dayanak toplatmaya çalıştığı sırada,Aybar,Gençlere” hep Marks’ın,Engels’in,Lenin’in kitapların okuyorsunuz,Bernstein,Kausky’de var, onların kitaplarını okuyun” diyerek, Savcılara( üstü kapalı) destek vermekten geri durmuyordu.

TİP’nin parlementer yolla “sosyalizm”i kuracağını ileri süren görüşlerini,kimi iyi niyetli”sosyalist”ler T.C kanunnun 141,142 maddelerinde kaçmanın manevrası olarak yorumluyorlardı. Oysa bu görüler,TİP yönetiminin samimi düşünceleri oldukları,Aybar’ın “güler yüzlü sosyalizm” tanımıla,1968’lerde Çeksovakya’daki,devlet-kapitalizm’inden, klasik kapitalizm’e geçişi desteklenmeside,Batılı emperyalistlerle,”Avrupa komünist”leri ile aynı saflarda yer almasıla,Lenin’nin görüşlerine karşı açıktan saldırıya geçmesile anlaşıldı.

Sonunda,Çin, Mao Ze dung’un yolunda yürüyerek bugünkü kapitalist Çin’ dönüştüğünü her kes gördü.

Mao Ze dung,Japon işgali sırasıda ise,emperyalistlerin uzantısı komporador burjuvazi ve toprak ağalarıla ittifak kurmaya çalışıyordu.

Mihri Belli,demokratik devrimde, Kemalistler (Yani ulusal burjuvazi) ile ittifak kurmanın zorunlu olduğunu kanıtlamak için Mao Ze dung’ baş vurması, ona çok “pahalıya mal oldu!”,Çünkü Doğu Perincek, ondan daha keskin Maocu olarak sahneye çıktı ve ortalığı “kasıf, kavurdu!”

Doğu Perincek, kendisini FKF başkanlığına getiren TİP yönetiminin itirazına rağmen FKF’yi,Mihri Belli’nin “Dev-güç” ne katması, onun, FKF başkanlığına son verilmesine vesile oldu.Sonunda, Doğu, FKF başkanlığından attıldı ve FKF’de “Dev-Güç” ten çıktı ve “Dev-güç”te işlevsiz hale geldi. Sözde “Küçük burjuva sınıfların siyasi temsilcileri, Kemalist”lerle “işçi sınıfının siyasi temsilcisi komünistler!” arasıda “anti-emperyalist” cephe kurulmuştu! Aslıda tam anlamıla “devrimci sınıflar ittifakı” adı altında bir komedi sahneleniyordu.Çünkü “ işçi sınıfı temsilcisi,komünist!”lerin ne işçi kitleler ile , Kemalistlerin ise ne, küçük burjuva yığınlarıla bir bağları vardı.Kendisine “komünist” diye ad takan “sosyalist aydın”larla,sivil,asker Kemalist aydınlar arasıda “cephe”! kurulmuştu. Bu cephenin kitlese tabanınıda, FKF’ye dayandırılmak isteniliyordu. TİP, FKF’yi “Dev-güç” den çektikten sonra “Dev-güç” tam anlamıla “tabansız örgüt” haline geldi.Çünkü o dönemde “sosyalist”ler adına kitlesel güçü ve örgütlülüğü olan TİP’idi.TİP seçimlere katılıyor ve yüz binlerce,emekçi,işçi yoksul insanları, sokaklara döküyor, ve (1965 seçimleri ile)Parlementoya 15 millet-vekili sokabiliyordu. TİP,FKF gibi Üniversite-gençliği içinde en etkin örgütü kurmuş ve DİSK gibi sendikayı etkisi altına almıştı.Bunun için, Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı, kendi siyasi ve ideolojik görüşlerin egemen kılmak için, TİP’ni ele geçirmeyi (zorunlu) hedef olarak tesbit etmişlerdi.

TİP hareketinin en”zayıf halka”sını ise FKF oluşturuyordu.FKF ele geçilidiğide,Aybar,Eren,Boran tayfasını etkisiz hale getirmenin yolları açılacaktı.TİP yönetimi,izledikleri pasifist,yasalığa sıkı sıkı bağlı siyasi tavırlarıla, baştaki gerici Demirel hükümetini,onun örgütlediği,dinci-gerici,faşist örgütlerin devamlı saldırısı altında, emperyalizm’e,gerici egemen sınıflara karşı,gençliği,işçi,yoksul köylü kitlelerini hareket geçirerek, toplumsal başkaldırıyı örgütlüyen sosyalist gençler TİP yönetimiden uzaklaştılar ve TİP yönetimini parlamentarizm’ne karşı isyan ettiler.Bu isyanın önderliğini Deniz Gezmiş yapıyordu.1968 Üniversite işgalleri,işgaller sonrası Üniversitelerin “demokratik Üniversite”lere,dönüştürülmesi,faşistlerin,dinci-gericilerin üniversitelerden silinip attılmaları,,Üniversitelerin “sosyalist gençliğin kale”leri haline getirilmesi,v.s,başından itibaren, üniversitelerdeki mücadeleye karşı çıkan,Amerikan emperyalizm’in 6 filosuna karşı eyleme geçen gençleri durdurmaya çalışan, TİP yönetimi,FKF’deki etkinliklerini kayıp etmesine yol açtı.

FKF, çok geçmeden, Mihri Belli’nin görüşlerinin etkisi altıda olan Gençlerin(yani bizlerin)eline geçti. Bu dönemde itibaren TİP yönetim işçiler ve yoksul köylüler üstündeki etkinliklerinide yitirmeye başladılar

Bu günün TKP’si, Deniz’lerin mücadelesine sahip çıkar iken, Harun Karadeniz’ide bu mücadele içinde yer alan “gençler”de birimiş gibi lanse ettiriyor.Harun Karadeniz ve arkadaşları,bu mücadeleler sırasıda,TİP yönetimini en sadık neferleridiler.6.filo’ya karşı eylemlere katılmaları bir yana, Teknik Üniversitenin Gümüşsuyu binalarıda toplanarak Doğma-Bahçe’ye inmeğe çalışan,Deniz’in önderliğideki gençleri engelemek için barikat kurmuşlardı ve bu barikatlar yıkılarak Doğma-bahçe’ye inildi.

(7)Ki,Mustaf Kemal’in kurtuluş savaşı için, Samsun’dan yolla çıkarak örgütlediği ve BMM’ne topladıkları, Anadolunun bu egemen sınıflarıdı.Mustafa Suphi,(Kurtuluş savaşı sırasıda,)bu sınıflarında hedef alınması gerektiğini tesbit etmişti..

(8) !981 sonrası Kemalizm’in yeniden alanıp,pullanıp,piyasaya sürülmesile,”sosyalizm” adına hareket edenlerde, kapitalizmden soyutlana “emperyalizm”e karşı mücadeleyi ön plana getirmek için, Şefik Hüsnü’nün Kemalizm tahlillerine sahip çıkmaktan çekinmiyorlar.Denizleri “kurtuluş savaşı’nın ninlileri büyüyen yurt-severler”olarak lanse edebiliyorlar.

(9) Doğu Perincek’in ve bir kaç arkadaşının FKF’den tasfiye edilmesiden sonra,Mihri Belli, devrimci gençlik içinde mühalefet örgütlemeye başladı.Ankara’da, Doğu Perinceğe dayanarak örgütlenmeye çalışılan mühalefet bir başarı göstermez iken,İstanbul’da tam tersine,Deniz’in önderlik ettiği ve etrafında topladığı gençler ile FKF’nin dışında bir örgüt kurdular.DÖB isimin verilen bu örgüt,FKF gibi,tüm fakültelerde şubesi olan örgüt boyutlarıda bir gelişme göstermemesine rağmen, gençlik içinde millitan bir mücadeleden yana olması,FKF’li gençlerde etkiliyor,TİP yönetiminin burjuva sosyalist, ideolojik ve siyasi görüşlerine karşı olanların sayısı her geçen gün artıyordu.Özelikle,Doğu,Güney-Doğu kökenli devrimci gençler,Mihri Belli’nin Kemalist’ler ile ittifak kurma amacıla,Kürtlerin, ezilen ve ayrı bir ulus olmasının inkar etmesi karşısında,Mihri Belli ve onun etrafıda toplanan gençlerde uzak duruyorlardı.Deniz,O,dönemde dahi,hiç çekinmeden açıktan, M.L’in ulusal sorunla ilgili görüşlerinden hareketle, ezilen bir ulus olan Kürtlerin, kendi kaderini tayın hakını savunuyordu.Deniz’in bu tutumu, ve millitan mücadeleden yana olması, özelikle Doğu’lu ve Güney doğulu gençlerle birleşmesinin ortamını hazırlıyordu.(9)

Oysa, DÖB’in üyelerinin çoğunluğu,,Kemalist ve ulusalcı,cuntacı idiler ve sonuna kadar ;Mihri Belli ile “sol cunta”nın peşinde koştular.DÖB üye olanların, Cihan’ın dışıda hiç birisi Deniz’le birlikte yürümedi.Fırsat bulur,bulmaz Onu gençlik içinde etkinliğini kırmak için özel çaba harcamaktan geri durmadılar.

(10) Hata, Mihri Belli,bu yürüyüşten haberinin dahi olmadığını söylüyordu.

(11) THKO, bunun için,ne 9 mart 1971 “sol cunta”nın darbesine karıştı,nede,12 mart muhtırasını destekledi.THKO’nun dışıda Tüm “sosyalist gruplar” 12 mart muhtırasının öne sürdüğü “reforum”ların gerçekleştirilmesini desteklediklerini ilan ediyorlardı.

THKO,NATO’ya bağlı bu egemen sınıf ordusundan, halkın çıkarı doğrultusuda hiç bir değişikliğin gerçekleşmiyeceğini ilan ederek,bu koşullarda, kim iktidara gelirse gelsin mücadelesine kararlı bir şekilde devam edeceğini haykırıyordu.Denizlerin önderliğideki THKO’un bu tutumu,aynı zamanda Kemalizm konusudaki yanılgılarada cevaptı. Bugün Türk sövenizm’inin bir numaralı savunucusu olduğunu gösteren, İlhan Şelçuk,THKO’nun tavırını ve mücadeleye devam etmesini ,”sol cunta”nın sağcı generallar tarafından tasfiye edilmesinin nedeni olarak gösteriyordu.Oysa,egemen sınıf devleti içindeki değişikliğe tekabül eden İlhan selçuk’un “sol cuntası”da iktidara gelseidi,Nihat Erim’in yaptıklarının dışında hiç bir şey yapamıyacağı açıktı. Sosyal –pratik THKO’nun tüm tesbitlerinin doğruluğunu kanıtladı.

(12) 1971 sonrası izlene siyasi çizginin analizi, ayrı bir yazının konusu olacak.

Denizlerin mücadelesinin carpitilmasi

Denizlerin mücadelesinin çarpıtılması

( 3 sene önce yayınladığım bu yazıyı tekrar yayınlıyorum.)

Deniz,Hüseyin ve Yusuf’un idam edilmelerinin 33 yıllının anılması vesilesiyle,”solcu” olarak kendilerini lanse edenlerin de,onlara sahip çıktıklarının gözetleye biliyoruz. Tüm bunlar,Denizlerin, Türkiye devrimci mücadelesine (silinmeyecek tarzda) damga vurduklarının somut göstergesini teşkil ediyor.

“Türk-solu” isimini kulanarak, dergi çıkaranlar, Denizlerin M.L “değil”de “anti emperyalist,ulusalcı” oldukların ileri sürmekten geri durmuyorlar.Bu iddialarını kanıtlamak için çeşitli gerekçeler öne sürmekteler.

“Deniz,hapiste iken, Türk-sol dergisini okuması” onun”yurt-sever ve ulusalcı” olduğunun kanıdıymış! Her şeyden önce,bu günkü “Türk-solu” isimli dergile, geçmişin “Türk-solu” dergisi (içerik açısından ) tam olarak, bir, birlerinin benzerı ve devamı olduğu iddia edilemez.Çünkü,1964,lerde yayınlanan “Türk-solu” dergisinin çıkaranlar, yazılarını yazanlar,Kendisine “komünist” diyen, Şefik Hüsnü’nün TKP’sinin yöneticilerinin ve üyelerinin bir kesimidi.Yani Mihri Belli ve arkadaşlarıdı.

”Eski TKP”nin bölünmesi sonucu, Zeki Başpınar(Yakup Demir) hapisten çıkar çıkmaz(ki,diğerlerinden bir kaç sene önce çıkıyor) yurt-dışına kaçıyor ve Sovyet-revizyonistlerinin güdümüne girerek,Kruşçev’cilerin anti-Stalinist kampanyasının gönüllü neferi olarak, Kruşcev’ci revizyonist görüşlerin, Türkiye’de de yayılmasına çalışıyordu.Zeki Başpınar, TİP’nin Eren-Boran tayfasıla işbirliğine girişmişti.

Mihri Belli ve arkadaşları,Sovyet revizyonizm tarafından desteklenen,TİP’in “sosyalist”görüşlerine karşı “savaş” açmıştı.Sovyetlerin,Zeki Başpınar’a destek çıkması,Mihri Belli’yi, anti-Stalinist kampanyaya karşı çıkışa itti.Bu ayrılığın yanısıra,TKP’nin iki kanatı arasıda Türkiye’deki devrim aşaması,iktidara,parlamenter yollamı?,yoksa “sol askeri darbe”lemi?gelineceği konularında farklılıklar da vardı.

Mihri Belli ve arkadaşları, T.C’nin 141 ve 142 maddelerine göre mahkum olmuş, uzun süre habis yatmış,habisten çıkmalarına rağmen, siyasi hakları elerinden alınmış,Türk devletinin baskısı,MİT’in ve siyasi polisin devamlı takipi altında olan “eski komünist”lerdi.

TİP yönetiminde olanlar ise,1951 tevkifatından yakalarını sıyırmış,1961 sonrası yasalığa dört ele sarılmış,yasalığın dışına çıkmamaya özel dikkat göstermeyi ihmal etmeyen “TKP” lerdi.TİP yönetim,Devletin TKP’liler üzerideki baskısının kalkmasını istemesi bir yana,baskının pekişmesine çaba harcıyorlardı.

Mihri Belli’ler ile ilişkiye geçen her “sosyalist genç” tecrit ediliyor,örgütten attılıyordu.TİP’li(sonradan FKF’li) gençlere,”TKP’lere yanaşmayın, yoksa parti kapatılır,polis onları takip ediyor,sizleride komünist diye tutuklarlar” diyerek onların gözlerini korkutuyorlardı.Deniz,tüm bu baskılara isyan eden, Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı gibi TKP’lilerle ilişki kuran,ilk TİP’li gençti,Deniz’den cesaret alan diğer TİP’li gençlerde, TİP yönetiminin ambargolarını hiçe sayarak, TKP’lilerle ilişkiye geçmekten çekinmediler.Deniz, bu tutumu aldığı dönemde henüz Lise ögrencisidi.TKP’lerin, TİP yönetimi gibi ,Marks’ın,Engels’in,Lenin’in görüşlerinin öğrenilmesini önlüyen bir tavırlarının olmamasının yanısıra,kurdukları derneklerde,gençlere,Marksist ekonomik-politiği,diyalektik ve tarihi materyalizm’i anlatıyorlardı.TİP tarafından kurulan, onların denetimden olan,FKF’liler TİP yönetiminin ideolojik etkileri altında iken,Deniz ve arkadaşları,ilk önceleri Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı gibi eski TKP’lerin görüşleriden etkileniyorlardı.Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı,TİP yönetimine karşı mücadelelerinde, Marks’ın,Engels’in,Lenin’in görüşlerine baş vurarak,TİP’lerin anti-Marksist olduklarını kanıtlamaya çalışmaktalardı.

Bunun içinde Marks’ın,Engels’in,Lenin’in en temel eserlerini türkçe’ye tercüme ederek yayınlıyorlardı,”Sol yayınlar”ı kuran,”sol yayınlar”ın çıkardığı kitapların ilk türkçe tercümelerini yapanlar,Mihri Belli ve arkadaşlarıdı.(1) Ama,Mihri Belli ve Hikmet kıvılcımlı,Marksizm’e sarılmalarına rağmen önerdikleri siyasi taktikler ile , ve de özelikle, devlet ve proletarya-devrim,proletarya diktatörlüğü,sınıf ittifakları konusundaki görüşler ile, anti-Marksistlerdi.Deniz ve arkadaşları bunu, siyasi mücadelenin sıcaklığı içinde kavradılar ve Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı gibi eski TKP’lilerden uzaklaşarak,ideolojik ,siyasi ve örgütsel görüşlerini dogrultusun da yeni örgütler kurdular.

Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı, kapitalizmden soyutlanan “Emperyalizm”e,özelikle ABD emperyalizm’e karşı mücadeleyi ön plana çıkarıp,”2.ulusal kurtuluş savaş”ın gündemde olduğunu iddia ediyorlardı.Türkiye’nin 1950 sonra tekrar emperyalizm’in hegemonyası altına girdiğini, iktidara,küçük-burjuva Kemalistlerin yerine,toprak ağaları ve işbirlikçi burjuvazinin geldiğini ve bu sınıflar,Türkiye’yi emperyalizm’e özelikle (ABD emperyalizm’ine)ekonomik,siyasi ve askeri olarak bağımlı hale getirdikleri, Kemalistlerin önderliğinde 1. kurtuluş savaşı la, yarı-sömürge Osmanlı devletinin yıkıntıları içinden “yükselen” “bağımsız Türkiye”,tekrar bağımlı Türkiye haline geldiğini,bu bağımlıktan ancak,ikinci kurtuluş savaşı la kurtulunula bilinileceğini ileri sürmektelerdi. Mihri Belli,Şefik Hüsnü gibi “1.kurtuluş savaşı sırasıda” Mustafa Supi’nin yanlış siyasi taktikler izlediğini ön plana getirerek ,Kemalizm’e boyun eğen,teslimiyetçi siyasi çizgilerini yeniden diriltmeye çalışıyordu.

Mihri Belli,Türkiye’nin, Milli demokratik devrim (MDD) aşamasıda bulunduğunu iddia ederek, TİP’in “sosyalizm!” için mücadeleyi gündeme almasını yanlış buluyordu.Aslıda,Mihri Belli,”sosyalist devrim aşamasıda değiliz” görüşler ile,Emperyalizm karşı “Ulusal-kapitalizm”den yana , ama sosyalizm kesin karşı olan “Kemalist”leri ile ittifak kurma amacını güdüyordu.

Oysa TİP’in “sosyalizm” diye piyasaya sürmeğe çalıştığı, sosyal-kapitalizm idi.Aybar’ın dilinden”sosyal-adaleti sağlayacağız” lafları düşmüyordu.TİP , bu”sosyalizm!”görüşleri le ve açıkça M.L’e karşı çıkışları la,II.enternasyonal’ın sosyal-demokratlar partilerin Türkiye’deki uzantısı idi. Ve aynı zaman da “Avrupa-Komünist”partileri ile aynı siyasi,ideolojik görüşleri savunuyorlardı. TİP,”sosyalizm”i parlementer yolla kuracaklarını,seçimle iktidara geleceklerini ve seçimle iktidardan gideceklerini ilan etmişti (2)

Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı,”parlementer yolla sosyalizm’e geçiş” tezini eleştiriyorlardı,ama bunun yerine askeri darbe ile iktidarı ele geçirme, görüşler ile etkinlik kurmaya çalışmaktalardı.Kemalizm’e dört ele sarılmalarının nedeni, ordu ve devlet konusuda Anti-Marksist düşüncelere sahip olmalarından ötürü idi.

Hikmet Kıvılcımlı,Yeniçeriliğin “halk ordusu” olduğun ,”Türk-Ordu”sunun köklerinin yeniçeriliğe dayandığın ileri sürerek,Türk-Ordusunun, “halk ordusu” olduğunu kanıtlamaya çalışmakta idi.

Bir yandan Feodal-emperyalist Osmanlı İmparatorluğun paralı, profesyonel ordusu “halk ordu”su oluyor!,diğer yandan bunun devamı olan Türk-Ordusu, “Halk-Ordu”su olma özeliğini hiç yitirmiyor!.

”Peki, her şey bir yana,bu ordu uzun dönemde beri NATO’nun içinde ve onu bir parçasıdır,nasıl olur “halk-ordu”su olma özeliklerini kayıp etmiyor” denildiğide,” Tabi Kemalist halk ordusu olma özelikleri,NATO’ya girilerek biraz zedelenmiştir, ama,27 mayıs’la hale Ordu’nun Kemalist, halktan yana olduğu kanıtlanmıştır” diye cevap veriliyordu.

Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcım’lı,Sosyalist devrimle,demokratik devrim arasıdaki ilişkiyi aynen Menşevikler gibi ele alıyorlardı.Leninist aşamalı kesintisiz devrim,yerine Menşevik aşamalı devrim anlayışıla ile olaylara yaklaşıyorlardı.

Bunun için demokratik devrim sürecinde,proleteryanın önderliğinin kesin olarak zorunlu ve demokratik devrimin,sosyalizm’e geçiş mücadelesinde bir araç olduğu,demokratik devrimin hiç bir zaman amaç olarak ele alınamıyacağını,demokratik devrim, proletarya diktatöryasının egemenliği de ançak en kapsamlı tarzda gerçekleşebileceğini,proletarya diktatörlüğü,burjuva devletinin,zor yollula dağıtılıp,parçalandıktan sonra kurula bileceğini öne süren, M.L’in en temel

tezle bir tarafa attılarak,Mao Ze dung’un görüşlerini piyasaya sürüyorlardı.

Mihri Belli, özelikle Mao Ze dung’un “halk savaş” ile ilgili düşüncelerini yaymaya çalışıyordu.

Kruşcev revizyonizm’nin Anti-Stalinist kampanyasına karşı tavır alan,kendi düşüncesine göre Stalin sorununa yaklaşıp,Kruşcev’çilere karşı çıkan Mao Ze dung, devrim isteyen insanların nezlinde önemli prestij kazanmıştı.Ama onun proleterya devrim, sosyalizm gibi bir dertti yoktu.

Moa Ze dung, Demokratik devrim de ,proleteryanın sınıfsal önderliğini zorunu olduğunun inkar eder . O ,Köylülüğe dayanıyordu ve köylülüğün önderliğide bir devrim stratejisi savunuyordu . Oysa,köylü devrimi, kaçınılmaz olarak kapitalizm’i amaçlar.Mao Ze dung “Çin özgür sosyalizm” tanımı la , Çin’deki kapitalizm’in süreç içinde ki gelişmesin de izliyeceği yol kast ediyordu.(3) Yarı-sömürge,feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu Çin’i , gelişmiş ulusal kapitalizm’in bir ülke haline getirmeyi amaçlayan Mao Ze dung , demokratik devrim sürecindeki sınıflar arası ittifak politikasınıda buna göre ayarlamıştı.

Köylülüğün, toprak devriminin kapitalist gelişmenin temel unsurunu oluşturması,Mao Ze dung’u, kapitalizm’in gelişmesiden çıkarı olan, feodalizm’in radikal bir tarzda tasfiyesini isteyen, ulusal burjuvazi ile ittifak kurmayı esas almasını zorunlu kılmıştı.(4) Bunun için, Mao Ze dung,sosyalizm’i amaçlamıyan demokratik devrim stratejisine uygun bir ittifaklar politıkasının kurucusudu

Mihri Belli, Mao Ze dung’un demokratik devrim de ki sınıflar arası ittifak politikasını cuntasal darbeye uyarlamaya çalışıyordu.(5)ve de bunun için , Türkiye’de feodal üretim ilişkileri egemenmi? değilmi? tartışmasını gündeme sokmuştu .

Oysa Mihri Belli’yi ilgilendiren esas konu , Türkiye’de, hangi üretim tarzının egemen olduğunun tesbiti değil,Mao Ze dung’un demokratik devrim sürecinde proletaryanın sınıfsal önderliğini zorunlu görmemesidi. Nitekin Çıkardıkları,”Aydın” dergisi ile Türkiye’de, işçi sınıfının devrim de önderliğinin objektif koşularının var olmadığını , sosyalizm için mücadele etmenin gereksizliğini! kanıtlamaya çalışmaktalardı.

”Türk-solu” ve Aydınlık dergileri, MDD için Kemalistler ittifak kurmanın zorunlu olduğuna dayır görüşler yaygınlaştırıyordu.Tabiki bununla yetinilmiyordu,Kemalistler ile “komünistler” arasıda anti-emperyalist ittifak örgütü adı altında “Dev-güç “ kurulmuştu. Mihri Belli,Aybar tarafından FKF’nin başkanlığına getirilen Doğu Perincek’i kazanarak FKF’yide “Dev-güç”e katmıştı.(6)

Mihri Belli,Kemalizm’i “ulusal küçük burjuva” hareketi olarak lanse ediyor,kurtuluş savaşın da ki orduyu da “halk-ordu”su olarak lanse edıyordu.Tüm ümitini ordudan geleceğini düşündüğü “sol cunta”ya bağlamıştı.

Kemalizm’in sınıfsal konumula ilgili tahlillerde bu amacına hizmet etmesi için ortaya attılıyordu. Oysa,ulusal kurtuluş savaşına önderlik edenler, küçük burjuva sınıflarına tekabül etmediği gibi Kemalizm isimi takılan siyasi hareket izlediği çizgile ,küçük burjuva sınıflarının değil,toprak ağalarının ve bu sınıfla iç , içe geçen tefeci-tüccarların sınıfsal çıkarına tekabül ediyordu .(7)

O,dönemde küçük burjuva sınıfların ana gövdesini yoksul köylülük oluşturuyordu.Feodal bağımlığın pençesi altındaki,self konumudaki köylülüğün burjuva anlamda özgürleşmesi,feodal üretim ilişkilerinin “toprak-devrimi” yollu la tasfiyesi ile münkün olabilirdi .

Kemalistler ise ,bırakın “toprak- devrim”ile büyük toprakların, topraksız köylülüğe dağıtmasını,reforumcu yollarla dahi,topraksız köylülüğü( yani selfleri) feodal boyunduruktan kurtarmak için, toprak sahipi yapmaya yanaşmamışlardı.

Niteki, Komintern Kemalizm’in anadolu toprak ağalarının ve tefeci-tüccar sınıflarının siyasi haraketi olduğunu tesbit etmişti.Kurtuluş savaşı, Türkiye’deki egemen sınıflar arası mücadeleye ve iktidar değişikliğine tekabül eder. Yani,Feodal- merkezi Osmanlı devleti ve bunula sıkı iş birliği içinde olan, Rum,Yahudi,Ermeni azınlıklara mensup burjuvalarla, anadolu toprak ağaları ve Türk kökenli tefeci-tüccarlar, arası iktidar mücadelesidi.Lenin’in, Stalin’in,Komintern tesbitide buydu.

Ama, Şefik Hüsnü TKP’si (Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı buna dahildir)Komintern, Kemalizm’le ilgili sınıf tesbitlerini ret ediyorlardı .(7) Mihri Belli ,Şefik Hüsnü TKP’sinin Kemalizm ile ilgili bu görüşlerini esas alarak “emperyalizm”e karşı mücadele küçük-burjuvazi ile proleterya arasın da ki ittifak kurulması zorunu kılar iddiası la , küçük –burjuvazinin hareketi olarak gördükleri Kemalizm ile ittifak yapılması devrimin stratejik bir sorunun olarak ele alıyordu .

Mihri Belli,Dergisinin ismini,diğer azınlık ve ezilen ulusların varlığını inkar eden Kemalistlerın görüşlerini haklı çıkarmak ve “Tek ulusun varlığını”kabul ediğini kanıtlamak için “Türk-solu”koymaktan çekinmemişti.

O dönemde, Mihri Belli ile birlikte hareket eden Doğu Perincek, “Kürtler ayrı bir ulustur “ diyenlere “savaş açmak”tan çekinmiyordu. Bildiriler çıkararak,”bölücüleri!” lanetliyordu.

Deniz’inde katıldığı “Samsun yürüyüşü”ne gelince; Bu yürüyüş, TİP içinde patlak veren çatışmadan yararlanmak ve MDD taraftarının , mevzi kazanmalarını sağlamak amacıla organize edilmişti.

O,dönemde TİP yönetimini karşısına alan sadece”eski TKP”liler değildi,Doğan Avcıoğlu’nun “Yön dergisi” de , ”sol cunta”nın askeri darbesine karşı çıkan,”sol cunta”nın kıtlesel bir taban oluşturmasına engel olan TİP yönetimini hedef seçmişti. Esas olarak “dev-güç”ü kurmaya çalışan,” “Türk-solu” ve “yön” dergileridi.”Yön” asker sivil Kemalist aydınlar örgütleyip ordudan gelecek darbenin ideolojik hattını belirlemeğe çalışır iken ,”Türk-solu” ise , bunun kitlesel tabanını,(gençlik,işçi ve yoksul, topraksız köylülüğe dayanarak) oluşturmaya çalışmakta idi.

Mihri Belli, 1967 TİP içinde M.Ali Aybar’la,S.Eren ve B.Boran arasıda çıkan çatışmanın ortaya çıkması ,bir , birlerini tasfiye etmek için yapılan olağanüstü kongrenin toplanmasına kadar geçen süre boyunca TİP içinde hatırı sayılır siyasal bir güç haline gelememişti.TİP yönetim içindeki çatışmanın su yüzüne çıkmasına kadar,MDD görüşlerini savunanlar,TİP’den attılıyorlardı.Bunun için MDD’ciler kendilerini gizlemek, gizli çalışmak zorundalardı ,dolayısıla TİP ve FKF üyelerini çoğunluğu MDD’in ne anlama geldiğiden dahi habersizlerdi.

TİP yönetim de,Kemalizm konusuda,emperyalizm’in Türkiye’ye egemen olması sürecinin tanımlanması,v.s de, Mihri Belli’lerle aynı düşünceyi savunuyorlardı.

Ordu’yu ve 27 mayıs hareketini destekliyorlardı. TİP’de,aynen Mihri Belli’ler gibi,Emperyalizm’e karşı ulusal kapitalizm’i savunan bir bakış açısına sahipti.TİP’in programını da yazanlar,Formüle edenler Mihri Belli’leridi.Kısacası,siyasi strateji ve taktikler konusu da bir farklılıkları yoktu. Ayrılıklarını esasını, iktidara hangi yolla gelineceği sorunu oluşturuyordu.

TİP’in iktidara gelmek için “Kemalistlere ittifak kurmanın zorunluğunu” kabul etmemesi karşısın da,olağanüst kongreyi fırsat bilen Doğu Perincek, MDD görüşlerini savunanları güçlendirmek arzusu la , Kemalist 27 mayıs’cılarla,”yön dergisi”le bu Samsun yürüyüşünü(10)organize etmişti. Bu yürüyüşün ,”ses getirmesi” bir yana , tam anlamı la bir fiyaskola sonuclandı. Yürüyüş izinini alan “Tabii Senatör” Suphi Kaplan,MİT’in “komünistler ayaklanacak,seni kulanıyorlar”demesi üzerine ,yarı yolda yürüyüşü iptal ediğini açıkladı.Poliste, yürüyüşü , Ankara’ya varmadan dağıtı.Deniz,sonradan Doğu Perinceğin bir oyununa geldiklerini anlamıştı.

Deniz’in babasına yazdığı bir mektupu onun “ulusalcı” olduğunun kanıtı olarak ortaya attılıyor. Oysa,adı geçen mektup,Deniz’ni,1966 yıllıda Seyfi Öztürk isimli Demirel’in Bakan’ın İst-Üni’nin Fen fakülteside yuhlanması üzerine Polist tarafıdan yakalanması ,sonradan tutuklanması sırasıda ve habiste iken,Babasını,tepkisini yumuşatmak için yazdığı bir mektuptu.Ki, o, dönemde Deniz ve arkadaşları Mihri Belli’nin görüşlerinin etkisi altındalardı.

18,19,20 yaşlarındaki genç insanların birden bire Marksizm kavramalarına imkan varmı?.Komünist partisinin dağıtıldığı,komünist görüşlerin yasak olduğu,anti-komünizm’in en fanatik ve bağnaz tarzda uygulandığı bir ülkede, Marksist düşüncelerin kolayca kavranmasına imkan varmı?Zaten,Marksizm’in temel eserleri türkçe’ye dahi tercüme edilmediği,yabancı dil bilen, Kolej mezunu, zengi ailelerin çocukların Marksist kitapları okuya bildiği bir dönemde, Marksist düşünceler nasıl kavrana bilinirdi’ki?.

Devrimci gençlik hareketini içinde militanca mücadele eden,Ünivesiteli gençliği,işçileri,yoksul,ve topraksız köylülüğü, egemen sisteme ve sınıf karşı harekete geçirmeğe çalışan,1968’lerde başlayan ve dalga dalga yayılan,15,16 haziran 1970de ki işçilerin ayaklanmasın doruk noktasına çıkan eylemlerin ,Rize’de Ordu’da,ve Türkiye’nin dört bir tarafın da ortaya çıkan üretici köylülüğün yığınsal başkaldırısın içinde yer alan ve onları örgütlemeye çalışan,devrimci gençler,bu süreç içinde Marksizm kavrıyarak,ayrı örgütle kurup , kendilerinden önceki”Marksist”lerde ayrılıp “bağımsız” siyasi ve ideolojik görüşlerini oluşturdular.

Deniz’ler kendi ayrı bağımsız örgütlerini kurdukları süreçte ,”ulusalcı” veya Marksist-Leninist olup, olmadıklarını tartışmak gerekir.

Şayet, Deniz “ulusalcı”olsa idi, Mihri Belli’den, onu etrafında toplana “ eski”arkadaşlar”ından ayrılmazdı. O,M.L yöneldiği için onlardan ayrı düştü.

Denizler, burjuva devletinin zor yolula parçalanıp,tasfiye edilmesi le , proleterya diktatörlüğünün kurula bileceğini ön gören, Marksist görüşleri ışığında hareket ederek,diğer “sosyalist grup”lardan ayrı örgüt kurarak yolla çıktılar.

İşçi sınıfının önderliğide,işçi-köylü ittifakını temelleri üzerin de ve halk ayaklanmasıla iktidara gelineceği görüşleriden hareketle,barışcıl veya darbeci yolla sözde “sosyalizm”in inşa ettilebileceği tezlerini red ettiler.(11)

1971 hareketi adıla anılanların hepisi , emperyalizm’e karşı mücadeleni, aynı zaman da kapitalizm’e karşı mücadel olduğunu kabul ederek ,emperyalizm’in sömürge ülkelerde bir “iç olgu” olduğu düşüncesinden hareket ediyorlar idi ve emperyalizm’in karşıtı,”ulusal kapitalizm” değil sosyalizm’dir diyorlardı.

THKO, komünist partisini mücadele içinde inşa edilebileceğini doğru bir tarzda tesbit eder iken , silahlı mücadelenin her koşullar da esas mücadele biçimi olduğu konusu da yanlışa düşmüştü. Denizler,”silahlı mücadele esasdır” dedikleri zaman,bunun gerekçesini ne “sürekli kriz”in,nede “suni-dengenin” varlığına bağlamıştı.

O,dönemde kavranmayan esas konu, sınıf mücadelesi ve onun süreç içinde aldığı biçimlerdi.Mücadele ve mücadele biçimleri kendiliğiden var olan olgulardır. Öncünü iradesile ne mücadele ,nede mücadele biçimleri yaratılır.1971’de işçi ve yoksul emekçi kitlelerin mücadelesi, silahlı mücadele boyutlarına kadar tırmanmadan ve diğer koşullar oluşmadan silahlı mücadele esas alınmıştı ki bu yanlıştı.

Ama,buradaki yanlışlık,1971 sonrası yeniden toparlanıp, örgütlenmeye başlandığın da ,tekrar yükselen kitlesel şiddetin inkarının gerekçesi haline getirildi . Dolaysı la 12 eylül öncesi tırmanan, her geçen gün büyüyen kitlesel mücadelelerin ayaklanmaya dönüştürülmesinden kaçınılarak pasifizmin bataklığına yuvarlanlıdı ve 12 eylül faşist darbesi karşısıda teslimyetçi bir politika izlenmesinin zeminin hazırladı.(12)1971 hareketini yanlışlardan arındırma adına ,onun M.L’e en yakın Türkiye’nin Marksist ideolojik ve siyasi hareketin olduğu göz ardı edildi.

Deniz, idam sehpasıda,”yaşasın Marksizm-Leninizm “ diye haykırı iken,geride kalıp mücadeleye devam edenler, Marksizm- Leninizm yoludan yürüyün, Marksizm’e,Leninizm’e dört ele sarılın mesajını ilettiyordu.

“Sol”culuk adına anti-komünizm’e sarılanlar,Deniz’in mücadelesine sözde sahip çıkıp, onu “ulusalcı” yani burjuva devrimçisi olarak göstermeğe çalışanlar ,burjuvalar,.Deniz’in mücadelesinin niteliği,burjuvazi’nin( hiç bir zaman )yemi olamıyacağını bilmemezlikten geliyorlar. Ama,O,Marksist-Leninist’ti. Bunu hiç kimse inkar edemez.

Yıldırım.

.......................................................................................................................................................

(1) TİP yönetim ise, Marksist ustaların eserlerinin yayınlanmasından rahatsızdı.Savcıların,bu kitaplar hakkında hemen dava açıp , T.C kanunun 142 maddesine dayanak toplatmaya çalıştığı sıra da,Aybar,Gençlere” hep Marks’ın,Engels’in,Lenin’in kitapların okuyorsunuz,Bernstein,Kausky’de var, onların kitaplarını okuyun” diyerek, Savcılara( üstü kapalı) destek vermekten geri durmuyordu.

(2) TİP’nin parlementer yolla “sosyalizm”i kuracağını ileri süren görüşlerini,kimi iyi niyetli”sosyalist”ler T.C kanunnun 141,142 maddelerinden kaçmanın bir manevrası olarak yorumluyorlardı. Oysa bu görüşler,TİP yönetiminin samimi düşünceleri oldukları,Aybar’ın “güler yüzlü sosyalizm” tanımıla,1968’lerde Çeksovakya’daki,devlet-kapitalizm’inden, klasik kapitalizm’e geçişi desteklenmesi le,Batılı emperyalistlerle,”Avrupa komünist”leri ile aynı saflar da yer almasıla,Lenin’nin görüşlerine karşı açıktan saldırıya geçmesile anlaşıldı.

(3) Sonun da Çin, Mao Ze dung’un yolunda yürüyerek bugünkü kapitalist Çin’ dönüştüğünü her kes gördü.

(4) Mao Ze dung,Japon işgali sırasıda ise,emperyalistlerin uzantısı komporador burjuvazi ve toprak ağalarıla ittifak kurmaya çalışıyordu.

(5) Mihri Belli’nin ,demokratik devrim de, Kemalistler (Yani ulusal burjuvazi) ile ittifak kurmanın zorunlu olduğunu kanıtlamak için Mao Ze dung’a baş vurması, kendisine çok “pahalıya mal oldu!”,Çünkü Doğu Perincek, ondan daha keskin Maocu olarak sahneye çıktı ve ortalığı “kasıf, kavurdu!”

(6) Doğu Perincek, kendisini FKF başkanlığına getiren TİP yönetiminin itirazına rağmen FKF’yi,Mihri Belli’nin “Dev-güç” ne katması, onun, FKF başkanlığına son verilmesine vesile oldu.Sonunda, Doğu, FKF başkanlığından attıldı ve FKF’de “Dev-Güç” ten çıktı ve “Dev-güç”te işlevsiz hale geldi. Sözde “Küçük burjuva sınıfların siyasi temsilcileri, Kemalist”lerle “işçi sınıfının siyasi temsilcisi komünistler!” arasın da “anti-emperyalist” cephe kurulmuştu!ç Aslıda tam anlamıla “devrimci sınıflar ittifakı” adı altında bir komedi sahneleniyordu.Çünkü “ işçi sınıfı temsilcisi,komünist!”lerin ne işçi kitleler ile , Kemalistlerin ise , ne küçük burjuva yığınlarıla bir bağları vardı.Kendisine “komünist” diye ad takan “sosyalist aydın”larla,sivil,asker Kemalist aydınlar arasıda “cephe”! kurulmuştu. Bu cephenin kitlese tabanının da, FKF’ye dayandırılmak isteniliyordu. TİP, FKF’yi “Dev-güç” den çektikten sonra “Dev-güç” tam anlamıla “tabansız örgüt” haline geldi.Çünkü o dönemde “sosyalist”ler adına kitlesel güçü ve örgütlülüğü olan TİP’idi.TİP seçimlere katılıyor ve yüz binlerce,emekçi,işçi yoksul insanları, sokaklara döküyor, ve (1965 seçimleri ile)Parlementoya 15 millet-vekili sokabiliyordu. TİP,FKF gibi Üniversite-gençliği içinde en etkin örgütü kurmuş ve DİSK gibi sendikayı etkisi altına almıştı.Bunun için, Mihri Belli,Hikmet Kıvılcımlı, kendi siyasi ve ideolojik görüşlerin egemen kılmak için, TİP’ni ele geçirmeyi (zorunlu) hedef olarak tesbit etmişlerdi.TİP hareketinin en”zayıf halka”sını ise FKF oluşturuyordu.FKF ele geçilidiğide,Aybar,Eren,Boran tayfasını etkisiz hale getirmenin yolları açılacaktı.TİP yönetimi,izledikleri pasifist,yasalığa sıkı sıkı bağlı siyasi tavırlarıla, başta ki gerici Demirel hükümetini,onun örgütlediği,dinci-gerici,faşist örgütlerin devamlı saldırısı altında, emperyalizm’e,gerici egemen sınıflara karşı,gençliği,işçi,yoksul köylü kitlelerini hareket geçirerek, toplumsal başkaldırıyı örgütlüyen sosyalist gençler TİP yönetimiden uzaklaştılar ve TİP yönetimini parlamentarizm’ne karşı isyan ettiler.Bu isyanın önderliğini Deniz Gezmiş yapıyordu.1968 Üniversite işgalleri,işgaller sonrası Üniversitelerin “demokratik Üniversite”lere,dönüştürülmesi,faşistlerin,dinci-gericilerin üniversitelerden silinip attılmaları,,Üniversitelerin “sosyalist gençliğin kale”leri haline getirilmesi,v.s,başından itibaren, üniversitelerdeki mücadeleye karşı çıkan,Amerikan emperyalizm’in 6 filosuna karşı eyleme geçen gençleri durdurmaya çalışan TİP yönetimi,FKF’deki etkinliklerini kayıp etmesine yol açtı.

FKF, çok geçmeden, Mihri Belli’nin görüşlerinin etkisi altıda olan Gençlerin(bizlerin)elin

geçti. Bu dönemde itibaren TİP yönetim işçiler ve yoksul köylüler üstündeki etkinliklerini de

yitirmeye başladılar

Bu günün TKP’si, Deniz’lerin mücadelesine sahip çıkar iken, Harun Karadeniz’ide bu

mücadele içinde yer alan “gençler”de birimiş gibi lanse ettiriyor.Harun Karadeniz ve

arkadaşları,bu mücadeleler sırasıda,TİP yönetimini en sadık neferleridiler.6.filo’ya karşı

eylemlere katılmaları bir yana, Teknik Üniversitenin Gümüşsuyu binalarıda toplanarak

Doğma-Bahçe’ye inmeğe çalışan,Deniz’in önderliğideki gençleri engelemek için barikat

kurmuşlardı ve bu barikatlar yıkılarak Doğma-bahçe’ye inildi.

(7) Ki,Mustaf Kemal’in kurtuluş savaşı için, Samsun’dan yolla çıkarak örgütlediği ve

BMM’ne topladıkları, Anadolunun bu egemen sınıflarıdı.Mustafa Suphi,(Kurtuluş savaşı

sırasıda,)bu sınıflarında hedef alınması gerektiğini tesbit etmişti..

(8) !981 sonrası Kemalizm’in yeniden alanıp,pullanıp,piyasaya sürülmesile,”sosyalizm” adına hareket edenlerde, kapitalizmden soyutlana “emperyalizm”e karşı mücadeleyi ön plana getirmek için, Şefik Hüsnü’nün Kemalizm tahlillerine sahip çıkmaktan çekinmiyorlar.Denizleri “kurtuluş savaşı’nın ninlileri büyüyen yurt-severler”olarak lanse edebiliyorlar.

(9)Doğu Perincek’in ve bir kaç arkadaşının FKF’den tasfiye edilmesiden sonra,Mihri Belli, devrimci gençlik içinde mühalefet örgütlemeye başladı.Ankara’da, Doğu Perinceğe dayanarak örgütlenmeye çalışılan mühalefet bir başarı göstermez iken,İstanbul’da tam tersine,Deniz’in önderlik ettiği ve etrafında topladığı gençler ,FKF’nin dışında bir örgüt kurdular.DÖB isimin verilen bu örgüt,FKF gibi,tüm fakültelerde şubesi olan örgüt boyutlarıda bir gelişme göstermemesine rağmen, gençlik içinde millitan bir mücadeleden yana olması,FKF’li gençleri de etkiliyor,TİP yönetiminin burjuva sosyalist, ideolojik ve siyasi görüşlerine karşı olanların sayısı her geçen gün artıyordu.

Özelikle,Doğu,Güney-Doğu kökenli devrimci gençler,Mihri Belli’nin Kemalist’ler ile ittifak kurma amacıla,Kürtlerin ezilen ve ayrı bir ulus olmasının inkar etmesi karşısında,Mihri Belli ve onun etrafıda toplanan gençlerde uzak duruyorlardı.Deniz,O,dönemde dahi,hiç çekinmeden açıktan, M.L’in ulusal sorunla ilgili görüşlerinden hareketle, ezilen bir ulus olan Kürtlerin, kendi kaderini tayın hakını savunuyordu.Deniz’in bu tutumu, ve millitan mücadeleden yana olması,Doğu’lu ve Güney doğulu gençlerle birleşmesinin ortamını hazırlıyordu.

(9) Oysa, DÖB’in üyelerinin çoğunluğu,,Kemalist ve ulusalcı,cuntacı idiler ve sonuna kadar ;Mihri Belli ile “sol cunta”nın peşinde koştular.DÖB üye olanların, Cihan’ın dışıda hiç birisi Deniz’le birlikte yürümedi.Fırsat bulur,bulmaz , onun gençlik içinde ki etkinliğini kırmak için özel çaba harcamaktan geri durmadılar.

(10) Hata, Mihri Belli,bu yürüyüşten haberinin dahi olmadığını söylüyordu.

(11) THKO, bunun için,ne 9 mart 1971 “sol cunta”nın darbesine karıştı,nede,12 mart muhtırasını destekledi.THKO’nun dışıda Tüm “sosyalist gruplar” 12 mart muhtırasının öne sürdüğü “reforum”ların gerçekleştirilmesini desteklediklerini ilan ediyorlardı.

THKO,NATO’ya bağlı bu egemen sınıf ordusundan, halkın çıkarı doğrultusuda hiç bir değişikliğin gerçekleşmiyeceğini ilan ederek,bu koşullarda, kim iktidara gelirse gelsin mücadelesine kararlı bir şekilde devam edeceğini haykırıyordu.Denizlerin önderliğideki THKO’un bu tutumu,aynı zamanda Kemalizm konusudaki yanılgılara da cevaptı. Bugün Türk sövenizm’inin bir numaralı savunucusu olduğunu gösteren, İlhan Şelçuk, önceden de ,THKO’nun tavırını ve mücadeleye devam etmesini ,”sol cunta”nın sağcı generallar tarafından tasfiye edilmesinin nedeni olarak gösteriyordu.Oysa,egemen sınıf devleti içindeki değişikliğe tekabül eden İlhan selçuk’un “sol cuntası”da iktidara gelsey idi,Nihat Erim’in yaptıklarının dışında hiç bir şey yapamıyacağı açıktı. Sosyal –pratik THKO’nun tüm tesbitlerinin doğruluğunu kanıtladı.

(12) 1971 sonrası izlene siyasi çizginin analizi, ayrı bir yazının konusu olacak.

8 Mayıs 2008

Kapitalizmin sonu

KAPİTALİZMİN SONU

Burjuvazi, Sovyetler dağıldıktan ve “kapitalizm kesin zaferini ilan ettikten“ 20 sene sonra ölmeğe yüz tutan kapitalizmi ayakta tutmanın telaşı içinde çırpınıp duruyor. Bir yandan kısa aralıklı birbiri ardı sıra patlak veren ekonomik krizlerin kapitalist üretim biçiminin doğal sonucu olduğunu göz ardı etmek için “akıla hayale” gelmeyen yalanları piyasaya sürmeye devam ediyor. Diğer yandan da “devletin ekonomiye müdahalesine karşı olduklarını” unutarak krizden kurtulmak için devletini imdatta çağırıyor. Dünün neo-liberal ekonomi politikanın ateşli savunucuları holdinglerin basın yayın organları, USA merkez bankası, finans çevreleri ve özel banklar şimdi devletin ekonomiye müdahale etmesi için üst üste çağrılar çıkarıyorlar. Almanya’da ve dünyada tanımış neo-liberalizmin ateşli savunucusu Deutsche Bank’ın şefi Josef Ackerman “serbest pazar ekonomisi kendi çabasıyla bu krizden çıkamaz” diyerek devletin ekonomiye müdahalesini istemekten geri durmuyor. Nitekim burjuva hükümetleri, kriz karşısında batmakla yüz yüze kalan, bankaları ve holdingleri kurtarmak için kollarını sıvamışlar. Bu çağrıya hemen kulak verenlerin başında gelen Alman maliye bakanı Peer Steinbrück, sözüm ona borsalarda ve bankalarda başlayan “finans krizinin“ reel-ekonomiyi etkileyerek işsizliğin artışına neden olacağı bahanesinin arkasına gizlenip, batan bankaların ve şirketlerin kurtarılması için atağa geçti. Şimdiye kadar ABD hükümeti “ekonomiyi durgunluktan kurtarma“ adı altında 150 milyar dolarlık bir program hazırladı. FED (Amerikan Merkez Bankası) batmaya yüz tutan İnvestment Bankası (yatırım bankası), Bear Stearns, JP Morgan kolayca satın alınmalarını sağlamak için milyarlarca dolarlık devlet garantisi vereceğini ilan etti. Ve yine FED, iflas eden özel bankaların borsalarda batan spekülatif hisse senetlerinin tümünü satın aldı. İngiltere İşçi Partisi’nin yeni hükümeti, yeni “çareler“ arama zahmetine girmeden, batmak üzere olan Bausparkasse (inşat tasarruf kasası) Northern Rock isimli bankayı hemen devletleştirdi. Burjuva devletleri kar eden ekonomik kurumları satıyorlar, batan ve zarar edenleri de devletleştiriyorlar veya devlet yardımını esirgemiyorlar. Peki, burjuva devletlerinin tekellere yönelik bu cömertliği ekonomiyi krizden kurtara bilir mi?.. Tabii ki hayır. Çünkü burjuvazinin iddia ettiği gibi ekonomik kriz “finans krizi” değildir(ve de kapitalist üretim biçiminin dışında bir finans krizinin ortaya çıkmasına da imkan yoktur). Finans krizine neden olan “reel ekonomi” diye adlandırılan kapitalist üretimin gerçekleşme niteliğidir. Kısacası, kar ve pazar için gerçekleştirilen üretim bizzat ekonomik krizin nedenidir. Devletin burjuvaziyi kurtarmak için ekonomiye müdahalesi, ekonomiyi krizden çıkarmıyor, devleti de krizin ve iflasın bataklığına sürüklüyor. Neo-liberal dönemle birlikte devletin elinde kalan gelirler, esas olarak vergilerden ibarettir. Devlet, tekellerin, holdinglerin vergilerin düşürerek, işçilerden, çalışanlardan kısacası “halktan” topladığı vergileri batan bankaları, holdingleri kurtarmak için cömertçe harcarken, işçilere ve çalışanlara harcamak zorunda oldukları sosyal ve ekonomik yardımları ise kısıtlıyor veya ortadan kaldırıyor. Ve böylece yoksulluk da büyük boyutlara çıkmaya devam ediyor. Neo-liberalizm ile birlikte artan işçilerin ve emekçilerin yoksullaşması artık açların isyanına dönüştü. Açların ayaklanmaları kapitalist dünyayı sarsıyor. Burjuvazi, açların isyanlarının nedeni olarak temel tüketim mallarının fiyatlarının artışını göstererek hedef şaşırtmaya çalışıyor. Bunun için de temel besin maddeleri olan tarım ürünlerinin fiyatlarının artışının suçlusu, spekülatörlerin toptancılık yaparak fiyatları yükseltmeleri, petrol fiyatlarının artışıyla tarım üretiminin pahalıya elde edilmesi, dünya nüfusunun her sene 75 milyon artarken, tarım üretim alanlarının genişlemesinin buna ayak uyduramaması, çevre felaketleri diye adlandırılan kuraklık ve sel baskılarının yanı sıra, Çin ve Hindistan’ın “sanayileşmeleri” sonucu tarım ürünlerine yönelik taleplerin artışı gösteriliyor. Bu iddialara ilave edilen pirinç, buğday ve mısır gibi ürünlerin bio yakıt olarak kullanılmasını ve ekim alanlarının büyük bölümleri bio yakıtın hammaddesi olan pirincin, buğdayın ve mısırın ekimi için ayrılmaları ve dünya piyasasında et ve süt ürünlerine olan taleplerin büyük oranda artması karşısında tarlaların meralara dönüştürülmesi v.s. Öne sürülen bu gerekçelerin tüm amacı gerçeklerin ortaya çıkmasını ört pas etmeye yöneliktir. Oysa tarım ürünlerinin de fiyatlarının artışının gerçek suçlusu kapitalizm, uluslar arası tarım tekelleri ve burjuvazinin neo-liberal politikalarıdır. Dünya burjuvazisi, Sovyetlerin dağılması sonrası sermayenin dolaşımının önündeki tüm engelleri kaldırdı. Ama dünya pazarlarına yayılan sermayenin serbest dolaşımından kast edilen hep dünya borsalarındaki spekülatörlerin faaliyeti oldu ve de kapitalist ekonominin krizinin “suçlusu” olarak da bunlar gösterildi. Oysa tam tersine, sermayenin serbest dolaşımının önündeki tüm engellerin kalkmasından en fazla çıkar sağlayan uluslar arası tekeller ve bunları yöneten bankalardır. Bunlar borsaları değil tüm dünya pazarlarını ele geçirdiler. Sanayi başta olmak üzere, ekonominin her alanını kar ve aşırı kar için yatırım alanlarına dönüştürdüler. Bugün ucuz iş gücünün ana merkezleri haline getirilen ve (sahte bir tarzda) dünya ekonomisinin kilit ülkeleri olarak lanse edilen Çin ve Hindistan’da, tarım ve sanayi başta olmak üzere ekonominin tüm sektörlerine yatırım yapanlar, buraları kontrolleri altına alanlar, uluslar arası tekellerdir. Neo-liberal ekonomik-politika, uluslar arası tekellerin çıkarı doğrultusunda yürürlüğe konulmuştur. Bugün uluslar arası burjuvazi, tüm dünya ülkelerini, uluslararası kapitalist pazar ekonomisinin içine çekmiş ve tüm burjuva devletlerini, neo-liberal politikaları uygulamaya koymaya teşvik etmiş ve böylece kar ve aşırı kar için üretimi tüm dünya da egemen kılınmıştır. Kar için üretimin doğal bir sonucu olarak kıran kırana bir rekabetin ortaya çıkması sağlanmış, kar ve rekabet ekonomiyi yönlendiren tek temel unsur olmuştur. Kapitalizmin bu orman kanununun gereği olarak altta kalanlar ezilmiş, büyükler küçükleri yutarak ortadan silmiştir. Uluslar arası burjuvazi, neo-liberal dönemde en büyük operasyonunu tarıma yönelik olarak gerçekleştirdi. Dünyayı tam olarak egemenliği altına alan kapitalist ekonominin kanunları gereği, sanayileşme ve şehirleşme karşısında tarım ekonomisi gerileme sürecinin içine itildi. Ve böylece kapitalist pazarlara ayak uyduramayan, verimli olmayan tarım alanları terk edilip çoraklaştırıldı ve kar getirmeyen tarım ürünlerinin üretiminden vazgeçildi. Tarım alanlarına egemen olan kuraklık, iklimsel faktörlerden ziyade terk edilmiş tarım alanlarının giderek geniş alanları kapsamasından dolayıdır. Burjuva devletleri, gelişen pazar ekonomisi karşısında üretim alanlarından silinme tehdidi ile karşı karşıya olan küçük üreticileri destekleme ve yaşatma politikalarını terk ettiler. Anti-popülizm kampanyalarıyla esas hedef alınan küçük tarım üreticileriydi. Yıllarca devletin desteği ile ayakta kalan küçük tarım üreticileri, iş güçlerini satışa çıkarmaktan başka çare bulamadıkları için köylerini terk edip, şehirlere göç ettiler. Ve de bunun sonucu olarak işsiz ve sefil bir yaşama mahkum edilerek şehirlerin varoşlarında toplandılar. (1) Bugün dünya nüfusunun çoğunluğu kırlarda değil şehirlerde yaşıyor. Artık “geri kalmış tarım ülkeleri“ nakaratı yerini “gelişmekte olan ülkeler“ türküsüne bırakmıştır. Bu gelişmelerin sonucu olarak da sanayileşen tarım, büyük ölçekli işletmelerin egemenliği altına girdi. Bu büyük ölçekli tarım alanlarının büyük bir bölümü ise uluslar arası sermayenin ellerinde ve kontrolü altındadır. Yani tarım üretimine de egemen olan uluslar arası sermayedir. Tüm dünyada bugün tarım ürünlerinin de fiyatlarının artması veya azalmasının belirleyen uluslar tekellerdir. Bunun için tüm dünya ülkelerinde ve aynı anda tarım ürünlerinin fiyatları aşırı boyutlara çıktı. Neo-liberal dönem öncesine göre, tarım ürünlerinin üretiminde azalmalar değil, aksine (önemli boyutlarda) artış söz konusudur. Buna rağmen tarım ürünlerine olan talep arttı. Bunun esas nedeni Çin ve Hindistan başta olmak üzere tüm dünya ülkelerinde, tarım üretiminde istihdam edilen emekçilerin sayısında büyük oranlı azalmaların ortaya çıkmasıdır. Artık kendi tüketim maddelerini üretemeyen, şehirlerin varoşlarında toplanan emekçiler yaşamlarını sürdürmek için (temel besin maddesi olan) tarım ürünlerini satın almak zorunda kalıyorlar. Ama son dönemde ve birden bire tarım ürünlerinin fiyatlarının artışlarına neden olan ise, uluslar arası sermayenin krize giren kapitalist ekonominin yükünü emekçi ve işçi sınıfının sırtına bindirmek istenmesinden dolayıdır. Uluslar arası burjuvazi, krizle birlikte azalan karlarını artı-değer (esas mutlak olarak) oranını yükselterek gidermenin peşinde koşuyor. Burjuvazi iş gücünü düşük ücretler ile satın almak için, işçilerin ve emekçilerin sosyal ve ekonomik haklarının birer birer ortadan kaldırılmasını yeterli bulmuyor, bu sefer de işçi ve emekçilerin zaruri tüketim maddelerinin fiyatlarını yükselterek onları açlığa mahkum edip sömürülerini daha da yoğunlaştırmak istiyor. Yukarda değindiğim, tarım ürünlerin fiyatlarının artışının sahte nedenleri olarak gösterilen gerekçelerin tümü, kapitalist ekonominin dinamizmi olan daha fazla kar etme amacından doğuyor. Örneğin burjuvazi, aşırı kar amaçları için doğayı tahrip etmekten ve olumsuz iklim koşullarının ortaya çıkmasına neden olmaktan vazgeçmedi ve vazgeçmiyor. Brezilya, tarım ürünlerinden bio yakıt elde ederek, IMF’ ye ve Uluslararası Bankalara olan borçlarını ödedi. Brezilya devlet başkanı Lula, iktidara geldiğinde büyük toprakları topraksız köylülere dağıtacağını vaat etmişti. Ama bu talebi yerine getirmedi, bunun nedeni olarak da bio-yakıt üretimi sayesinde, Brezilya’nın petrole ve doğa-gaza olan bağımlılığını asgari düzeye düştüğü iddiasını öne sürdü. Şimdi, dünya kapitalist pazar ekonomisi kanunlarına göre hareket etmek zorunda olan Brezilya’nın tarım ürünlerinden bio yakıt elde ederek “kendini kurtarmaya“ çalışmasından daha doğal ne olabilir?!! “İnsan haklarından” dem vuranlar, kapitalist ekonominin işleyişini göz ardı ederek, onun gereklerini yerine getirenler itiraz etmeleri, kapitalizmin pisliğini ört pas etmekten başka bir amaç taşımadıkları açık değil mi? Bush, Venezüella’nın petrol vesilesi ile Latin-Amerika ülkeleri üstünde etkinlik kurmasını önlemek için, özel olarak neo-liberal politika yanlısı Lula’yı destekliyor ve Brezilya’yı petrole bağımlı olmaktan kurtaran tarım ürünlerinden elde edilen etanol gazının üretilmesini teşvik ediyor. Petrollerine sahip çıkan petrol ve doğal-gaz yataklarını emperyalist sömürü alanlarının dışına çıkarmaya çalışan ve petrolü ucuza satarak Latin-Amerika halklarını, ABD’ye ve uluslar arası petrol şirketlerine bağımlı olmaktan kurtarmayı amaçlayan politikalar, etanol gazının üretimi teşvik edilerek etkisizleştirmek isteniyor. AB ve ABD emperyalistlerinin bu girişimleri göz ardı edilerek ”besin maddelerinin ekim alanları bio yakıt üretimine ayrıldı, bunun için tahıl ürünlerinin fiyatları arttı” yaygaraları, açlık nedeni ile sokaklara dökülen insanların emperyalist-kapitalizm sistemini hedef almalarını önlemeye yöneliktir. Kapitalizmin yaratığı felaketler karşısında yoksulluğunun girdabına sürüklenen dünya halklarının gerçekleri görmemesi için birbiri ardı sıra “papazlar“ ortaya fırlıyor. Bu yeni “papazlar” ise neo-liberalizmin dünyada uygulamasına önderlik eden ve yol gösteren IMF ve Dünya Bankası’nın başkanlarının yanı sıra, BM’nin eski ve yeni genel sekreterleridir. Kofi Annan “dünya nüfusunun 1/7’si her gün aç olarak yatağına gidiyor, 850 milyon insan çok az gıda maddeleri ile yaşamlarını sürdürüyor” laflarını dilinden düşürmüyordu. ABD ‘nin Worldwatsch isimli çevre örgütü ”bugün dünya da 1 milyar insan günlük bir dolardan az parayla yaşamlarını sürdürdüğü sırada kriz onları daha da tehdit ediyor” tespitlerini yapmaktan geri durmuyor. IMF şefi Dominique Straus Kahn “Yiyecek maddelerinin bio yakıt alanlarıyla değiştirilmesi insan haklarının ihlalidir, insanların paraya değil yiyeceğe ihtiyacı var, para toplanarak sorun çözülmez, gerçek olan az yiyeceğin olmasıdır“ diyerek açıklamalarda bulunuyor. Dünya bankası başkanı Robert Zoellick “850 milyon insan açlıkla baş başadır, 33 ülkede yiyecek maddelerinin fiyatlarının yükselmesi nedeni ile huzursuzluklar gelişiyor, isyanlar çıkacak“ laflarıyla acil tedbirler alınmasını talep ediyor. IMF ve Dünya Bankası’nın “açlıkla mücadele yardım örgütü“, ”milyonlarca insanın tenceresinde taş kaynıyor, bu felaket karşısında ayaklanan insanları yatıştırmak için bu ülkelere yönelik mantıksal sosyal programlar yürürlüğe koyulmalıdır“ demekten kendilerini alıkoyamıyor. Bu yarattıkları felaket karşısında ABD ve AB emperyalistleri kuzu postuna bürünerek “yardım severlik“ yarışına girip göz boyamaya çalışıyorlar.
Ama ABD’nin, 200 milyon dolar, AB’nin 500 milyon dolar acil yardım gönderip, açları yatıştırmaya çalışmaları hiç bir işe yaramayacak, çünkü yoksulluk ve temel tüketim maddelerinin fiyatlarının artışı sadece “gelişmekte olan ülkeler” adı verilen yerlerde sınırlı değil. ABD, Almanya ve diğer AB ülkelerinde, Rusya, Çin, Hindistan da dahil olmak üzere tüm dünya ülkelerinde besin maddesi olan tarım ürünlerinin fiyatları yükselmeye devam ediyor. Nüfus artışının yoksulluğa neden olduğu iddiası, burjuvazinin seneler önce ortaya attığı bir yalandır. Yoksullaşmanın tek nedeni, nüfus artışı değil, artı-değer sömürüsüdür. Nüfus artışı karşısında ekili tarım alanlarının aynı oranda genişleyememesinin tek nedeni ise kapitalizm tarafından kar getirmeyen tarım alanlarının çoraklaşmaya terk edilmesidir. Almanya’nın tarım bakanı (CSU) Seehofer, bir yandan süt ürünlerinin fiyatlarının artışına neden olarak “süper marketlerin baskısını“ gösterip hedef şaşırtmaya çalışırken, diğer yandan, neo-liberal politikaların öncülüğünü yapan AB’nin aldığı kararlar sonrası kar getirmeyen tarım alanları diye çoraklaştırılan yerlerin yeniden üretime açılması önerisini ortaya atıyor ve AB’den bu kararlarını geri almasını talep ediyor. Seehofer’in yiyecek maddelerinin fiyat artışlarını önlemek için böyle talepleri gündeme getirdiği varsayılırsa yanılgıya düşmek kaçınılmaz olur. Çünkü bu tarım arazileri verimli olmadıkları, kar getirmedikleri için ekim alanı olmaktan çıkarıldı. Burjuvazi pazar için üretim ekonomisinden vazgeçmediğine göre, bu yerler nasıl olur da tekrar üretim alanları haline getirilebilir? Burjuvazi ve onun devleti, sosyalizmi yakın bir tehlike olarak görmediği için neo-liberal döneme girdi. Şimdi, neo-liberal politikaları bir tarafa atıp, zarar eden bir işletmeyi yeniden üretime açmalarına imkan var mı? Gen tekniği sayesinde üretimi artırılacağı ve verimsiz arazilerin verimli ve kar getiren araziler haline getirileceği ise bir varsayımdır. Emperyalist-kapitalist ülkeler deki tarım tekellerinin kontrolündeki araştırmalar geri kalmış ülkeleri kobay olarak kullanmak amacıyla gen tekniği sayesinde tarım ürünlerinin artışının sağlanacağını öne sürmekte ve buradaki insanların felaketini hazırlamaktalar. Kaldı ki köylerini terk eden emekçiler şehirlere göç etmişler, her şeye rağmen şehirlere yerleşerek, kırlara göre daha modern bir yaşam alışkanlıkları edinmişler, şehirleşmenin bir sürü nimetinden yararlanma imkanına sahip oluşlar ve özellikle yeni nesil şehirleşmeye adapte olmuştur. Bunların yeniden kırlara dönmelerini veya dönebileceklerini düşünmek eşyanın tabiatına aykırıdır. Kaldı ki bunlar yeniden kırların yoksulluklarına niye geriye dönsün? Geçimlerini sağlamakta dahi yetersiz kalan verimsiz arazilerini işleterek neyi değiştirecekler. Seehofer gibi burjuvalar kapitalizmin gerçeklerini görmek istemeyerek insanları aldatmanın peşinde koşuyor. Er geç emekçiler, işçiler tüm yoksulluklarının nedeninin kapitalizm olduğunu görmeye başlayacaklar ve başlıyorlar. Burjuva devletlerini gıda yardımları, kanser hastalığını aspirin ile iyileştirmeye çalışmakta öte bir anlam ifade etmiyor. Kapitalizmin gelişmesi sonucu kırları terk ederek şehirlere göç eden Çinli, Hindistanlı emekçilerin gıda ürünlerini satın almak zorunda kalmalarını ve bunun için Çin ve Hindistan devletinin tarım ürünleri ithalini büyük oranlara çıkarmalarını, Çin ve Hindistan’ın zenginleşmesi olarak lanse edip “kapitalizmin refah ve zenginlik yarattığı“ yaygarasının, yoksullaşan Çinli ve Hindistanlı emekçiler tarafından yalanlandığı koşullarda, burjuvazinin gerçekleri kabul etmekten başka çıkar yolu kalmamıştır. Bunun için Marksizm’e yeniden dönülüyor ve burjuvazi yeniden paslanmış silahı anti-komünizme sarılıyor. Ama tüm sosyal ve ekonomik olaylar her geçen gün Marksizm’i doğrulamağa devam ediyor.


YAVUZ YILDIRIMTÜRK - yyildirim1918@hotmail.com


(1) Neo-liberal dönemle birlikte Türkiye’de uygulanan tarım politikası uluslararası bir tarım politikası idi. Türkiye’deki uygulamaların, tüm dünyadaki tarım politikasının bir benzeri olduğu unutulmasın.